18 Ağustos 2022 10:59

Börklüce’den günümüze Eyyamı Bahur ya da namı diğer Köpek Günleri

...Belki sapı kanlı, demiri kör bir bıçak değil sıcak. Ancak bir damla yağmura, bir fiske esintiye muhtaç olduğumuz bu sıcaklarda insanın “İriş, Dede Sultan iriş” diye bağırası geliyor.

Fotoğraf: Flickr (Public Domain)

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Bedreddin halifesi mülhid Mustafa, namı diğer Börklüce, “yârin yanağından gayrı” her şeyi paylaştığı on bin yoldaşı ile Şehzade Murad ve Veziriazam Bayezıt Paşa komutasındaki otuz bin çerinin “fermanlı bir ölüm kuşu” gibi üzerlerine uçuşuna bakıyordu.

“Sıcaktı.Sıcak.Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı sıcak.”

Yanyana gelmiş Türkmen köylüsünden, Rum denizcisinden ve Yahudi esnafından oluşmuş bu mülhidler daha önce Saruhan valisi İskender Paşa’nın ve Saruhan Beyi Timurtaş Paşazade Ali Bey’in ordularını bozguna uğratmıştı. Ama bu kez düşman kalabalıktı, düşman I. Mehmet’in emri ile Rumeli’den yola çıkmış ve gözünü avına kenetlemiş yırtıcı bir kuş gibi yaklaşmaktaydı.

“Sıcaktı,Bulutlar doluydular.Neredeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere”

Tatlı bir söz gibi havayı serinletecek o damla yere düşmedi, düşemedi. O damla Eyyamı Bahur sıcaklarında buharlaşıp gitti.

Börklüce ve yoldaşları yenildiler.

“Yenenler, yenilenlerindikişsiz, ak gömleğinde sildilerkılıçlarının kanını.Ve hep beraber söylenen bir türkü gibihep beraber kardeş elleriyle işlenen toprakEdirne sarayında damızlanmış atlarıneşildi nallarıyla.”

Börklüce ve yoldaşlarını Osmanlıya karşı isyan ettiren şey neydi? Cevap yüzyıllar boyu değişmedi. Fahiş vergiler ve haksızlıklar. Evet, aradan altı yüzyıl geçti ancak ne sırtımızdaki vergi yükü değişti ne de haksızlıklar. Halen boğazımızdan geçen azığı kuyumcunun, ettiğimiz kelamı muktedirin terazisinde tartıyoruz. İçinden geçtiğimiz günlerin sıcağı da cabası…

Evet, Börklüce ve yoldaşlarının düşman ormanına on bin balta gibi daldığı” günlerin sıcağındayız. Haftalardır tatlı bir söz gibi gökyüzünden düşecek tek bir damlanın hasreti ile kavruluyoruz. İzmirlilerin deyimi ile “Ehemböhur” yani “Eyyamı Bahur” sıcaklarından geçiyoruz.

İhsan Oktay Anar’ın kitaplarından birinin sayfasından buharlaşarak gelip bu yazıya damlamış gibi görünen “Eyyamı Bahur” tamlaması yaz mevsiminin en sıcak, en boğucu günlerine verilen bir tanımlamaymış. Buharlaşma zamanı diye Türkçeleştirsem hiç de abartıya kaçmaz diye düşünüyorum.  Bu günlerde denize girildiğinde ciltte beyaz lekeler bırakacağına inanıldığı için insanlar denize girerken ya üzerlerinde metal bir aksesuar bulundurur ya da kolye niyetine boyunlarına çivi asarlarmış.

Eyyamı Bahur”un ne anlama geldiğini öğrenmek için internete başvurduğumda; karşıma Türkçe anlamından önce ilk sırada “dog days” çıktı. Köpek günleri yani. İlk anda bir anlam veremesem de bu karşılaşma beni yıllar önce izlediğim Türkçeye “Köpeklerin günü” olarak çevrilmiş “Dog days afternoon” filmine götürdü. Başrollerini Al Pacino ve John Cazale’nin oynadığı, yönetmenliğini Sidney Lumet’in yaptığı, 1975 yapımı olan bu film bir banka soygununu konu almaktaydı. Al Pacino’nun oyunculuğun zirvelerinde dolaştığı bu film 22 Ağustos 1972 tarihinde John Wojtowicz ve Salvatore Naturile tarafından Brooklyn’de gerçekleştirile(meye)n gerçek bir banka soygunundan uyarlanmıştı.

Film Sonny (Al Pacino) ve Sal’in (John Cazale) başarısız bir planla bankayı soymaya çalışmalarıyla başlar. Ağustos sıcağının bunaltıcılığı ile başarısız soygunun oyunculara yüklediği bunaltı çok güzel örtüştürülmüştür.  Al Pacino ve John Cazale, Baba (1972) ve Baba II (1974) filmlerinde kardeş kardeş oynamış olmalarından olsa gerek, bu filmde de oldukça iyi bir uyum yakalamışlardır.

