Adil Okay’ın hayatı güzelleştirme kavgası
Tacim Çiçek, Adil Okay'ın kitapları üzerine yazdı.
Görsel: Kitap kapakları
Tacim ÇİÇEK
Adil Okay Antakyalı. İlk ve orta öğrenimini memleketinde, yüksek öğrenimini de Adana’da yapmış. Politik nedenlerden dolayı Adana ve Ankara cezaevlerinde yatmış. 12 Eylül Faşist Darbesi sonrasında yurtdışına çıkmış, bir dönem Lübnan’da Filistin kamplarında kalmış. 1983’te Fransa’ya yerleşmiş. Yirmi yıllık zorunlu sürgünden sonra, kendisiyle ilgili davaların zaman aşımından düşmesi yüzünden yurda dönebilmiş. Döndükten sonra da ‘hayatı güzelleştirme kavgası’nı yazarak ve bir tür aktivistlik yaparak bıraktığı yerden sürdürmüş. Yirmiyi aşkın kitaba imza atmış. Okuduğum üç kitabın ikisinde öz yaşam hikayesi var ve birçok alanda yaptığı güzel işleri merak edenler sosyal medyadan veya edineceği kitaplardan öğrenebilir; bu yüzden sözü daha fazla uzatmadan birkaç örnek verip kitaplara geçmek istiyorum.
GÖRÜLMÜŞTÜR KOLEKTİFİ KURUCULARINDAN
Adil Okay, Görülmüştür Kolektifi kurucularındandır. Politik mahpuslarla birlikte birçok karma kitaba ve sergiye öncülük yapıp katkı koymuştur. Politik mahpusların beyin ve el yongaları olan resimleri, karikatürleri, öyküleri, şiirleri, romanları, yazıları görünür yapmak için çabalamaktadır. Özgür Üniversitenin ‘Kavram Sözlüğü’ için iki de madde yazmıştır. Yapıp ettiği ve yazdığı şeyler için ödüller de almıştır. Aslında insani olmayan her şeyle mücadele etmek, yazmak bir bakıma 1928’de doğup 1999’da vefat eden babası Süleyman Okay’dan miras kalmış, genler aracılığı ile ona geçmiştir. Zor zamanlarda birçok iş yapan babası yerel-ulusal gazete ve dergilerde hikayeleri, şiirleri, yazıları çıkar. Birçok kitabı yayınlanır. Ne yapıp eder matbaa açar ve kendi kitaplarını yayınlar. Sonunda zor olan hayatı son bulur. Onun ‘Hişşt’ adlı öykü kitabını (Klaros Yayınları, Ocak 2022) oğlu Arif Suavi Okay yayına hazırlamış, belli ki o da edebiyatla ilgili. Bir dedektif gibi babasının yerel gazetelerde yayınlanmış ürünlerinin izinde, buldukça görünür yapacağının müjdesini veriyor adını andığım kitabın sunuş yazısında.
İzmir’den Hayri K. Yetik, Bursa’dan da Şaban Akbaba dostlarımın isteği üzerine çeşitli dergilerden yazılarını severek okuduğum Adil Okay’la yüzcek de görüşüp tanıştık. Konuştukça da geçmiş hayatlarımızdan onca tanıdık insan çıkınca sanki kırk yıllık dost ve tanışık gibi olduk. Üç kitabını verdi. Şiir, hikâye ve çeşitli konularda yazı yazan Adil Okay’ın ilk romanı ‘Arkası Yarın/Bir Ayrılık Hikâyesi’dir. (Ütopya Yayınevi,2017) Celal Soycan’ın ‘…bu anlatı-romanı alışılmamış kurgusu, sahici diyalogları ve derin insani dolayımıyla iyi okuru hak ediyor’ dese de arka kapak yazısında kitabın; bana içeriği ve izleği açısından kendisinin okumak istediği bir roman olduğu düşüncesini çağrıştırdı. İkili ilişkilerde bir tür marazi bir tutkuyu, aşkı değil dile getirmek elbette ki her yazarın hakkıdır ama araya serpiştirilmiş genel gerçekler benim açımdan çok özel bir ‘öznellik’ olma durumunu anlatının kurtarmaya yetmiyor maalesef.
KORONA GÜNLERİNDE MAHPUSLUK
‘Korona Günlerinde Mahpusluk’ (Ütopya Yayınevi, Aralık 2020) ise Adil Okay’ın empatiyi iyi içselleştirip hayatının odağına koyduğunun kanıtı bence. Çünkü kendisi de politik bir mahpus olarak Korona günlerinde içeride olan insanları unutmamak ve unutturmamak için bin engel aşıyor. Dışarıdakilerden(!) daha çok zor koşullarda yaşama tutunmaya çalışan güzel insanlara dikkatimizi çekiyor. Görülmüştür Kolektifi’nin on yıldan fazla zamandır mahpuslar için yaptığı onca güzel çabaya bir halka daha eklemiş. İnanılmaz bir emeğin ürünü olan bu kitaptaki yazıları okuduğumda, bir biçimde bildiğim o örtülü zorlu yaşamın katlanılmazlığını tenimde, canımda duyumsadım doğrusu. İçeridekilerin dışarıdakilerle buluşturulmuş olması, onların duygularının, isteklerinin ve zorlu hayatlarının sözcüklerle görünür yapılması ayakta alkışlanmalı. Otuz beş mahpusun yazdıkları ayakkabımızdaki çakıl taşı gibi huzurumuzu kaçırıyor. Kaçırmaları da zaten... Kitabın hazırlanış serüveni ile ‘kuşatılmış karanlık mekânlarda direnenlere’ başlıklı sonsöz arasındaki mahpus yazıları okuyanı acıtacak gerçekten…
‘Firari Yazılar/İçerideki Yazarlarla Söyleşiler’ (Klaros Yayınları, Eylül 2021) adlı kitap bir ortak çalışma… Adil Okay yine 1999’da tutsak düşmüş yazar ve hekim Ayhan Kavak ile kotarmış bu kapsamlı kitabı. Girizgâh yazısı ‘Firari Yazılar Hakkında’ da söyleşilerin zorlu yolculuğu uzun uzun dile getirilmiş. ‘Hapishane Edebiyatı’ yerine ‘Hapishanede Doğan Eserler’ demek gerektiğini de önerirler. Nedenini de açıklarlar. İçerideki yazarlara on beş soru yöneltirler. ‘Yazmaya içeride mi başladınız, yayınlanmış eseriniz var mı?’ ilk sorudur. Sonuncusu da: ‘Yeni bir çalışmanız var mı?’
İNSANIN OLDUĞU HER ALANDA UMUT DA OLUR
Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak, Sami Özbil gibi herkesçe bilinen isimlerin de aralarında olduğu otuz yedi politik mahpus yazarın on beş soruya verdiği yanıtlar birbirinden ilginç, derinlikli ve de özgün… Kitaplara ellerini uzatacak kadar yakın oldukları hâlde okumayan ama durmadan bir şeyler yazıp görünür olmaya çalışanların bu kitabı okumalarını isterim doğrusu. Çünkü o zorlu koşullarda beyinsel beslenme için nasıl kitap edindiklerini ve okuduklarını öğrenmeleri için… Her birinin okuma, yazma tutkusu, isteği, çabası öylesine anlamlı ki… Anlatmaya sözcüklerim kifayetsiz kalır, işte bu yüzden okumasını öneriyorum. Ayrıca anadilinde (Kürtçe/Zazaca) yazanlara yapılanlar, elle yazmak zorunda kalmalar, dışarıya ulaştıramamalar, koğuşlara yapılan baskınlarda alınıp bir daha verilmeyen dosyalar insanın yüreğini dağlıyor. Onların zor hayatları, engelleri, baskıları, yasakları aşmalarına engel olamıyor yine de hiçbir baskı, hiçbir zorbalık… İnsanın olduğu her alanda umut da olur. Umut olunca da yaşadıklarını ve düşlerini görünür yapma önünde hiçbir engel, barikat duramaz. Yeter ki istenilsin yeter ki… Sevgili Sezai Sarıoğlu da ‘sonsöz’ niyetine ‘Âşık Görüş’ Olarak Yazmak’ başlıklı yazısıyla bu oylumlu kitaba katkı koymuş. Girizgah yazısını tamamlayan anlamlı bir yazı onun yazısı.
Kardeşçe, barış içinde bir arada yaşamanın yolu ötekileri olduğu gibi kabul etmekten, farklılıkları zenginlik görebilmekten geçtiğini bize anımsatan ve gözlerimizin içine sokan bu tür kitaplar, eylemler, çabalar artmalı... Bize düşen yaşamı güzelleştirecek her doğru çabanın yanında olmaktır, ona omuz vermektir. Adil Okay’ı, Ayhan Kavak’ı da bu tür güzel insanları görünür yaptıkları için tebrik etmektir.