28 Ağustos 2022 15:39

Aliağa’dan bir kez daha: Mücadele yaşatır!

Gençler olarak Aliağa’yı bir direniş örneği olarak görecek ve geleceğimizi daha iyi bir yaşamın imkanına olan inancımızla kendi ellerimizle kuracağız. Yaşamı savunmaya devam!

Beylik Koyu'nda karaya oturan gemi (Fotoğraf: Özer Akdemir/EVRENSEL)

Paylaş

Melisa Gönen

İzmir

 

Türkiye’nin rant uğruna yitirilmiş gölleri, kıyıları, dağları, ormanları, tarım arazileri bir an olsun aklımızdan çıkmazken kendimizi salt öfkeye teslim olmadan “O gemi Aliağa’ya giremeyecek!” diyerek başlatılan mücadeleye umutla omuz verirken bulmamızı sağlayan neydi? Elbette her birimizin mücadeleye omuz vermek için bir sebebi vardı. Kimi torununun geleceği için imza attı, kimi kanser riskine teslim olmamak için sloganlarıyla basın açıklamasına katıldı. Bir umuda tutunma ihtiyacı duymamız, daha iyi koşullarda sürdürülebilecek bir yaşamın kazanılabileceğine duyulan inançtan bağımsız değildi. Bizi bir araya getiren, bu koşulları sağlamak için dile getirdiğimiz haklı taleplerdi. Ancak bir grup şirkete karşı mücadele eden yaşam savunucularının uğruna mücadele edip etrafında birleştikleri kararlılık, dile getirilen haklardan ve taleplerden daha fazlasını, aynı safta bulunma bilincini barındırıyordu. Mücadelenin imtiyazlı sınıf karşısında, onlara rağmen verildiği bilinci bizi bir araya getiren taleplerin haklılığını gösteriyordu. Kararlılığını yorgunluğun önüne koyan yaşam savunucularını her mücadelenin ardından bir yenisini daha vermek için tetikte tutan da aynı bilinçti. İşte bu bilinç etrafında toplanan ve ortak taleplerini duyurmak için mücadele etmekten çekinmeyen yüzlerce insan ekoloji mücadelesinin kazanımlarına bir yenisi daha ekledi.

NEYDİ BİZİ BİR ARAYA GETİREN?

İzmir Aliağa’da yaşananlar, ortak talepler etrafında buluşarak eyleme geçmenin neleri mümkün kıldığını bir kez daha gösterdi. Aliağa’nın dünyanın çöplüğü konumuna getirilemeyeceğinin dile getirilmesi, direniş saflarının sıklaşmasını sağladı. Talepler bir zincir halinde sıralanıyor, Aliağa’dan yükselen ses İzmir meydanlarını dolduruyordu. São Paulo sadece Aliağa halkını riske atmıyordu, bu tüm İzmir halkının hatta Türkiye’nin meselesiydi. Türkiye, neden zehirli geminin sorumluluğunu üstleniyordu? Şirketlerin kazancı için havamızı, suyumuzu, toprağımızı riske atmaya değer miydi?

Talepler yüzlerce insanın ortak sesi haline geldi. Bizi bekleyen tehlikeler kadar mevcut koşullar da sorgulanır oldu. Geminin havaya, suya, toprağa, insan sağlığına verebileceği zarar, tüm Aliağa sokaklarında konuşuldu. Geminin yaratacağı kirlilik konuşuldukça mevcut koşulların çarpık yanları da ortaya çıktı. Gemi sökümünde çalışan işçilerin çalıştıkları ortam koşullarının iyileştirilmesi talebi medyaya taşındı. Şehrin sokaklarında bizimle birlikte yaşayan asbest tehlikesinin farkına varıldı. Sorunları, hataları, yanlışları konuşmaktan çekinilmedi.  Kentsel dönüşüm sırasında binaların yapı bileşenlerinin içinde bulunan asbest tehlikesine dikkat çekildi. Asbestin yasaklanmış olmasına rağmen amyant adı altında pek çok ürünün yapısında barındığı tartışıldı. Daha güvenli, sağlıklı, huzurlu bir yaşam hakkına sahip olabilmenin mümkün olduğu bilinci farklı görüşten yüzlerce insanı bir araya getirdi.

ÖLÜM GEMİSİNİ KIYIDAN DÖDNDÜREN MÜCADELE OLDU

Böylece asbest dahil onlarca zehirli atığı barındıran São Paulo isimli geminin söküm için Aliağa’ya getirilmesi engellendi. Ancak Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının, São Paulo’yla ilgili “şartlı onay” kararını iptal ettiğine ve geminin Türkiye kara sularına girişine izin vermeyeceğine dair yaptığı basın açıklamasında “Milletimiz müsterih olsun, bundan sonra da izin vermeyiz” ifadeleri, kararın bakanlığın incelemeleri doğrultusunda alınmış olduğu izlenimini uyandırıyordu. Ancak bugün, bu kararın ısrarlı takibin ve mücadeledeki kararlılığın bir çıktısı olarak karşımızda durduğunu biliyoruz. Düzenlenen basın açıklamalarında geminin getirilmesine razı olmayıp imza listesine adını ekleyenlerin, Aliağa sokaklarında yapılan yürüyüşe katılıp sloganlarla destek olanların, yazılarıyla konuyu gündemde tutanların, medyada konunun ciddiyetini bilimsel veriler ve belgelerle açıklayanların, hazırladıkları pankartlara taleplerini yazan çocukların payının ekoloji mücadelesi hafızasında yer bularak anımsanacağından kuşku duymuyoruz. Her bir direniş örneğinden dersler çıkaran gençler olarak bu kararı kolektif mücadeleden bağımsız değerlendirmemenin, yaşadığımız koşullar içinde ısrarla sürdürülmesi gereken tepkiselliğin kazanımlarla sonuçlanabileceğine dikkat çekmek adına elzem olduğunu vurgulamak istiyoruz.

Bakanlığın ve sermayenin mücadele karşısında geri adım atması; bilim insanlarının, gazetecilerin, Aliağa halkının ve mücadeleye omuz veren tüm yaşam savunucularının kolektif başarısı olarak kutlanırken bir yandan da sosyal medyada temkinli sevinmemiz gerektiğine dair uyarılarda bulunulması sürecin takipçisi olmaya devam etmemizin gerekliliğine işaret ediyor. Bugün bu kazanım doğrultusunda mücadelemizin sürekliliğine olan gereksinimin bilinciyle sevincimizi yaşasak da temkinli sevinmemize neden olan güvensizliğin kaynağıyla yüzleşmekten geri durmamamız gerektiğini anlıyoruz. Güvensizliği, hukuksuzluğu yaratanlara karşı mücadelemizi, dayanışmamızı sömürülmeyen bir doğaya, insanca yaşanabilir koşullara ulaşıncaya kadar sürdürme gayretini üstlenmek durumundayız. Çünkü daha iyi koşullar mevcut düzende bize sunulmayacak, bu koşulları biz talep edip biz kazanacağız. Gençler olarak Aliağa’yı bir direniş örneği olarak görecek ve geleceğimizi daha iyi bir yaşamın imkanına olan inancımızla kendi ellerimizle kuracağız. Yaşamı savunmaya devam!

ÖNCEKİ HABER

Kadıköy Belediyesi işçileri TİS talepleri için greve çıkacak

SONRAKİ HABER

İmam hatipler gerçekten anlatıldığı gibi mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa