Özdağ’ın manipülasyon ve kışkırtmalarına değil emekçilerin taleplerine odaklanmalı
Bir de sahte zafer var. Ekonomik endişelerin manipülasyonundan beslenip serpilen fakat sermaye desteğine rağmen anketlere göre ancak yüzde 2’lere kadar büyüyebilen farazi Zafer!
Fotoğraf: DHA
Hilmi MIYNAT
EMEP Göç ve Mülteciler Bürosu
Ekonomik kriz emekçiler açısından gittikçe derinleşiyor. Finans, sanayi, bilumum sermaye grubu da kârlarını artırıyor. Nasıl bir dengesizlik ki, büyüme hız kesse de kesmese de sermaye büyüyor, emekçiler borçla hayata tutunmaya çalışıyor. Hava kararıyor ortalık karışıyor. Karışacak da. Ekonomik haklar temelinde işçi direnişleri artıyor. Nitekim böylesi bir dengesizlik sürdürülebilir görünmüyor. Sermaye odakları da farkında bu sürdürülemezliğin. Soru şu; bu girdaptan emekçiler mi güçlü çıkacak sermaye grupları mı? Emekçiler taleplerine odaklanır sermayenin manipülasyon, saldırı vb. hamlelerini boşa çıkararak gereken birleşik mücadeleyi örgütleyebilirse zafer kaçınılmaz. Gerçek zafer burada!
Bir de sahte zafer var. Son birkaç yıl içinde parlayan ama bir türlü o iddialı gücüne erişemeyen, belki de hiç erişemeyecek olan sosyal medya yıldızı, Zafer Partisi. Hem ulusal hem uluslararası sermayenin göçmenlere, mültecilere yönelik planları olduğu kadar göçmen düşmanlığına yönelik de planları var elbette. Hem fabrikada hem sokakta kullanışlı mesele. Ucuza çalıştır, öldürene kadar çalıştır, sokağa çıkamayacak hale getir, çalıştırmaya devam et, çalıştır. Kapitalizmin katmerleştirdiği kadın sorunu, konut sorunu, eğitim, sağlık, beslenme, iş, ücret benzeri sorunları gizleme ya da bu mesele içinde içinden çıkılmaz hale getirme işlevi oldukça kullanışlı. Ümit Özdağ son günlerde sosyal medyada eskiye göre bir tık alay konusu olsa da sermaye açısından halen işlevini sürdürüyor. Gençler arasında da çapınca rağbet gördüğü aşikâr.
Bu araya Zafer Partisi’ne oy vereceğini söyleyen 23 yaşındaki bir gençle kurduğum diyaloğu sıkıştıralım:
- Ben siyasetten anlamam abi.
- Sonuçta seçimlerde bir partiye oy vereceksin. Hangi parti?
- Zafer Partisi meclise girse iyi olur.
- Özdağ Mecliste ki zaten. Tamam MHP, İYİP bağları koptu ama vekilliği düşmedi, vekil hâlâ. Bu zamana kadar ne yaptı ki bundan sonra ne yapacak?
- Hadi ya. Onu bilmiyordum dikkat etmemişim de yanında birkaç vekil daha olsa iyi olur.
- Daha önce hangi partiliydin?
- Daha önce de yoktu partim yine yok ama Zafer Partisi’ne oy vermeyi düşünüyorum.
- Neden Zafer Partisi?
- Mültecilerle ilgili söz söyleyen bir tek o var!
- Bir tek mültecilerle ilgili söylüyor, onu da yanlış söylüyor. Gönderebilecek mi sence peki?
- Benim tek isteğim mülteciler gitsin.
- Ne zaman başladı bu istek?
- Misafirlik çok uzadı abi.
- Şimdi AKP de geri gönderme rakamları açıklıyor, AKP’ye mi oy vereceksin?
- AKP’ye hayatta oy vermem, hem onun rakamlarına da güvenmiyorum.
- Mültecilerle ilgili neye karşısın tam olarak?
- Araplaşmaya karşıyım abi, bütün tabelalar Arapça oluyor her yerde.
- İngilizce olunca sorun yok mu?
- Avrupa medeniyet en azından.
Mülteci sorunu üzerinden süregiden sohbet...
Kocaeli’de 4 katlı il binası bulunan Zafer Partisi’nin Kocaeli İl Başkanı, AKP’li belediyeden ihale alarak ya da başka nedenle ve kim bilir ne gizli hesaplarla görevden alınınca o yüce Genel Başkanına hakaretler ederek uzaklaştı nice burjuva siyasetçiler gibi. Genel Başkan Yardımcısı şantaj iddiasıyla gündem oldu. Kocaeli patronların fabrikalarının olduğu ve o fabrikalarda yüz binlerce işçinin ter döktüğü bir kent. Elbette bu kente yönelik de burjuvazinin özel planları vardır. Sınıf olmayı başarabilen işçiler bu planların farkındadır. 1 Mayıs yasaklama girişimlerini boşa düşüren, sendikasıyla, sınıf dostlarıyla hakkını aramaktan geri durmayan bir işçi sınıfı. O 4 katlı binayı 4 katıyla boş bırakmanın kendi sınıf çıkarına olduğunu bilmesi gereken bir sınıf.
