Cadı avı
Amerikan kapitalizmine teslim olmayan, iş birliği yapmayan, toprağını, kaynaklarını, madenlerini onlara açmayan ülkelerin “cadıları” ağır bedeller ödemiş, hâlâ da ödemektedirler.
Fotoğraf: Wikimedia
Tarih öncesi mistik dönemden, günümüze miras kalan iki uygulama halen bazı inanç ve kültürlerde varlığını sürdürmektedir. Bunlar; erkeklerin sünnet edilmesi ve “kötü büyü” yapanların cezalandırılmasıdır. Kötü büyü yapanlar, şeytanla iş birliği yaptıkları için felaketlerin, kıtlığın, hastalıkların ve savaş yenilgisinin sorumlusu kabul edilmiş ve cezalandırılmışlardır. Bu kural Hammurabi Yasaları’nda bile belirtilmiş ve ceza uygulaması Antik Yunan ve Roma’da da sürmüştür.
Orta çağ döneminde bu işi yapanlar “cadı” olarak tanımlanmış ve 1200’lerden 1750’lere kadar yaklaşık 50 bin kişi, cadılık suçlamasıyla ölüm cezasına çarptırılıp, yakılarak infaz edilmiştir. Cadılar; cin, peri, gulyabani gibi insan dışı varlıklar değil çoğunlukla kadındır. Özellikle yaşlı kadınlar deneyimli ve özerkliğini elde etmiş, dullar ise erkek kontrolünden çıkmış oldukları için en önemli cadı adaylarıdır. Bazen aşırı güzellik, bazen çirkin olmak veya kas gücünün fazla olması ya da geceleri yalnız başına dolaşmak cadılık alameti sayılmıştır. Ancak orta çağda işi daha “nesnel” zemine oturtmak için, “cadı pastası testi” geliştirilmiştir. Bunun için, cadının büyü yaptığı iddia edilen kişiden alınan idrar, çavdar hamuruna katılıp ekmek yapılır. Ekmek bir köpeğe yedirilerek, köpeğin büyülenmiş kişi ile benzer belirtiler göstermesi beklenir ve belirtiler varsa kişinin cadı tarafından büyülendiği hükmü verilirdi.
Orta çağda bir başka tutum da önleyici davranış olarak, cadıların henüz kötülük yapmadan, nerede olursa olsun aranıp bulunması ve etkisiz hale getirilmesi, namı diğer “cadı avıdır.”
Cadı avı aslında, tarihte de çoğunluğun azınlığı, dil, inanç, ırk, cinsiyet, etnik köken, siyasal düşünce ve kültürel farklılıklar gibi nedenlerden ötürü, yargılaması, cezalandırması ve hatta yok etmesiyle sonuçlanan olaylar ve olgular bütününe verilen sembolik isimdir. Orta çağda en şiddetli haliyle bir gerçeklik olarak yaşanan cadı avı, barındırdığı adaletsizlik ve kamusal gücün kötüye kullanımı ile günümüzde muhaliflere karşı yürütülen operasyonlar için kullanılan bir siyasal söyleme dönüşmüştür.
Dünyada pek çok ülkede farklı uygulamalarla kendini gösteren cadı avının en tipik örneklerinden biri Amerika’da özellikle 1945-1955 yılları arasında yaşanan ve Cumhuriyetçi senatör McCarthy (Mak Karti)’nin adıyla anılan dönemdir. Esasında hikâye, 1917 Bolşevik Devrimi sonrası ABD’de siyasal hoşgörüsüzlük ve komünist hareketlerin yasaklanması ile kendini gösteren Birinci Kızıl Korku dönemi ile başlamıştır. Sonrasında, büyük ekonomik buhran ve ikinci dünya savaşının yarattığı yıkım, atom bombasının kullanılması, Avrupa’nın ve dünyanın yeninden şekillenmesi, komünist devletlerin sayısının artması, dünyayı ABD ve Sovyet blokları arasında iki kutuplu hale getirmiştir.
Gelişen teknoloji ile savaş kavramının değişmesiyle, nükleer silahlanma yarışı bu iki güç arasında bir “dehşet dengesi” yaratmıştır. Sıcak çatışma yerine 1990’lara kadar sürecek “soğuk savaş” dönemine girilmiştir. İşte ABD’de ikinci dünya savaşı sonrası ortaya çıkan anti-komünist dalga “İkinci Kızıl Korkusu” dönemi olarak nitelendirilmektedir. Bu dönemde, siyasal amaçlar için insanların kaygılarını yönlendirme, korku yoluyla toplumu kontrol ve manipüle etme, rakipleri zayıflatma, sindirme ve toplumsal meşruiyeti sağlama esas amaç olmasına rağmen vitrinde, “ülkenin güvenliği”, “vatanseverlik” “milliyetçilik” gibi kavramlar bulunmaktadır.
Süreci tetikleyen, Wisconsin eyaleti Cumhuriyetçi senatör adayı McCarthy’nin, seçilememe olasılığına çare aramasıdır. Öyle bir manevra yapmalıdır ki hem dönemin ruhuna uygun hem de seçilmeyi garantileyecek bir hamle olmalıdır. Peki McCarthy nasıl kazanabilir? İmdadına Katolik bir rahip olan Edmund Walsh yetişir ve rakibi Demokratlar’ın komünist veya destekçisi olduğuna dair bir propaganda yürütmesini önerir. Rahibin önerisi, şeytanın aklına gelmeyecek dâhiyane bir fikirdir, McCarthy hemen bu fikre sahip çıkar ve gazeteci Jack Anderson’un desteği ile komünist olduğunu düşündüğü kişiler hakkında bilgi toplamaya başlar. FBI Başkanı Hoover’dan da yardım gören McCarthy, 9 Şubat 1950’de Cumhuriyetçi Parti toplantısında, dışişleri bakanlığında 205 kişinin komünistlere gizli bilgi aktardığına dair meşhur listesini açıklar. Siyasetçinin yanında, din adamı, gazeteci ve emniyetçiden oluşan sacayağı ile kadro tamamlanmıştır. Bu iddialı ve hırslı tavırları McCarthy’e geniş bir kamuoyu desteği sağlar ve “McCarthyizm” olarak literatüre geçen cadı avı, FBI ve diğer destek odakları doğrultusunda başlamış olur.
Cadı avı sadece bu liste ile kalmaz, ülkede yoğun bir ihbar ve hızlı sorgulama dönemi başlar, hedefte özellikle solcular, işçiler, aydınlar ve sanatçılar vardır. “Amerikan karşıtı faaliyetler komitesi” dönemin Engizisyon mahkemesi gibi çalışır. 1950’de kabul edilen içişleri güvenlik yasası ve 1954 tarihli komünist kontrol yasası bu histeriyi daha da körükler.
Bütün şüphelilerden yasal bir parti olan Amerikan Komünist Parti’sine üyelikleri, üye iseler, diğer üyelerin isimlerini ve artık bu işleri bıraktıklarını söylemeleri ve komite üyelerine, artık sadece Amerikan çıkarları için çalışacak, birer tövbekâr olduklarını kanıtlamaları istenmiştir. Komitenin sorularına yanıt vermeyi reddeden onlarca Hollywood çalışanı ya hapse atılmış ya da sürgüne gitmeye zorlanmıştır. Bertolt Brecht, Charlie Chaplin, Orson Welles yanında Marilyn Monroe’nun yazar eşi Arthur Miller, Nazım Hikmet’in “kız çocuğu” şiirini İngilizce seslendiren şarkıcı Pete Seeger ülkeyi terk ederken, Nazım Hikmet’in bir şiirinde "Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robeson, inci dişli, zenci kardeşim” dediği şarkıcı Paul Robeson’un pasaportuna 8 yıl el konulmuş, ülkeden çıkmasına izin verilmemiştir.
