20 Ocak 2013 12:00

Teyze ‘Acil’e girer

Dr. Suat Sarp

Yorgundur, sinirlidir, belki de canı yanıyordur şikayetinden dolayı…  Bunalmıştır, saatlerce ayakta ve kalabalıkta beklemekten.
Acil’deki dört muayene masasından biri boşalmıştır nihayet. Hasta mahremiyeti, kişisel bilgilerin gizliliğinin kâle alınamadığı bu ortamda, tek başına bir doktor çırpınmaktadır içeridekileri bir an önce gönderip, kapıdaki kuyruğu bir an önce eritebilmek için; kendisi gibi kadersiz bir hemşiresi ve tıbbi sekreteri ile birlikte…
Ayaklarını sürüye sürüye ilerler teyze boş yatağa doğru. O sırada bir anlık boşluk bulan hekim seslenir, “Hanım senin ne şikayetin var?​” diye. Görür ama yüz vermez teyze bu patavatsızlığa, yürür ağır ama emin adımlarla kendisini bekleyen boş muayene masasına doğru. Onca saat sıra beklemiştir, şöyle adam gibi bir muayeneyi haketmiştir zaten.
Burnuna doğru hemşirenin uzattığı EKG’yi alan doktorla da göz teması kesilmiştir bu sayede ve teyze kısa olan boyundan çok, acildeki muayene masasının önüne basamak koymayı akıl edemeyen ya da ihmal eden yönetim yüzünden bir hayli zorlanır masaya çıkmakta. O sırada doktor diğer masadaki sırt üstü yatıp karnını açan hastanın yanına seğirtir steteskobunu boynundan alıp. Hemşire odadaki dört yataktan, halkalarının yarısı yukarıdan kopsa da, yine de gözlerden hastaları saklayabilen tek perdeli yatağındaki EKG çektiği hastayı savmıştır ve doktorun hızla karın muayenesini yapıp, kalbini dinlediği hastanın oraya yatmasını beklemektedir, söylenen, enjektöre çektiği ilacı iğneyi yapmak için.

‘SİTEMLERİ DUYMAMAYA ALIŞMIŞTIR EKİP’

Doktor bilgisayarın başındadır şimdi, masanın önünde dikilen hasta yakınının dışarıdaki hastasının, sekreterin açmaya çalıştığı tahlil sonuçlarına bakmak için. “Daha çıkmamış” demesiyle sekreterin, “bir saat oldu yaa” diye söylene söylene kapıya yönelen hasta yakınlarını çoktan duymamaya alışmıştır tüm ekip. “Şu çocuğunkini aç” der doktor sekreter kıza yan masadaki hastayı gösterip, kendisi de poliklinik defterinden birkaç sayfa gerideki hasta ismini bulmaya çalışarak.
O sırada teyze pardesüsünü çıkarmış, hazırdır muayeneye… Doktor hızlıca yanına gider… “Ne şikayetiniz var?​” der. Geldi işte sıra sonunda kendisine. “İdrar yollarımda üç gündür…” diye bellediği cümleye başlaması ile, doktorun sekretere “TİT” (tam idrar tahlili) diye seslenip sırtını dönmesi bir olur.

‘HASTA BEKLENTİLERİ BOŞA ÇIKAR’

O sırada güvenliğin diğer iki boşalan yatağa hasta almak için araladığı kapıdan alınan sıradaki hastaları da iterek, kan içindeki bir yaralının getirilmesi ile doktor “şu yatağa alın” diye teyzenin oturduğu yatağı göstermesi de tüy diker herşeye.
“Hadi kalk teyze” der sekreter. “Muayene edecek doktor” der teyze… “Etti ya” der sekreter. Hemşirenin eline tutuşturduğu idrar kabı ve tetkik barkodu ile kızgın söylene söylene çıkmak zorundadır artık çaresiz.
Ne beklediği ilgiyi görmüştür, ne derdini anlatabilmiştir, ne de vereceği tahlilden sonra aynı şekilde seyredecekse süreç, şikayetlerine çare bulacağına inancı da kalmamıştır burada. Yakındaki diğer hastaneye gitmeyi kafasına koyarak yürür idrar örneği vermek için, kokusu koridora taşan tuvalete doğru.

‘ACİL “MANZARASI” 6 YIL SÜRDÜ’

Bu manzarayı altı yıl boyunca yaşadım, üç yıl önce “Devlet”ten istifa edene kadar. O dönem performans sistemine yeni geçilmiş, sağlık ocaklarında yazılan reçete başına döner sermaye ödemesi yapılır idi; dolayısı ile muayenesi zaman alacak hastaların “acil’e” yönlendirildiği ilk dönemlerdi. Bu gün dilerim manzara değişmiştir diyeceğim… Ancak bu gün aşağıdaki sitedeki yazıyı okuyunca ister istemez insanın aklına bazı sorular geliyor… (http://www.medikalakademi.com.tr/index.php/salk-guendemi/2469)
 “Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ gündemdeki önemli konularla ilgili olarak Medikal Akademi Ankara Temsilcisi( http://www.medikalakademi.com.tr/index.php/salk-guendemi/2469-saglik-bakani-recep-akdag-soylesi-basari) Hatice Pala Kaya’nın sorularını yanıtladı. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte özellikle birinci basamak sağlık hizmetlerinde önemli gelişmeler sağlandığını söyleyen Bakan Akdağ, 2002 yılından itibaren birinci basamakta yer alan hekim sayısının 17 binden 23 bine çıktığını, muayene sayısının ise 74 milyondan 244 milyona yükseldiğini açıkladı. Aynı dönemde birinci basamak muayene oranlarının %36’dan %40 yükseldiğini hatırlatan Bakan Akdağ, sağlanan gelişmeyle birlikte hasta memnuniyetinin de önemli oranda arttığını dile getirdi.”
Bizim bahsettiğim poliklinikteki ortalamamız 700-800 hasta/gün idi. Bayramlarda falan 1000 hastayı geçtiğimiz olurdu. İki hekim karşılardık “İlk Muayene Polikliniği”nde bu hastaları. Yani günde 750 hasta desek, yarısı birimize, yarısı öbürüne. Günde 24 saat var, her saatte de 60 dakika; bu ikisini çarparsak 1440 dakika eder. 1500 etse idi, hasta başına 2 (İKİ) dakika ederdi, o kadar bile etmiyordu yazık ki süre (1,92 dakika/hasta). Bu sürenin içine hastanın şikayetinin dinlenmesi, muayene, tetkik istenmesi, tetkiklerin değerlendirilmesi, arada henüz çıkmamış tetkikler için bilgisayar başında geçirilen süre, gerekirse EKG çekimi, değerlendirilmesi, kan alınması, enjeksiyon yapılması, gerekirse kontrol muayenesi, reçete yazılması, sevk işlemi, deftere yapılan kayıt, bilgisayara girilenler, aklınıza ne gelirse dahil… Hepsi 2 (yazıyla: iki) dakika…

*İş Hekimi

Yarın: Bakanın söylediklerine  cevap

Evrensel'i Takip Et