MANİPÜLATİF ÇIKIŞLAR ÜZERİNDEN HAYALİ BİR ZAFER PAZARLANIYOR
Manipülatif çıkışlar üzerinden hayali bir zafer pazarlayan Ümit Özdağ’ın, siyaseti salt Süleyman Soylu atışmasına indirgemesini de ayrıca irdelemek gerekir. Bu yüce zaferin hedefi iktidar mı koltuk kavgası mı şüpheyle bakmak gerekir. Erdoğan’a, partisinden ihraç edildiği Bahçeli’ye sataşmayan Özdağ’ın iktidar içindeki iktidar çatışmalarının bir sac ayağı olup olmadığına ilişkin bir netlik var mı? Seçim yaklaştıkça MHP’den İYİP’e, oradan kendi Zafer’ine ve nihayet başka bir odak safına geçip geçmeyeceğini şüpheli gözlerle izlemek gerekir. Buralar burjuva siyaset diline aşinalığın tartışmaları. Peki genç işçiler hangi korkularla Zafer’e ilgi duyuyor, neleri görmüyor ya da Ümit Özdağ’ın dilinden duymuyor?
Koç Holding 2022’nin ilk çeyreğinde net kârını yüzde 218 artırdı. 2. çeyrekte 15,5 milyar TL’lik net kâr elde etti. Fakat biz mülteciler geldikten sonra yoksullaştık öyle mi? Bankacılık sektörünün toplam aktif büyüklüğü haziranda 2021 sonuna kıyasla yüzde 27,1 artarak 11 trilyon 713,9 milyar liraya yükseldi. Sektörün ilk 6 aylık dönemdeki kârı yüzde 400 arttı. Özdağ’ın atışmayı sevdiği Süleyman Soylu’nun emrindeki çevik kuvvet polisleri Tuzla’da, işçilerin ürettiği malları kaçırmaya çalışan Sanem Dikmen’e değil haklarını almak için fabrikayı terk etmeyen ETF tekstil işçilerine müdahale etti. Soylu’ya karşı atıp tutan, kapısına dayanan Özdağ, ETF tekstil işçisini ağzına almadı. Sınıfsal konumlanışı itibariyle de alamaz!
"MÜLTECİLER GİTSİN KENDİLİĞİNDEN HER ŞEY ÇÖZÜLÜR" ÖYLE Mİ?
İstanbul Büyükşehir Belediyesi 1 milyon 800 bin boş konut olduğunu açıkladı. Yani konut sorunu tam olarak da konut olmadığı ile ilgili değil. Ya da şöyle diyelim; kapitalizmin katmerleştirdiği konut sorununu mültecilerin üzerine yıkmak hiç adil değil. Hasta garantisi verilen ve milyar dolarlar harcanan şehir hastanelerini değil de mültecilerin hastaneye gidebiliyor(!) olmalarını tartıştırıyorlar. Vakıf üniversiteleri öğrencileri ayrı akademisyenleri ayrı sömürüyor. İlköğretimden üniversiteye nitelikli parasız eğitimin esamesi okunmuyor. Eğitim sistemi baştan aşağıya çürürken maruz kaldığı ırkçılık veya ekonomik nedenle eğitim hakkından vazgeçen mülteciler mi bu çürümenin temel nedeni? Denklemi sadece geri gönderme üzerine kuranlar gönderdikten sonra meselelerin nasıl çözüleceğine dair fikir beyan etmiyor. "Gitsinler kendiliğinden her şey çözülür" öyle mi? Mülteci olmayan taciz, tecavüz, uyuşturucu, kadına şiddet sanık ve sabıkalılarına ne demeli? Mülteciler gidince İstanbul Sözleşmesi’ni bir gecede feshedenler ve feshedilmesine sessiz kalanlar nasıl çözecek kadın sorununu?
Mülteciler işimizi elimizden mi alıyor? Hangi işi? Günde 12-14 saate varan mesaileriyle açlık sınırı altında ücret alınan işi mi? Peki gidince mülteciler biz yine bu koşullara mecbur bırakılmayacak mıyız? Direnmeyecek miyiz açlığa, yoksulluğa, sendikasızlığa? Direnmeden, örgütlenmeden kendiliğinden mi çıkacak karanlıklar aydınlığa? Mültecilere çalışma izni çıkarılması bu endişelerin panzehridir. Ne kadar zıt görünse de evet öyledir diyalektik olarak. Çalışma izni gerekli çünkü mültecilere çalışma izni verilmediği için, Türkiyeli işçiyi mülteci ile tehdit edip ücretlerini düşürmek için kullanıyor, sigortasız, güvencesiz çalıştıkça sermaye onu tercih etmeye devam edecek. Ve sermaye onu tercih ederek her iki işçiyi daha fazla sömürürken yerli işçileri Zafer Partisi gibilerle kışkırtarak sınıf kardeşleri arasında bölünme yaratmayı sürdürecek. Haklar, eşit haklar temelinde yukarıda eşitlenmelidir. Budur çıkışın yolu bu sefalet koşullarından.
En nihayetinde sağlıklı koşullar sağlandığında mültecilerin bir kısmı memleketine bir kısmı Avrupa ülkelerine gidebilir. Ama bu gidişle Türkiye’nin sistemsel sorunlarını bir çırpıda çözebileceğini iddia etmek hayal tacirliğidir, halkı aldatmaktır. Burjuva siyaset açısından halkı aldatmak sorun değil fakat halkın, emekçilerin bu aldatmacaya karşı kendi talepleri etrafında iktidarı hedefleyen bir mücadeleye girişmesi şarttır. Orada hiç ışık yok farkındasınız da! Bu karanlık böyle iyi aferin Tanrıya. Ama biz göğe bakacağız!