Felixstowe limanından grev notları
İngiltere’nin en büyük konteyner limanı olan Felixstowe’da 1900 işçi, ücretlerine en az enflasyon oranında zam talebiyle 8 gün boyunca grev yaptı. Müslime Karabatak, liman işçileriyle konuştu.
Fotoğraf: Müslime Karabatak/Evrensel
Müslime KARABATAK
“Neden greve çıktınız?” Grevin ilk günü işçilere başka soru sormama gerek kalmadı, 30 yıldan sonra ilk kez greve çıkan İngiltere’deki Felixstowe liman işçileri taşar gibi anlatıyordu: Neden yüzde 10’u hakettiklerini, gerçek enflasyon oranı yüzde 12’lere yaklaşırken patronun önerdiği yüzde 7’nin aslında bir ücret kesintisi olduğunu, eskiden 50 poundun yettiği alışverişe artık 80-90 poundun yetmediğini, enerjiye yapılan zamlar yüzünden artık geçinemediklerini...
Ülkenin ithalat mallarının yüzde 50'sinin geçtiği ve en büyük limanlarından biri olan Felixstowe limanında çalışan genç bir kadın işçi, hırsla ellerini sallayarak anlatıyor: “Kovid şirketin en çok kâr yaptığı dönem oldu. Milyon poundluk kârlarını övünerek açıklayan şirket, biz zam isteyince ‘Yok, veremeyiz’ diyor. Hissedarlara dağıtılan paylar yerine sizin için gece gündüz çalışan işçilere hak ettikleri değeri verin!”
Bir başkası otomasyona harcanan paralar karşısında kendi kullandıkları araçların ne kadar kötü durumda olduğunu anlatmaya başlıyor. Geçtiğimiz haftalarda yaşanan aşırı sıcaklarda minik iki cam dışında başka hiçbir hava alma noktası olmayan çekme araçlarında yaşadıkları zor anları aktarıyorlar. Bu araçlardaki tek sorunları ısı değil, bel ve boyun ağrısı ile hayatını sürdürmeye çalışıyor işçilerin büyük kısmı. O araçlardan birinde çalışırken dizini sakatlayan genç bir işçi bir daha asla koşamayacak örneğin. Üstelik iş kazası geçirdiği için “Dava açarsan işten atarız” tehdidiyle susturulmuş.
Dalgalanan kırmızı Unite bayrağıyla oynayan, etrafa gülücükler saçan bir bebek, annesi ile birlikte babasının grevine desteğe gelmiş. İşten çıkarılmış annesi, artan hayat pahalılığı yüzünden tazminat parasının çoktan azaldığını, eşine ücret zammının tek güvenceleri olduğunu anlatıyor. Eşine dönüyorum: “Sadece bu şirket de değil, diğer şirketlerin de kârdan başka düşünceleri yok. Ama bizim gibi direnenler de var. (Patrona hitaben) Bu grev senin sorumluluğun. Hakkımız olan yüzde 10’u ver!”
“1900 SENDİKALI İŞÇİ, HAKKIMIZI İSTİYORUZ ARTIK”
4. gün sabah 6’dan itibaren alan yine dolmaya başlıyor, birkaç saat sonra Unite Genel Sekreteri Sharon Graham gelecek. Yakın zamanda havayolu işçileri ve otobüs şöförlerinin kazanımından sonra, liman işçileri de kazanabilme umudunu taşıyor. Ama umuttan öte, yüzde 90’lara varan sendika üyelikleri, greve çıkmak için yapılan oylamada firesiz 'evet' deyişleri ve sendikanın, patronu masaya oturtacak strateji ve taktikleriyle, kazanım yüksek ihtimalli bir sonuç gibi duruyor. Ama yine de hepsinin gözünden yansıyor, o heyecanlı bekleyiş: “Acaba biz de kazanır mıyız?”
Sharon Graham henüz gelmeden, elimde kamerayla işçilerin arasında geziniyorum. Kamerayı gören surat asmaya, hatta tepki göstermeye başlıyor. “Merak etmeyin ana akım medya için değil, gönüllü olarak Unite için çekim yapıyorum” deyince ortalık yumuşuyor, hemen gülen gözlerle karşılanıyorum. Grevin ilk gününden beri işçiler hakkında ipe sapa gelmez yalan haberlerle halkın tepkisini çekmeye çalışıyordu medya ve grevin daha 4. gününde bu işçiler, burjuva medyanın onların yanında olmadığını en derinden öğrenmişti. Elinde büyük bir radyonun mikrofonu olan muhabirin paylandığına şahit oldum mesela. Muhabirin röportaj yapmak istediği işçi şöyle diyordu: “Geçen gün benimle röportaj yaptılar, belki 3-4 dakika koşullarımızı anlattım. Dediklerimden sadece 3 saniyelik bir kısım yayımlamışlar. Artık sizin gibi medyaya tek sözüm yok!”
Benim de video çekmemi istemiyorlardı haliyle ama koşullarını, sorunlarını ve taleplerini de gerçekten dinlemek isteyenlere anlatmak istiyorlardı. Kimisi benim yaşımdan fazla çalışmış bu limanda, kimisi daha 1 yıllık, hatta birkaç aylık işçi… Çoğu ilk işçiliğinden beri Unite üyesi… Kız ve oğullarıyla birlikte çalışan babalar, baba mesleğini daha düşük ücret ve koşullarda devam ettiren genç işçiler… Küçük çocuklarını, bebeklerini grevle tanıştıran anne baba işçiler, eşlerine destek için gelenler… Torunlarıyla greve destek sunmak için gelmiş, emekli sendika üyeleri… Yakın kasabalardan desteğe gelen toplum üyeleri…
En büyük ortak sorun aynı departmanlarda aynı işi yapan “uzun süreli çalışan” ve “işe yeni girmiş” işçilerin farklı kontratlarla çalıştırılması. Burası "bir dokun bin ah işit" noktası… 28 yıldır Felixstowe’da çalışan bir işçi, “Çalışırken çok yoruluyordum, ağır iş” diye başlıyor ama yakındaki 20 yaşlarındaki gençleri işaret ediyor. “Bunların durumu benimkinden daha kötü. Ne izinleri var ne bir şey…” Gençler hiç aralıksız başlıyorlar hemen anlatmaya: Güvenceli kontrattakiler Kovid’e yakalandığında hastalık izni parası alırken, güvencesiz kontrattakiler ücret kesintisi alıyorlarmış. Bank holiday, jübile gibi resmî tatillerde bile çalıştırılıyorlarmış. İzne çıkana da ücret kesintisi…
Babasının aldığı ama kendilerine verilmeyen ücret ve yan hakları bilen çocuklar için, sendikalaşıp hakkını aramamak gibi bir lüks yok. “Ben böyle bir ücret ve koşulla ev alacak banka borcu bile yapamam” diyor genç kadın bir işçi. “Enflasyon almış başını gitmiş, hâlâ yalan haberlerle bizim çok yüksek kazandığımızı yayıyorlar. Halkı bize düşman etmek istiyorlar ama tek greve çıkan biz değiliz ki! Otobüs, tren, NHS işçileri… Her yerde grev var. Hatta hakimler bile grevde! Demek ki ülkede yolunda olmayan bir şeyler var.” Diğer bir işçi ona katılıyor: “Senelerdir biriken çok sorun var Felixstowe’da. Ama ne derler bilirsiniz: Köpeği sıkıştırırsan ısırır. Al işte 1900 sendikalı işçi, hakkımızı istiyoruz artık.”
Diğerlerine göre, biraz daha güvenceli kontratlarda çalışan işçilerin de diyecekleri var. Birisi ötede arkadaşlarıyla konuşan bir adamı işaret ediyor: “Bu arkadaşım 60 yaşında ve normalde alması gereken artı 5 günlük yıllık iznini vermiyorlar.” Bazıları diğer arkadaşlarına oranla kendi koşullarından şikayet etmediğini ama yine de greve çıktığını söylüyor. “Kötü koşullarda çalışan arkadaşlarımız için buradayız” diyor bir kadın işçi.
