Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri
...Belki sapı kanlı, demiri kör bir bıçak değil sıcak. Ancak bir damla yağmura, bir fiske esintiye muhtaç olduğumuz bu sıcaklarda insanın “İriş, Dede Sultan iriş” diye bağırası geliyor.
Fotoğraf: Flickr (Public Domain)
Bedreddin halifesi mülhid Mustafa, namı diğer Börklüce, “yârin yanağından gayrı” her şeyi paylaştığı on bin yoldaşı ile Şehzade Murad ve Veziriazam Bayezıt Paşa komutasındaki otuz bin çerinin “fermanlı bir ölüm kuşu” gibi üzerlerine uçuşuna bakıyordu.
“Sıcaktı.Sıcak.Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak.”
Yanyana gelmiş Türkmen köylüsünden, Rum denizcisinden ve Yahudi esnafından oluşmuş bu mülhidler daha önce Saruhan valisi İskender Paşa’nın ve Saruhan Beyi Timurtaş Paşazade Ali Bey’in ordularını bozguna uğratmıştı. Ama bu kez düşman kalabalıktı, düşman I. Mehmet’in emri ile Rumeli’den yola çıkmış ve gözünü avına kenetlemiş yırtıcı bir kuş gibi yaklaşmaktaydı.
“Sıcaktı,Bulutlar doluydular.Neredeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere”
Tatlı bir söz gibi havayı serinletecek o damla yere düşmedi, düşemedi. O damla Eyyamı Bahur sıcaklarında buharlaşıp gitti.
Börklüce ve yoldaşları yenildiler.
“Yenenler, yenilenlerindikişsiz, ak gömleğinde sildilerkılıçlarının kanını.Ve hep beraber söylenen bir türkü gibihep beraber kardeş elleriyle işlenen toprakEdirne sarayında damızlanmış atlarıneşildi nallarıyla.”
Börklüce ve yoldaşlarını Osmanlıya karşı isyan ettiren şey neydi? Cevap yüzyıllar boyu değişmedi. Fahiş vergiler ve haksızlıklar. Evet, aradan altı yüzyıl geçti ancak ne sırtımızdaki vergi yükü değişti ne de haksızlıklar. Halen boğazımızdan geçen azığı kuyumcunun, ettiğimiz kelamı muktedirin terazisinde tartıyoruz. İçinden geçtiğimiz günlerin sıcağı da cabası…
Evet, Börklüce ve yoldaşlarının “düşman ormanına on bin balta gibi daldığı” günlerin sıcağındayız. Haftalardır tatlı bir söz gibi gökyüzünden düşecek tek bir damlanın hasreti ile kavruluyoruz. İzmirlilerin deyimi ile “Ehemböhur” yani “Eyyamı Bahur” sıcaklarından geçiyoruz.
İhsan Oktay Anar’ın kitaplarından birinin sayfasından buharlaşarak gelip bu yazıya damlamış gibi görünen “Eyyamı Bahur” tamlaması yaz mevsiminin en sıcak, en boğucu günlerine verilen bir tanımlamaymış. Buharlaşma zamanı diye Türkçeleştirsem hiç de abartıya kaçmaz diye düşünüyorum. Bu günlerde denize girildiğinde ciltte beyaz lekeler bırakacağına inanıldığı için insanlar denize girerken ya üzerlerinde metal bir aksesuar bulundurur ya da kolye niyetine boyunlarına çivi asarlarmış.
“Eyyamı Bahur”un ne anlama geldiğini öğrenmek için internete başvurduğumda; karşıma Türkçe anlamından önce ilk sırada “dog days” çıktı. Köpek günleri yani. İlk anda bir anlam veremesem de bu karşılaşma beni yıllar önce izlediğim Türkçeye “Köpeklerin günü” olarak çevrilmiş “Dog days afternoon” filmine götürdü. Başrollerini Al Pacino ve John Cazale’nin oynadığı, yönetmenliğini Sidney Lumet’in yaptığı, 1975 yapımı olan bu film bir banka soygununu konu almaktaydı. Al Pacino’nun oyunculuğun zirvelerinde dolaştığı bu film 22 Ağustos 1972 tarihinde John Wojtowicz ve Salvatore Naturile tarafından Brooklyn’de gerçekleştirile(meye)n gerçek bir banka soygunundan uyarlanmıştı.
Film Sonny (Al Pacino) ve Sal’in (John Cazale) başarısız bir planla bankayı soymaya çalışmalarıyla başlar. Ağustos sıcağının bunaltıcılığı ile başarısız soygunun oyunculara yüklediği bunaltı çok güzel örtüştürülmüştür. Al Pacino ve John Cazale, Baba (1972) ve Baba II (1974) filmlerinde kardeş kardeş oynamış olmalarından olsa gerek, bu filmde de oldukça iyi bir uyum yakalamışlardır.
