Dr. Arzu Yılmaz: Şam’da kurulacak masa hem ekonomik hem seçim amaçlı
Dr. Arzu Yılmaz iktidarın Suriye rejimiyle “uzlaşma” adımlarını Evrensel’e değerlendirdi: Asıl hedef Şam’la buluşulacak masa değil, seçmenle buluşulacak sandık.
Arzu Yılmaz | Fotoğraf: MA
Birkan BULUT
Ankara
İktidarın Suriye rejimiyle uzlaşmaya dönük açıklamalarına ilişkin tartışmalar sürüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok ki” sözlerinin ardından, İran basını Shangay İşbirliği Örgütünün 15-16 Eylül’deki zirvesinde Putin, Erdoğan ve Esad’ın görüşebileceği iddiasında bulundu. Rusya’nın Türkiye’ye aktaracağı fonlarla Suriye politikasını satın aldığı yorumları yapılırken, Ankara-Şam arasında olası bir anlaşmasının sonuçları tartışılıyor. Gelişmelere ilişkin sorularımızı yanıtlayan Hamburg Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Arzu Yılmaz, bölgede Rusya, ABD, Türkiye, Suriye ile Rojava’daki Kürtlerin durumunu değerlendirdi. Henüz Ankara-Şam anlaşmasından bahsetmek için çok erken olduğunu belirten Yılmaz, “Benim kanaatim o ki zaten Türkiye bu hedefleri Şam’la pazarlık konusu değil, seçmenle pazarlık konusu olarak öne sürüyor. Yani asıl hedef Şam’la buluşulacak masa değil, seçmenle buluşulacak sandık. Bu arada tabii, Rusya’nın arzusuna uygun adımlar atarak özellikle ekonomi alanında Rus desteğini alma boyutu da var” diyor.
Ankara-Şam anlaşma sürecine girerse Suriye’deki muhalif örgütler ve cihatçıların tepkisi Türkiye açısından hangi tehlikeleri barındırıyor?
Henüz bir anlaşmadan bahsetmek için çok erken. Hatta bir anlaşma olma ihtimali da çok düşük. Fakat Suriye’deki muhalif örgütler ve cihatçıların tepkisi bağlamında şüyuu vukuundan beter bir durum olabilir. İlk tepkilerin şiddeti de bunu gösteriyor zaten. Her şeyden önce, Türkiye eğer Şam yönetimiyle anlaşma gereği bu gruplardan desteğini çeker ve sınırları kapatırsa bu grupların gücünün önemli ölçüde azalacağını öngörebiliriz. Fakat sorun şu ki bu gruplar sadece sınırın Suriye tarafında değiller; Türkiye’nin içinde yerleşik, örgütlü ya da güçlü bağlantılara sahipler. Dolayısıyla, tepkilerin Türkiye’nin iç güvenliğini tehdit boyutu çok daha yakın ve yakıcı bir risk olarak belirecektir.
GÖÇMEN KARŞITLIĞINI YAYGINLAŞTIRABİLİR
Bu iç güvenlik boyutu aynı zamanda Suriyeli mültecilerin durumunu da daha zora sokacaktır. Zira Suriyeli göçmen karşıtlığının yaygınlaşması ve mevzunun bir cadı avına dönüşerek toplumsal bir çatışmayı tetiklemesi de mümkün. İş o aşamaya geldiğinde devletin muhtemelen kendi istihbaratına dayanarak yapacağı ‘İyi Suriyeli, kötü Suriyeli’ sınıflandırmasının da bir faydası olmaz. Çok zor bir süreç olacağı muhakkak. Sorun şu ki, ister Şam ve Ankara anlaşsın ister anlaşmasın, her halükarda bu sorunun kolay bir çözümü yok ve daha uzun yıllar farklı grupların farklı olaylar bağlamında şekillenen tepkileriyle baş etmek zorunda kalacak Türkiye. Son 10 yıldır yapılan büyük yanlışların büyük bedelleri olacağı muhakkak.
TÜRKİYE’NİN HEDEFLERİ MASADA DEĞİL, SANDIKTA
Rusya’nın Ankara-Şam masasını kurması durumunda Türkiye’nin talepleri hedefleri nelerdir?
Öncelikli hedefin Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetiminin askeri, siyasi ve idari bir yapı olarak tümüyle tasfiye edilmesi gibi görünüyor. Bunun yanında, Suriyeli mültecilerin geri dönüşü ve Suriye muhalefetine siyasi bir alan açılması gibi konuların masaya yatırılacağı konuşuluyor. Ancak, tüm bu hedeflerin tutturulması zayıf bir ihtimal olduğu kadar daha büyük sorunlara neden olma potansiyeli taşıdığı da ortada. Kuzey Doğu Suriye Özerk Yönetiminin askeri, siyasi ve idari bir yapı olarak tümüyle tasfiye edilmesi hedefi, örneğin, Türkiye’de zaten oldukça zayıf olan Kürt sorununa siyasi çözüm ihtimalini tümüyle ortadan kaldırarak, çatışma durumunu bir iç savaşa dönüştürme riski taşıyor. Diğer iki hedef ise Şam’daki rejim yapısı değişmediği sürece, milyonlarca insanın hayatı pahasına zorla bastırılan Suriye iç savaşını tetiklemesi yine ve yeniden katliamların yaşanması riski taşıyor. Fakat benim kanaatim o ki zaten Türkiye bu hedefleri Şam’la pazarlık konusu değil, seçmenle pazarlık konusu olarak öne sürüyor. Yani asıl hedef Şam’la buluşulacak masa değil, seçmenle buluşulacak sandık. Bu arada tabii, Rusya’nın arzusuna uygun adımlar atarak özellikle ekonomi alanında Rus desteğini alma boyutu da var.
‘ABD’NİN GÜNDEMİNDE ESAD’IN ÇEKİLMESİ YOKTU’
ABD’nin bu gelişmeler karşısındaki pozisyonunu nasıl görüyorsunuz? Son yazınızda bahsettiğiniz “sessizlik” nasıl bozulacak?
Dediğim gibi, bu anlaşmanın gerçekleşmesi çok düşük bir ihtimal. Dolayısıyla, ABD de, öyle anlaşılıyor ki, bekle-gör politikası izliyor. Henüz bir tavır ortaya koymak için dişe dokunur bir gelişme olmadığını düşünüyor. Hele ki, bugünlerde Washington, kasım ayında gerçekleşecek Temsilciler Meclisi seçimlerine dikkat kesilmişken…Fakat şunu da unutmamak gerekiyor. ABD’nin zaten Esad’ın Suriye yönetimden çekilmesi gibi bir gündemi yok. Sorun Esad rejiminin muhalifler lehine bazı tavizlerde bulunması. Sezar yaptırımları, ambargolar Esad’ı ikna etmek, tavize zorlamak için bir baskı aracı. ABD’nin Suriye bağlamında bir diğer kaygısı ise İsrail’in güvenliği ve İran. Olası bir Ankara-Şam anlaşması eğer ABD’nin bu kaygılarını gözeten bir biçimde sonuçlanırsa, ABD’den bu yakınlaşmaya bir büyük itiraz geleceğini sanmıyorum. Rusya’nın bu sonucun alınmasında kendine siyasi pay çıkarması ise ABD için çok önemli olmayacaktır. Zira Suriye sahasına Rusya’nın adım adım hakim olmasına izin veren zaten ABD idi. Çünkü Obama da dahil 10 yıldır her ABD Başkanı ‘Suriye’nin ABD için stratejik bir önemi yoktur diyegeldi. İtiraz, Türkiye-Rusya ilişkilerinin Suriye’yi aşan bir boyut kazanması durumunda gelebilir. Bu arada, ‘IŞİD ile mücadelede en güvenilir ortağımız’ diye anılan Kürtlerin durumu ise en fazla Washington’dan yapılacak kaygı duyuyoruz ya da endişe verici gibi açıklamaların konusu olabilir.
KÜRTLERİN KOŞULLARI DAHA DA AĞIRLAŞIR
Suriye’de Kürtler açısından böyle bir anlaşmanın sonuçları ne olacak?
Suriyeli Kürtlerin mevcut yapıyı sürdürmeleri açısından zaten zor olan koşulların daha da ağırlaşacağını söylemek mümkün. ABD desteği bir süre devam etse bile kolaylaştırıcı olmaktan çok yük olacaktır. Bu noktada İran’ın anlaşmaya karşı takınacağı tutumu da hesaba katmak gerekir tabii. Ama dediğim gibi, ortada bir anlaşma yokken, hatta ihtimali bile düşükken olasılıkları hesaplamak kolay değil. Sadece geldiğimiz aşamada, Kürtlerin böyle bir anlaşma ihtimaline karşı Şam’a daha yakın bir pozisyon alacaklarını öngörebiliriz.
ERDOĞAN’IN İTİBARI ZATEN BİTTİ
Erdoğan’ın bugüne kadar birçok politikada radikal dönüşler yaptığını gördük. Mavi Marmara’dakilere “Bana mı sordunuz giderken” diyen Erdoğan, anlaşma sağlanırsa bu kadar kolay “Kardeşim Esad” diyebilecek mi? Bunun sonuçları ne olur?
Demesine ramak kaldı, hatta demiş bile sayabiliriz. Sonuçlarını ise en erken sandıkta göreceğiz. Fakat muhalefetin de politikasının nihayetinde Şam’la görüşmek olduğu akılda tutulacak olursa en azından seçim kampanyaları sırasında bu radikal dönüşün, tutarsızlığın muhalefetin işine yarayacağını düşünmek zor. En fazla Erdoğan’ın siyasi itibar ve prestijini sarsacağı düşünülebilir ama o da zaten çoktan bitti.