Bir diğer işçiden ise 30 sene önceki greve de tanık olduğunu öğreniyorum, bunca senedir ne değiştiğini sorduğumda “Çok şey değişti ama iyiye doğru değil” diyor. Şirketin seneler boyunca işçi haklarını nasıl kırptığından dem vururken, bizi dinleyen başka bir işçi yaklaşıyor ve ekliyor: “Geçenlerde emekli oldu bir arkadaşımız ve yönetimden tek bir kelime bile duymadı. İnanabiliyor musunuz? Senelerimizi verdiğimiz bu iş yerinde Excel üzerinde bir rakamız sadece. Eskiden böyle değildi. Aile gibiydik.” Sharon Graham’in yapacağı konuşma için toplanmış yüzlerce insanı gösteriyorum şöyle bir arkama bakıp, “Patronun gözünde bir rakam olsanız da belli ki siz birbirine sahip çıkan büyük bir ailesiniz.” “Oh, evet. Katılım muhteşem. Gerçekten de biz yakında emekli oluruz belki ama bizim çocuklarımız, yeni gelen nesil ve toplumumuz için grevdeyiz. Diğer işyerlerindeki başarılı grevleri duyuyoruz, umarım bizimki de onlardan biri olacak.”
August 30, 2022
Sharon Graham’in 5 dakikalık konuşmasına işçiler coşkuyla karşılık veriyor. Gazeteciler de fotoğrafını, röportajını aldıktan sonra, Graham işçi temsilcileriyle parkın bir ucunda çimlere oturuyor. Önce işçileri dinleyip notlarını alıyor, ardından uygulayacakları stratejiyi işçilerle tartışıyor. Belli ki kazanma ihtimalinin yüksek olduğu bir tablo çizilmiş grevin gidişatı için, işçi temsilcileri toplantıdan daha kendinden emin çıkıp arkadaşlarının arasına karışıyorlar. Sharon Graham ise başka bir grev alanına…
UNITE-LIVERPOOL FELİXSTOWE LİMAN İŞÇİLERİ
Grevin 7. günü, Liverpool liman işçilerini misafir etmeye hazırlanıyor Felixstowelular. Sabah alana giderken radyoda duyduğum haber pek iç açıcı değil: “Artan enerji krizi ve hayat pahalılığı yüzünden ülkede yılda ortalama 45 bin pound kazanan işçiler bile yardıma muhtaç kalabilir.” Alanda günün menüsü yine “yaşam masrafları”, özellikle CEO’ların kazandığı milyonluk ücretler ve üstüne yetinmeyip yine kendilerine ayırdıkları ekstra bonusların haberleriyle yapılan karşılaştırmalar.
Liverpool liman işçilerinin otobüsü duruyor, alandakiler alkışlarla yola doğru ilerliyor. Sırtlarında vinç önünde orak tutan bir yumruk logosu olan lacivert tişörtleriyle Liverpoollular bir pankartı açarak alandakilerle buluşuyor: “Unite Liverpool-Felixstowe liman İşçileri.” İki liman işçilerinin farklı aksanları birbirine karışıyor.
Yaklaşık 2 hafta sonra da Liverpool liman işçileri greve çıkacak. Onların da anlattığı sorunlar ve talepler Felixstowelularınkinden farklı değil: Özellikle bel ağrıları, son dakika gelen vardiya değişiklikleri, hayat pahalılığıyla baş edebilmeleri için enflasyona eşit bir ücret zammı. Liverpool’daki otobüs şoförlerinin başarılı grevinden söz açılıyor. Emekliliğine yaklaşmış bir işçi, “Tanıdığım bir otobüs şoförü benden daha fazla kazanıyor, inanabiliyor musunuz? O otobüs kullanıyor, bense vinç operatörüyüm.”
İki limanın işçileri, liman işçilerinin ortak taleplerle ortak bir strateji etrafında hareket etmesinden yana. Unite sendikasının otobüs şöförleriyle başlattığı ve diğer sektörlerde de uygulamaya koymak için çalışmalar yürüttüğü “combine” (sektörel komite) stratejisinin bir an önce kendi sektörlerinde de başlatılmasını dört gözle bekliyorlar. Aynı sektördeki bütün işyeri temsilcilerinin bir araya getirilerek sektördeki stratejiyi belirleyecek ve grevleri koordine edecek bu komiteler ile daha güçlü olacaklarını düşünüyorlar. Belli ki önümüzdeki süreci belirleyen bu sektörel komitelerin oluşumları ve işçilerin birleşik ve koordineli mücadeleleri olacak.