Filmde Sonny’i banka soymaya iten temel neden transseksüel kadın sevgilisinin cinsiyet dönüştürme ameliyatı için gereken parayı denkleştirme çabasıdır. Ancak soygunda işler planlandığı için gitmez. Bankada para yoktur ve çok geçmeden polisler bankanın etrafını sarar. Sonny ve Sal’in on dakika içinde bitirmek istedikleri soygun saatlerce süren bir pazarlığa döner. Bu pazarlık sürecinde Sonny ve Sal kâh suçun ağırlığı ile tahterevallinin alt koltuğunda kâh kahramanlığın uçarılığı ile tahterevallinin üst koltuğunda film boyunca inip çıkarlar.
Evet soygun başarıya ulaşmaz ve Sonny’nin yakalanması ile film biter. Ancak hikâye bitmez. John Wojtowicz yakalandıktan sonra yirmi yıl hapse mahkûm olur ve bu nedenle sevgilisinin ameliyat parasını da denkleştiremez. Cezaevinde gün sayarken “Dog days afternoon” film ekibi Wojtowicz‘i ziyarete gider. Her ne kadar sonradan ödenen telifi az bulsa da Wojtowicz filmin hikayesi karşılığında 7500 dolara ve film hasılatının yüzde birine sulh olur. Wojtowicz soygunla denkleştiremediği ameliyat parasını telifle denkleştirir ve parayı sevgilisine göndererek cinsiyet dönüştürme ameliyatını olmasını sağlar.
Filmi izlememin üzerinden yıllar geçti. Filmde tek bir köpeğin olmamasına hatta herhangi bir köpeğin adının bile filmde geçmemesine rağmen filmin adının neden “Dog days afternoon” olduğunu “Eyyamı Bahur”un anlamını internette araştırana kadar düşünmemiştim.
Aslında filmin adı soygunun yapıldığı tarihte gizliymiş. Evet soygun girişimi Ağustos sıcağında yani “Eyyamı Bahur” da gerçekleştirilmiştir. “Eyyamı Bahur”un da İngilizceki karşılığı “Dog days” imiş.
İyi de köpekle hava sıcaklığının nasıl bir ilişkisi var? İddialardan biri Antik Yunan’da yazın bu sıcak günlerinde dışarıya çıkmak için sadece köpeklerin yeterince deli olabileceğine ithafen, “köpek günleri” denildiğidir. Kim bilir belki de Edip Cansever “Kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam” dizesini yazın bu sıcak günlerinde yazmıştır.
Diğer iddia da Sirius yıldızı ile ilişkilidir. Ne alakası var demeyin. Çünkü Sirius yakıcı, kavurucu anlamına gelmektedir. Ayrıca bu yıldız avcı Orion Takımyıldızını takip eden köpeklerden biri olan ve 88 yıldızdan oluşan Büyük Köpek Takımyıldızının en parlağıdır. Türkçede Akyıldız olarak da anılan Sirius’un bu nedenle bir adı da Köpek Yıldızdır.
Sirius yıldızı kuzey yarımkürede bahar aylarında görünmeye ve doğudan yükselmeye başlar. Aylar geçtikçe güneşe yakınlaşır ve yazın en sıcak günlerinde Sirius Güneş'in ışığında kaybolur. İşte yazın en sıcak günlerinde Sirius görünmediği için Antik Yunanlılar, Sirius’un kendi ısısını Güneş’in ısısına ekleyerek sıcaklığın artmasına yol açtığına inanırlarmış.
Sıcak günlerden geçiyoruz. Belki sapı kanlı, demiri kör bir bıçak değil sıcak. Ancak bir damla yağmura, bir fiske esintiye muhtaç olduğumuz bu sıcaklarda insanın “İriş, Dede Sultan iriş” diye bağırası geliyor…
Meraklısına not: Nazım Hikmet’in “Simavne Kadısı oğlu Şeyh Bedrettin Destanı” şiirinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
“Köpeklerin günü” filmi sadece Al Pacino’nun polis müfettişi ile bankanın dışında gerçekleştirdiği konuşma sahnesi için bile izlenebilir. Bu sahnenin sonunda Pacino polislere “Attica, attica, attica….” diye bağırmaktadır. Tamamen doğaçlama olarak ortaya çıkan bu replik filmde tam anlamıyla anlaşılmamaktadır. Ancak Pacino’nun bu doğaçlama repliğinin New York’taki Attica State adındaki cezaevine atfen söylendiği ve bu cezaevinde ortaya çıkan isyanın beş günün sonunda 13 Eylül 1971 günü bin kişilik polis gücü ile kanlı bir şekilde bastırıldığı öğrenildiğinde ve bu kanlı müdahalenin 43 kişinin ölüme neden olduğu düşünüldüğünde “Attica”nın ne anlama geldiği anlaşılmaktadır. Bu sahneyi buradan izleyebilirsiniz.
Bu sahneyle yetinmeyip filmin tamamını izlemek isterseniz de şuradan ulaşabilirsiniz.
Son olarak da 26 Ağustos’un da “Dünya Köpekler Günü” olarak kutlandığını notlarıma ekleyeyim.
- Fenike’den Marsilya’ya, uzodan rakıya… 12 Eylül 2024 12:41
- Bütün yollar Rom’a çıkar 29 Ağustos 2024 10:33
- Bitiş çizgisi 15 Ağustos 2024 04:54
- Çayın yolculuğu 01 Ağustos 2024 08:30
- Kafatası çağı 18 Temmuz 2024 10:00
- Çok kapılı oda 08 Temmuz 2024 10:44
- Yoldan sonra 28 Haziran 2024 09:23
- Bir “Yol” Hikayesi II 13 Haziran 2024 13:49
- Bir “Yol” Hikayesi 30 Mayıs 2024 13:20
- İçimizdeki İrlandalı 16 Mayıs 2024 12:53
- İşçiler marş söyleyerek sahneye girerler… 01 Mayıs 2024 10:10
- Emek bizim, söz bizim… 26 Nisan 2024 04:30
- Sol açık 18 Nisan 2024 11:30
- Kader kapıyı çalınca… 04 Nisan 2024 12:45
- Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin 21 Mart 2024 04:30
- İkiyüzlü ahlak kumkumalığı 07 Mart 2024 13:48
- Elde kaldı hüzün… 22 Şubat 2024 13:32
- Tüfenk üçlemesi: Mavzer 01 Şubat 2024 10:47
- Tüfenk üçlemesi: Aynalı Martin 18 Ocak 2024 11:50
- Tüfenk üçlemesi: Filinta 04 Ocak 2024 13:45
- Gayrı döner oldum 21 Aralık 2023 14:58
- Kayyum rejimi 07 Aralık 2023 12:54
- Kimdi giden kimdi kalan 23 Kasım 2023 11:01
- Eni vici vokke 02 Kasım 2023 13:04
- Şeytanın ışıltısından insanlığın karanlığına 19 Ekim 2023 09:52
- Dayanışma ezilenlerin inceliği midir? 28 Eylül 2023 12:20
- Amerikan İç Savaşı'ndan İngiltere'ye gariptos ağaçlarının hışırtısı 14 Eylül 2023 11:12
- Cehennemin kapısından Bakırköy’ün avlusuna… 31 Ağustos 2023 10:22
- Irgatın Türküsü 17 Ağustos 2023 11:32
- Yüksek Kaldırım’dan Leningrad’a bir şehrin faşizme karşı direniş senfonisi 03 Ağustos 2023 11:46
- Mississipi’den Feshane’ye derinlik ve güvenlik meselesi 20 Temmuz 2023 04:07
- Birimize bir şey olursa ne yaparız? 06 Temmuz 2023 11:31
- Mordan öte 22 Haziran 2023 12:22
- Hakikat bükücülüğü 08 Haziran 2023 11:11
- Umut yorgunluğu 25 Mayıs 2023 10:44
- “Winner” ceket mütevazı mutfağa karşı 11 Mayıs 2023 11:11
- Savaş naraları 27 Nisan 2023 10:10
- Bellek oyunları 13 Nisan 2023 10:50
- Maraş, bahtı gara Maraş 23 Mart 2023 10:48
- Aradığınız devlet bulunamadı 02 Mart 2023 12:22
- Deprem değil, binalar öldürürmüş (!) 16 Şubat 2023 08:42
- Katil uşak 02 Şubat 2023 11:01
- Suyun kokusu 19 Ocak 2023 13:45
- Timsah armudu 05 Ocak 2023 10:27
- Yılın sözcükleri 22 Aralık 2022 11:09
- Franco’dan bugüne Dünya Kupalarından elimizde kalanlar 08 Aralık 2022 11:45
- Şah mat 24 Kasım 2022 09:19
- “Gördük biz bu filmi” 10 Kasım 2022 10:54
- Hakikat yolcusu 30 Ekim 2022 11:20
- Anlatılamamış masallar 27 Ekim 2022 10:14
- "In vino veritas" diğer bir deyişle "Hakikat şaraptadır" 13 Ekim 2022 11:07
- Suskun notalar 29 Eylül 2022 11:12
- Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi 15 Eylül 2022 11:09
- “Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi. 01 Eylül 2022 10:39
- Dünyanın eksenini kaydıran Hindistan’ın küçük cevizi 04 Ağustos 2022 10:39
- Dünyanın tadı baharı 21 Temmuz 2022 08:40
- Menekşe kokusu 07 Temmuz 2022 04:24
- İnsan kokusu 23 Haziran 2022 04:12
- Tiryak-i 02 Haziran 2022 11:37
- Bahar karşılama 19 Mayıs 2022 06:26
- Hıdırellez ateşi 05 Mayıs 2022 01:05
- Yelkenler fora 21 Nisan 2022 05:20
- Sözün gücü 07 Nisan 2022 06:05
- Lombardiya’dan Ukrayna’ya kemanın tınısı 24 Mart 2022 05:34
- Zeytinin hükmü 10 Mart 2022 05:55
- Geççek 24 Şubat 2022 05:15
- Allasen söyle nedir aşkın aslı astarı! 09 Şubat 2022 23:45
- Erguvan kokusu 27 Ocak 2022 05:49
- (N)isyan 13 Ocak 2022 04:53
- Yaşamın ağırlığı 30 Aralık 2021 05:42
- Kuşaklar boyu insan hakları 16 Aralık 2021 05:03
- Savaşı Durduran Kadınlar: Lili ve Marlen 02 Aralık 2021 04:23
- Herkesin bir Ahmet Kaya’sı vardır 18 Kasım 2021 04:00
- Şaka mı, şeker mi, yoksa patates mi? 04 Kasım 2021 05:43
- Memeli Zeus 21 Ekim 2021 06:51
- Son Bakış 07 Ekim 2021 05:30
- Kırmızı 22 Eylül 2021 23:43
- Asuman’dan Antonis’e Ege’nin iki yakası 09 Eylül 2021 04:46
- Her ekalliyeti düşünüyorum 26 Ağustos 2021 04:04
- Dezenfektan aşkı 12 Ağustos 2021 06:12
- Nomadland’den Rosetta’ya Göçebe Ruhlar 29 Temmuz 2021 06:35
- Lavinia 14 Temmuz 2021 23:08
- Ruhumda Sızı* 01 Temmuz 2021 06:46
- “Y” 17 Haziran 2021 06:06
- Vurmayın öldüm 03 Haziran 2021 03:56
- Gözümün nuru 20 Mayıs 2021 06:11
- İmgenin suskunluğu 06 Mayıs 2021 05:56
- Ruhlar Mezbahası İyi Günler 22 Nisan 2021 03:34
- Şiirci Geldi Haaanıım… 08 Nisan 2021 00:00
- Ata Abi 25 Mart 2021 05:08
- “Yurtsama”dan “gündedün”e “nostalji”nin çağrıştırdıkları 10 Mart 2021 23:20
- Gönülçelen kelimeler atlasım 25 Şubat 2021 05:00
- Harfiyat 10 Şubat 2021 22:41
- Utanç ne yana düşer usta... 28 Ocak 2021 04:20
- “... Ve Herkes için Adalet” 13 Ocak 2021 23:15
- Yattığınız yer incitmesin… 31 Aralık 2020 04:38
- San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller 09 Aralık 2020 22:44
- Ölüm, adın kalleş olsun… 26 Kasım 2020 04:03
- Depremin ruhsal sarsıntısı 12 Kasım 2020 04:59
- Notaların savaşla hesaplaşması 29 Ekim 2020 05:11
- Hırsızlar mağarası 15 Ekim 2020 00:00
- İyi ki TTB var! 01 Ekim 2020 06:30
- Heybeliada Sanatoryumundaki Hayalet 17 Eylül 2020 00:02
- Otokinetik etki ve norm oluşturma 03 Eylül 2020 05:06
- Ödemişli Muzaffer’den Amerikalı Sherif’e 20 Ağustos 2020 00:51
- Uygun adım marş!… 06 Ağustos 2020 05:18
- ERK-EK 23 Temmuz 2020 04:57
- İçimdeki yangın 09 Temmuz 2020 05:18
- Dededen toruna “Barış”ın inşası 25 Haziran 2020 01:00
- Esaretten kaçan köleden hasta, kamçıdan tedavi üretmek 11 Haziran 2020 00:00
- Kerli ferli yalanlar ve sosyal uyum 28 Mayıs 2020 00:00
- Elma dersem çık… 14 Mayıs 2020 00:30
- Yaşam için ölüme yatanlar 30 Nisan 2020 02:08
- Bastırılan geri döner 16 Nisan 2020 00:00
- Miasmadan Covid-19’a sağlıkçıların salgından korunma önlemleri 02 Nisan 2020 02:49
- Şimdiki zamanda bir distopya: Covid-19 18 Mart 2020 20:30
- Şehitler tepesi 05 Mart 2020 00:30
- Özlerimize kıymayın efendiler! 20 Şubat 2020 00:30
- Acının tonu 06 Şubat 2020 00:00
- Başlarken… 29 Ocak 2020 23:20