Altın Palmiye ödüllü senarist Joseph Losey, en önemli Afro-Amerikan karikatürist kabul edilen Ollie Harrington, "Giovanni'nin Odası" romanı ile eşcinsel edebiyatının önde gelen yazarı olan ve “Bir Başka Ülke” romanını 1962’de İstanbul’da Engin Cezzar - Gülriz Sururi çiftinin evinde tamamlayan James Baldwin, senarist ve yönetmen olan Herbert Biberman ve Lester Cole, yazarlar Richard Wright, Chester Himes ve Owen Lattimore gibi sanat, kültür ve akademik çevreden çoğu kişi ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır.
Ahmet Kaya’nın “Bu yolda dönenler oldu, mum gibi sönenler oldu” dizelerinde söylediği gibi, komitenin karşısına çıkıp arkadaşlarının isimlerini ihbar edenler, kariyerlerine kaldıkları yerden devam etmişlerdir. Örneğin oyuncu Larry Parks, muhbir olmak ya da hapse girmek seçeneğinden ilkini seçip arkadaşlarının ismini verince kara listeden çıkarılıp, oyunculuğa dönmüştür. Verdiği isimlerden bir de İstanbul doğumlu Elia Kazan’dır, o da Parks’ın yaptığını yapıp yeni isimler vererek “paçayı kurtarmış” ancak kariyeri büyük yara almış ve katıldığı hemen her törende protesto edilmiştir. Kazan’ın sekiz Oscar’lı “Rıhtımlar Üzerinde” filmini, McCarthy sorgulamalarındaki tutumunu savunmaya yönelik bir çalışma olarak değerlendirenler çoğunluktadır.
Ancak McCarthy dönemi cadı avının en masum kurbanları Julius ve Ethel Rosenberg çiftidir ve o kaos günlerinde atom bombasının sırlarını Sovyetler Birliği’ne vermekle suçlanmışlardır. Dosyalarında iki kişinin -yıllar sonra kendimizi kurtarmak için yalan ifade verdik diyen- ifadeleri dışında somut delil yoktur. Dünya çapında büyük bir kampanya başlatılmış, Papa dahil milyonlarca kişi affedilmelerini istemiştir. Sonunda, Başkan Truman suçlarını kabul etmeleri karşılığında affedilme teklifini iletmiş, ancak bu teklifi “masumiyetlerimize inan milyonlara ihanet edemeyiz” diye reddeden çift, 1953 haziranında elektrikli sandalyede ölüme gitmiştir.
1955-1975 yılları arasında 740 bin soruşturma yürüten FBI, normal yollarla suçlanamayacak kişileri “etkisizleştirmek” için “COINTELPRO” adı verilen bir program hayata geçirmiştir. Bu kapsamda solculara, savaş karşıtlarına ve hak savunucularına karşı sert bir psikolojik savaş yürütülmüştür. Benzer programlar birçok üçüncü dünya ülkesine “muhalifleri susturmak için” ihraç edilmiştir. Latin Amerika’daki cadı avında halk kahramanı Ernesto Che Guevara katledilmiştir. Sadece Latin Amerika, Küba ve Vietnam’da değil, cadı avı aynı dönemde Türkiye, Yunanistan, Fransa ve İtalya’da da yaşanmıştır. Cadı avları, askeri darbelerle taçlandırılmış ve Amerikan kapitalizmine teslim olmayan, iş birliği yapmayan, toprağını, kaynaklarını, madenlerini onlara açmayan ülkelerin “cadıları” ağır bedeller ödemiş, hâlâ da ödemektedirler.
Yazının hazırlanmasında aşağıdaki kaynaklardan da yararlanılmıştır.
