Berköz: İnsan yaşlandıkça çocukluğunu daha çok düşünüyor ve anımsıyor
Şair Egemen Berköz, “Yalnızlık Tanımları” isimli şiir kitabını anlattı.
Fotoğraf: Kadir İncesu
Kadir İNCESU
Şair Egemen Berköz ile pandemi öncesi, ilk şiirinin yayınlanışının 60. yılında uzun bir söyleşi yapmıştık. Aradan geçen zaman içerisinde Ayrıntı Yayınları tarafından “Yalnızlık Tanımları” isimli yeni bir şiir kitabı yayımlandı. Kitabıyla aynı adlı şiirinin sonunda “Her gece bir sabaha varır / mı?” diyen, sorusunun yanıtını: “Bir yürek atmıyorsa/ içinde, yaşamıyordur / Söz” dizeleriyle veren Berköz ile yeni şiirleri üzerine konuştuk.
"İYİ Kİ YALNIZ KALABİLİYOR İNSAN"
“Yalnızlık” sizin için ne ifade ediyor?
Milyonlarca insanın yaşadığı bu dünya “yalnızlık” olmasa çekilmezdi. İyi ki yalnız kalabiliyor insan. Ayrıca “yalnızlık” yalnızca tek başına olmak da değil, öyle değil mi? Başkalarının arasında da yalnız kalabiliyor insan. Bazen da kitapların derinliklerinde. Düşleyerek, kurarak... İyi ki! Kendi beyninin içinde, anılarıyla-yaşadıklarıyla...
“Kasım gelmeden / Göğe bakmalı” diyen Egemen Berköz’ün şiire bakışını, anlamını, yaşamının hangi dönemleri, yaşadığı hangi olaylar etkilemiştir?
Kitabın başında, “68’den” adlı bölümde yer alan dört şiir, adından da anlaşılacağı gibi 68’de biten askerlik dönemimde yaşadıklarımdan süzülen bir özsuyudur diyebilirim. Bu şiirleri askerden döndükten sonra yazmış ve unutmuşum. Unutmuşum diyorum çünkü unuttuğumu da unutmuşum. Geçen yıl bir paketin içindeki eski kağıt tomarlarının arasında buldum. Birkaç dokunuşun dışında da değişiklik yapmadan bu kitabın başına koydum. Etki konusuna gelince yaşamımın her dönemi, yaşadığım her şey etkilemiş olabilir şiirimi. Kafamın içinde yaşadıklarım da... Düşlemlerim de... Dünyanın, ülkemizin ne olacağı da... Dinlediğim bir müzik (“Bir Akşam, Yalnızca”, “Aldı Ağustos Böceği”), bir kitap kapağındaki fotoğraf, sevdiğim bir sokak kedisinin ölümü, bir yolculuk...
"DÜNYAYI YOK ETMEMİZİN ACISIYLA YAZILDI"
“Ve toprak attığını bilmek / durmadan durmadan / kendi üstüne/ yaşamın üstüne / üstümüze” derken yaşama nasıl bir eleştiri, bakış açısı getiriyorsunuz?
Bu şiir, yaşadığımız dünyayı, yani kendimizi yavaş yavaş ve bilinçsizce yok etmemizin acısıyla yazıldı diyebilirim. Örnek mi? Doğanın bilinçsizce kirletilmesi, birçok hayvan türünün acımasızca ve yine bilinçsizce yok edilmesi, vb... Temelinde insanın kendini dünyanın sahibi saymasının ve bencilliğinin olduğu bu gerçeği ayrımsamanın getirdiği bir söylenme, bir anlamda bir öfke patlaması... Ve bunu kendi ellerimizle yapmamıza bir tepki...
Şiirlerinizle “Geleceğin eskiçağ bilimcilerine” nasıl ‘izler’ bıraktığınızı düşünüyorsunuz?
Geleceğin eskiçağ bilimcilerine bir iz bırakabilmem için şiirlerimi bir kayaya kazımam gerekir diye düşünüyorum. Çünkü o geleceğe kağıt, kitap vb… kalacağı yok bence...
Son yıllarda şiirlerinizde çocukluğunuzdan izler de görmek mümkün… Bunca yıl sonra, Şair Egemen Berköz’ün çocukluğuyla tanışma ve yüzleşmesini nasıl değerlendirmeliyiz?
İnsan yaşlandıkça çocukluğunu daha çok düşünüyor ve anımsıyor sanırım.
“Yalnızlık Tanımları”ndaki şiirlerinizde çocukluğunuz, Kuzguncuk, sizin deyişinizle Üzgüncük ve kediler de dikkat çekiyor. Hangi duygulanımlarla yazıldı bu şiirler?
Kuzguncuk’ta yaşamaya başlayalı 25 yılı geçti. Yaşamımın yaklaşık üçte biri. Bu sürecin başlarında da reklam ajanslarında geçen yoğun, bana pek az zaman bırakan çalışma dönemimi bitirdim. Bundan sonrası önce esnek zamanlı evden çalışma, son yıllarda da emeklilik dönemleri. Böylece çevreyle, sokakla, doğayla, kedilerle ilgilenecek daha çok zamanım oldu. Özellikle de kedilerle... Kuzguncuk’ta yaşamaya başladıktan sonra hem evde hem de sokakta kedilerimiz oldu.
"İNSAN GEÇMİŞİYLE VE BUGÜNÜYLE BİRLİKTE YAŞAR"
Anılar bir “düş”gibi midir artık unutulmaya yüz tutan, şairin “unutma!” diye haykırdığı?
İnsan geçmişiyle yani anılarıyla, geleceğiyle yani düşlemleri ve özlemleriyle ve bugünüyle, yaşamıyla hep birlikte yaşar, onlarla yoğrulur sürekli. Ancak öyle kişi olur insan, bana göre.
“Aldı Ağustos Böceği” adlı şiirinizle çok bilinen –sizin deyişinizle- masala farklı bir yorum getirmişsiniz. Bu şiirinizle sanatın, sanatçının hangi sorunlarına vurgu yapmak istediniz?
Evet, ağustos böceği bir sanatçı bu şiirde ve sanatını / emeğini savunuyor diye sorunu yanıtladıktan sonra; şiiri değerli piyanistimiz Gülsin Onay’ın Güney’de, şimdi anımsamadığım bir kentte, açık havada verdiği bir resitalin kaydından esinlendiğimi eklemek istiyorum. Resitalde piyanoya bir ağustos böceği korosu eşlik ediyordu. Piyano resitali değil de ağustos böceği orkestrası eşliğinde bir piyano konçertosu çalınıyordu sanki. Olağanüstü bir ses bileşimiydi. Çok etkilemişti beni.
"GELECEĞİN YOLUNUN GEÇMİŞTEN GEÇTİĞİNİ SÖYLÜYOR"
“Gün gelir / geçmişe biner / geleceğe geçer” dediğiniz ‘karşıyol’cu’ adlı şiiriniz, geleceğin yolunun geçmişten geçtiğini anlatıyor diyebilir miyiz?
Yaşamımın yaklaşık dörtte üçünü geçirdiğim İstanbul’a özel bir yaşayış biçimine, her gün deniz aşırı gidip gelmelerin biçimlediği yaşamıma bir gönderme var burada. Onun için kendisini “karşıyol’cu” olarak adlandırıyor şair. Ama, bu göndermenin yanında da şair daha öznel bir duyumsamadan söz ediyor, geçmişte yaşadıklarından kopamadığından, onları içinde taşıdığından. Özetle, kısacık, şiir biçiminde yazılmış bir özgeçmiş denemesi de denebilir. Geleceğin yolunun geçmişten geçtiğini söylüyor diye de yorumlanabilir. Neden olmasın?
“Adı Yok Şiir” ile şairin geç kalmış bir yüzleşme yaşadığını düşündüm. Bu yüzleşme, derinlerde kalan hangi duygu ve düşünceleri yüzeye çıkarma çabasıdır?
İlkokul yıllarından bir yaşanmışlığı anımsıyorum bu şiirde. Yoğun bir güz çiçekleri, özellikle de kasımpatı kokusu eşliğinde yaşadığım 10 Kasım Atatürk’ü anma törenlerini. (O yıllarda çok yeniydi ölümü Atatürk’ün, 15-16 yıl ancak olmuştu.) O 10 Kasım’ların kasımpatı kokusu hâlâ burnumda. Eski bir ahşap konak olan Namık Kemal İlkokulu’nun merdivenlerinin gıcırtısı hâlâ kulaklarımda. Herkes ağlamasa da ağlamaklı olurdu ve kasımpatı kokusuna yoğun bir hüzün kokusu eşlik ederdi.
Az şiir yazmanızın nedenlerinden birisi de –en azından son şiirlerinize kadar olan dönem için- “yüzleşmeme” düşüncesi olabilir mi?
Yüzleşme ya da yüzleşmeme hiçbir zaman bir sorun olmadı benim için. “Neden az şiir yazıyorum?” diye bir kaygım ya da “çok şiir yazmak” gibi bir amacım da olmadı. Yaşadıklarım kimi zaman bir şiire tohum olur ve o tohum imgelemimin toprağında tutar, kök salarsa oradan bir şiir çıkar. Yaşadıklarımın içinde her şey olabilir, bir olay, bir insan, okuduğum bir kitap, bir haber, bir ayrılış, bir yalnız kalış, her şey...
"HA UNUTMA, HA ÖLÜM"
Egemen Berköz’ün bir şair olarak kaygısı ne; unutmak mı, hatırlamak mı?
Unutursam nasıl şiir yazabilirim? Ha unutma, ha ölüm... Ben yaşamaktan ve anımsamaktan yanayım.