Filmde Sonny’i banka soymaya iten temel neden transseksüel kadın sevgilisinin cinsiyet dönüştürme ameliyatı için gereken parayı denkleştirme çabasıdır. Ancak soygunda işler planlandığı için gitmez. Bankada para yoktur ve çok geçmeden polisler bankanın etrafını sarar. Sonny ve Sal’in on dakika içinde bitirmek istedikleri soygun saatlerce süren bir pazarlığa döner. Bu pazarlık sürecinde Sonny ve Sal kâh suçun ağırlığı ile tahterevallinin alt koltuğunda kâh kahramanlığın uçarılığı ile tahterevallinin üst koltuğunda film boyunca inip çıkarlar.

Evet soygun başarıya ulaşmaz ve Sonny’nin yakalanması ile film biter. Ancak hikâye bitmez.  John Wojtowicz yakalandıktan sonra yirmi yıl hapse mahkûm olur ve bu nedenle sevgilisinin ameliyat parasını da denkleştiremez. Cezaevinde gün sayarken “Dog days afternoon” film ekibi Wojtowicz‘i ziyarete gider. Her ne kadar sonradan ödenen telifi az bulsa da Wojtowicz filmin hikayesi karşılığında 7500 dolara ve film hasılatının yüzde birine sulh olur.  Wojtowicz soygunla denkleştiremediği ameliyat parasını telifle denkleştirir ve parayı sevgilisine göndererek cinsiyet dönüştürme ameliyatını olmasını sağlar.

Filmi izlememin üzerinden yıllar geçti. Filmde tek bir köpeğin olmamasına hatta herhangi bir köpeğin adının bile filmde geçmemesine rağmen filmin adının neden “Dog days afternoon” olduğunu “Eyyamı Bahur”un anlamını internette araştırana kadar düşünmemiştim.

Aslında filmin adı soygunun yapıldığı tarihte gizliymiş. Evet soygun girişimi Ağustos sıcağında yani “Eyyamı Bahur” da gerçekleştirilmiştir. “Eyyamı Bahur”un da İngilizceki karşılığı “Dog days” imiş.

İyi de köpekle hava sıcaklığının nasıl bir ilişkisi var? İddialardan biri Antik Yunan’da yazın bu sıcak günlerinde dışarıya çıkmak için sadece köpeklerin yeterince deli olabileceğine ithafen, “köpek günleri” denildiğidir. Kim bilir belki de Edip Cansever “Kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam” dizesini yazın bu sıcak günlerinde yazmıştır.  

Diğer iddia da Sirius yıldızı ile ilişkilidir. Ne alakası var demeyin. Çünkü Sirius yakıcı, kavurucu anlamına gelmektedir. Ayrıca bu yıldız avcı Orion Takımyıldızını takip eden köpeklerden biri olan ve 88 yıldızdan oluşan Büyük Köpek Takımyıldızının en parlağıdır. Türkçede Akyıldız olarak da anılan Sirius’un bu nedenle bir adı da Köpek Yıldızdır.   

Sirius yıldızı kuzey yarımkürede bahar aylarında görünmeye ve doğudan yükselmeye başlar. Aylar geçtikçe güneşe yakınlaşır ve yazın en sıcak günlerinde Sirius Güneş'in ışığında kaybolur. İşte yazın en sıcak günlerinde Sirius görünmediği için Antik Yunanlılar, Sirius’un kendi ısısını Güneş’in ısısına ekleyerek sıcaklığın artmasına yol açtığına inanırlarmış. 

Sıcak günlerden geçiyoruz. Belki sapı kanlı, demiri kör bir bıçak değil sıcak. Ancak bir damla yağmura, bir fiske esintiye muhtaç olduğumuz bu sıcaklarda insanın “İriş, Dede Sultan iriş” diye bağırası geliyor…

Meraklısına not: Nazım Hikmet’in “Simavne Kadısı oğlu Şeyh Bedrettin Destanı” şiirinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

“Köpeklerin günü” filmi sadece Al Pacino’nun polis müfettişi ile bankanın dışında gerçekleştirdiği konuşma sahnesi için bile izlenebilir. Bu sahnenin sonunda Pacino polislere “Attica, attica, attica….” diye bağırmaktadır. Tamamen doğaçlama olarak ortaya çıkan bu replik filmde tam anlamıyla anlaşılmamaktadır. Ancak Pacino’nun bu doğaçlama repliğinin New York’taki Attica State adındaki cezaevine atfen söylendiği ve bu cezaevinde ortaya çıkan isyanın beş günün sonunda 13 Eylül 1971 günü bin kişilik polis gücü ile kanlı bir şekilde bastırıldığı öğrenildiğinde ve bu kanlı müdahalenin 43 kişinin ölüme neden olduğu düşünüldüğünde “Attica”nın ne anlama geldiği anlaşılmaktadır. Bu sahneyi buradan izleyebilirsiniz.

Bu sahneyle yetinmeyip filmin tamamını izlemek isterseniz de şuradan ulaşabilirsiniz.

Son olarak da 26 Ağustos’un da “Dünya Köpekler Günü” olarak kutlandığını notlarıma ekleyeyim.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI