ETF Tekstil işçisi direndikçe öğrendi
"ETF işçisi artık neyi kaybedebilir ki? Onlara şu yasal değil bu yasal değil demek, gidin kaderine razı olun demekti. Ama ETF işçileri kaderini değiştirmeye karar verdi ve direnişe geçti."
Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
Adile DOĞAN
İstanbul
ETF fabrikasının önündeki direniş alanında bir kadın işçinin telefonundan çektiği fotoğraflara bakarken bir ayı geride bırakan direnişin herkese çok şey kattığını bir kez daha fark ediyoruz. “Telefonumun galerisi o kadar dolu ki silmeye kıyamıyorum. Çünkü hepsi eylem fotoğrafları” diyor. “Bir buçuk yıldır ne çok direndi ETF” diyerek gülümsüyoruz.
Sizlere ETF’de yaşanan direnişin öncesinden de biraz bahsetmek istiyorum. Uzun yıllardır DERİTEKS’te örgütlenen işçilerin neredeyse son 2 yılının her anı eylemlerle geçti. En son TİS süreci tam 9 ay sürdü ve işçiler uzun zaman asgari ücretin altında bir ücretle yaşamak zorunda kaldı. İşçilerin çoğunluğu ailelerini geçindirmek için ek işlerde çalışırken bazıları da bankalara borçlandı. İşçiler yeri geldi iş durdurdu yeri geldi basın açıklaması yaptı yeri geldi patronlarının yöneticisi olduğu “işverenler derneğinin” önüne gitti. Her fırsatta “Yaptığınız yasal değil, aman ha çok aşırıya gitmeyin” diyenlere bir yerden sonra kulak tıkadı. Çünkü küçülen işçinin ekmeğiydi. Artık okula giden çocuğunun cep harçlığını veremez duruma gelmişti işçiler. En sonunda TİS, işçilerin birçok alacağı zamana yayılarak imzalandı. Sendika, “Bizim daha fazla zorlamaya yetkimiz yok” dedi. Ama bir gün geldi ünlü markalara çalışan ETF fabrikasının patronu “Ben kapatıyorum” dedi. 30 Temmuz’da fabrikayı kapatacağını söyleyen patron, bir yandan “Acil işler var” diyerek işçileri çalıştırmaya devam etti. Üstelik haklarının yüzde 40’ını vereceğini ilan ederek. Tabii işçiler huzursuzluk içinde ve büyük bir belirsizlikle baş başa kaldı.
"NEYMİŞ BU YASALAR?"
“Bir şey yapmalıyız” diyen işçilere sürekli “Yasal değil, hiçbir şey yapamayız, hakkımızı mahkemede ararız” denildi ama işçiler bir yerden sonra patladı ve iş durdurarak eyleme geçti. ETF işçisi artık neyi kaybedebilir ki? Onlara şu yasal değil bu yasal değil demek, gidin kaderine razı olun demekti. Ama ETF işçileri kaderini değiştirmeye karar verdi ve direnişe geçti. “Neymiş kardeşim bu yasalar? Bir tek hak arayana mı yasa var? Tazminatlarımızı gasbeden patrona neden yasa yok?” diye sormaya başladığı andan itibaren artık geri dönüş olmayacak direniş büyüyecekti ve öyle de oldu.
Yine bir işçinin sözleriyle devam edelim. “Biz çalışırken uğradığımız bir haksızlık karşısında ses çıkaran işçiye ‘Sizin örgütlülüğünüz yok, o yüzden bir şey yapamazsınız’ diyerek kafamıza vuruyorlardı. Örgütlenmeye kalkıştık bu defa da ‘Durun yapmayın’ diye bize akıl vermeye başladılar. Bu işe kalkıştığımızda neyin ne olduğunu öğrendik. Bu bildiklerimizle ölmek var dönmek yok” diyor. ETF işçisi sadece bir sendikaya üye olmanın yeterli olmadığını bize öğretti. İşçilerin kendi küçük birlikleri olmadan ve birbirini örgütlemediği bir direniş zaten olmaz da.
"İŞ ARKADAŞLARIMI YENİ YENİ TANIYORUM"
Direnişin 17. gününde bir işçiyle konuştuğumuzda “Patrona çalışırken birbirimizin gözünü oyuyormuşuz. Ne bir dostluğumuz ne bir arkadaşlığımız olmuş gerçekten. Bizim bizden başka kimsemiz yokmuş, bu 17 günde onu öğrendim. Yıllardır birlikte çalıştığım iş arkadaşlarımı yeni yeni tanıyorum. Aramızdaki dayanışma duygusu bambaşka bir noktaya geldi. Patronun düzenin sömürüsü son bulsun diye işçilerin mücadele etmekten başka çaresi yok” diyordu.
Birlikleri her gün giderek güçlenen işçilerin geceleri yaktıkları ateşte pişirdikleri patatesin her diliminin paylaşılması... Her gece direniş alanına yakınlarda oturan işçilerin evlerinden yiyecek ve su taşımasının nedeni bu direniş başarıya ulaşsın diyedir.
ETF işçileri artık büyük kanallar dedikleri “boyalı basın”ı sormuyorlar. Çünkü bu direniş onlara, her gün Mavi, Kaft, Columbia gibi, işçilerin kendi ürettikleri markaların reklamını yapan kanalların kendi direnişlerini görmeyeceğini gösterdi.
"İŞÇİ DOSTUNU TANIDI"
İşçiler etraflarında giderek büyüyen dayanışmadan da çokça öğreniyor ve öğretiyor. Direnişte bazı ihtiyaçlarının acil çözülmesi gereken işçiler de var. Bu işçilerden bir tanesine dayanışma eli uzatıldığında çok ihtiyacı olduğu halde o eli başka bir arkadaşına yönlendiriyor: “Onun durumu daha acil” diyerek.
Direnişin 19. gününde patronun çağrısı üzerine fabrikanın önüne gelen 600’ü aşkın çevik kuvvet polisinin yığınak yapması, haklarını istedikleri için biber gazıyla işçilere müdahale etmesi işçilerin bir şeyi daha sorgulamasına neden oldu. “Neden hep patronları koruyorsunuz?” diyen işçinin, “Bebeğim doğmasın” diyerek sinir krizi geçiren Birgül’ün isyanı aslında her şeyi ortaya koyuyor.
Çünkü ETF işçileri bugüne kadar gerçekleri bu kadar çıplak görmemişti, görememişti. “Biz bir şey yapmıyoruz sadece tazminatlarımızı istiyoruz. Bize herkes hak verecek” diyen işçiler örgütlenip harekete geçtiklerinde, bugüne kadar inandıkları tüm mekanizmaların nasıl karşılarına geçtiklerini, kimin dost kimin düşman olduğunu da bir nebze de olsa görmüş oldu.
“Aslında polisin bizim yanımızda durması gerekir çünkü mağdur biziz” diyen işçi artık böyle olmadığını acı bir şekilde öğrenmiş oldu.
BU DİRENİŞ NASIL YANSIYACAK?
Tekrar başa dönecek olursak, ETF işçilerinin tamamı örgütlü olmadığı halde kendi birliklerine inanarak öncülerine güvenerek başlattılar bu direnişi.
Direnişin oluşmasının en önemli nedenlerinden biri işçilerin kendi birliklerini dağıtacak hiçbir şeye izin vermemeleri ve direnişin genele yayılmasıdır. Memleketin her yerinde direnişler var ve ETF işçileri bunları gün gün takip ediyor. Ama aynı işçiler çalışırken bunların hiçbirinin farkında değillerdi.
Tuzla’da hiçbir şeyden haberi olmadan fabrikalarda çalışmak zorunda kalan işçilere bu direnişi nasıl yansıtacağız? Bu konuda sendikalara çok iş düşüyor. Başta kendi iş kolları olmak üzere o bölgede olan tüm fabrikaların önüne tek tek gitmeli ve işçilere seslenmeli. Seslenmeli ki sınıf mücadelesi büyüsün, kan emici patronların huzuru kaçsın. Hepimiz işçi Birgül’ün bebeğine borçluyuz, o bebek güzel günlere başka türlü doğmaz...