- researchgate.net/profile/Altug-Gunar/publication/316286416_AMERIKA_BIRLESIK_DEVLETLERI'NDE_McCARTHY_DONEMI_VE_DIS_POLITIKA_UZERINDEKI_ETKILERI/links/58f9f6284585152edece7a66/AMERIKA-BIRLESIK-DEVLETLERINDE-McCARTHY-DOeNEMI-VE-DIS-POLITIKA-UeZERINDEKI-ETKILERI.pdf
- https://indigodergisi.com/2016/01/bir-fasit-daire-degismeyen-cadi-avi/
- Suç ve ceza ekseninde hastalar 12 Ekim 2022 09:07
- Hekimliğin “gelir” ile imtihanı 21 Eylül 2022 09:27
- Köprü 08 Eylül 2022 09:30
- Diktatörlüğe tarihsel ve “tıbbi” bakış 02 Eylül 2022 09:02
- Süpermenlik ile Don Kişotluk arasında bir tıp uzmanlığı 25 Ağustos 2022 11:03
- Siyah mantar 10 Ağustos 2022 11:29
- Komünist Ali 05 Ağustos 2022 13:08
- Sağlıkta şiddet ve yanlışlar 27 Temmuz 2022 11:52
- Adli tabip 20 Temmuz 2022 13:13
- Asacaksın bu doktorları! 13 Temmuz 2022 04:16
- Bedo - Hamido sarkacında çocukluk 06 Temmuz 2022 10:43
- Bedenin külleri 29 Haziran 2022 11:07
- Sifilis: Siyasallaşmış bir hastalık 22 Haziran 2022 11:45
- Radyum kızları, silikozis erkekleri 15 Haziran 2022 09:15
- Ahlak, Vicdan ve Umut 01 Haziran 2022 12:25
- Üç darbe, üç yasa 25 Mayıs 2022 03:50
- Azaplık, memuriyet, 23 sentlik askerlik 17 Mayıs 2022 23:38
- Topal Koca 11 Mayıs 2022 07:50
- Ölüm cezası: Organize kötülük 04 Mayıs 2022 07:55
- Hitler’in Mirası 27 Nisan 2022 06:39
- Kır Çiçekleri 20 Nisan 2022 06:49
- Hekimlik kutsal mıdır? 13 Nisan 2022 04:44
- Vebanın düşündürdükleri… 06 Nisan 2022 05:54
- Diyarbakır-Frankfurt hattı 30 Mart 2022 05:27
- Hekimbaşı 23 Mart 2022 07:15
- Derdini Marko Paşa’ya anlatmak… 16 Mart 2022 07:45
- Hekim sorumluluğu ve Pastör 09 Mart 2022 07:33
- Gerçeğin çokluğu, hakikatin tekliği 02 Mart 2022 06:19
- Tıbbın dönüşümünden notlar 23 Şubat 2022 04:45
- Sürek avı 16 Şubat 2022 06:42
- Ölümsüzlüğe dair… 09 Şubat 2022 06:06
- Toplumsal eşitsizlik ve ölü bebekler 02 Şubat 2022 04:44
- Zakkumun kökü 26 Ocak 2022 04:12
- Çukurova 19 Ocak 2022 07:03
- Diyardan gitmek 12 Ocak 2022 04:47
- Robot hakları 29 Aralık 2021 04:54
- Sinan 22 Aralık 2021 05:37
- Stetoskop ve G(ö)rev 15 Aralık 2021 05:06
- Her göç bir hikayedir! 08 Aralık 2021 03:58
- Futbol, faşizm, felsefe 01 Aralık 2021 08:39
- Neşter, yaşam ve ayak üstü karşılaşmalar… 24 Kasım 2021 04:30
- Cemile 17 Kasım 2021 03:43
- Gerçeğin şamarı 10 Kasım 2021 06:08
- Güvenin kırılgan tarihi 03 Kasım 2021 07:11
- Mutluluğun zor halleri 27 Ekim 2021 06:04
- Kuş gribi, kötü yönetim, Bulut… 20 Ekim 2021 05:52
- Sağlığım sermayemdir 13 Ekim 2021 02:30
- Tıbbın evrimi, Hipokrat ve hekimlik 06 Ekim 2021 05:49
- Yeşil Kart, küçük Amerika 28 Eylül 2021 23:30
- Havuz problemi 21 Eylül 2021 23:35
- 12 Eylül, iki çocuk, bir doktor… 14 Eylül 2021 23:19
- Aşı karşıtlığı ya da mayın tarlasında yürümek… 08 Eylül 2021 05:00