01 Eylül 2022 10:39

“Sen ben Lenin” Bir de Ahmet Abi.

Bu ses; Lenin’in heykelinde cisimleşen ve kasabanın üzerinde dolaşan komünizm hayaletinin mi yoksa devlet tarafından bir tekneye bindirilerek kaybedilen berber Ahmet'in sesi midir?

'Sen, ben, Lenin' film afişi

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Kremlin’de dalgalanan orak çekiçli bayrağın yerine 25 Aralık 1991 günü Rus bayrağının göndere çekilmesiyle Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, yani SSCB, “resmen” dağılmıştı. SSCB’nin dağıldığı tarihe kadar büyük çoğunluğu Rusya ve Ukrayna’da olmak üzere dünya üzerinde toplam 14.300 Lenin heykeli olduğu belirtilmektedir. Günümüzde ise bu sayının 7200 olduğu söylenmektedir. Yani Lenin heykellerinin yaklaşık yarısı ya durdukları yerden kaldırılarak ya yıkılarak ya törenlerle parçalanarak ya da denize atılarak yok edilmiştir

İşte karşı kıyıdan denize atılarak yok edilmeye çalışılan ağaçtan oyma bir Lenin heykeli Karadeniz’in hırçın dalgaları ile boğuşarak makûs talihine direnmiştir. Bu direniş sonucu burnunu kaybetmiş olsa da 17 Temmuz 1993 günü Akçakoca sahiline ulaşmayı başarmıştır. Akçakoca’ya yaralı olarak ulaşan Lenin heykelinin ilk olarak yaralarının sarılması planlanır. Bu amaçla heykel, hobi olarak maket evler yapan bir marangoza teslim edilir. Marangoz heykeli tamir edecektir etmesine de Lenin’in gerçekte burnunun nasıl göründüğünü bilmez. Bu nedenle benden esinlenir, senden esinlenir ve uzun uğraşlar sonucunda Rize dolaylarından bir burun kondurur Lenin heykelinin yüzüne. Lenin heykeli artık bizden biri gibi olur.  

Yaraları sarılan Lenin heykeli toparlanmıştır toparlanmasına ama Akçakoca Belediyesi bu heykel ile ne yapacağını bilemez. Olayın basına yansıması ve ülke çapında gündem olması nedeniyle önce heykelin meydana dikilmesi ve turistik bir değere dönüştürülmesi düşünülmüştür. Ancak anti-Leninist heykel akımı bu girişime izin vermemiştir. Böylece Lenin heykeli kasaba meydanına dikilmek yerine Belediye’nin deposuna kaldırılarak dört duvar arasında ömür boyu hapse mahkûm edilir.

Lenin heykelinin hikâyesi tam burada bitti derken; sokak tiyatrocusu, performans sanatçısı ve yönetmen Tufan Taştan’ın bir gün Barış Bıçakçı’yı araması ile öykü yeniden başlar. Taştan’ın gündemi ulusal basına yansımış olan hapsedilmiş Lenin heykelidir. Konuşmanın bir yerinde Tufan Taştan Barış Bıçakçı’ya “Lenin heykeli kasabanın meydanına dikilseydi ne olurdu?” diye sorar. Barış Bıçakçı’nın “Film olurdu” cevabı ile Lenin heykeli “Sen Ben Lenin” filminin görünmez kahramanı rolünü kapar.

Tufan Taştan ve Barış Bıçakçı 2015 yılında “Sen Ben Lenin” filminin senaryo çalışmalarına başlar ve kısa sürede ilk senaryonun yazımını bitirir. İlk senaryo diyorum çünkü senaryo ekonomik koşullar yüzünden çekilemez bu nedenle de aynı ikili oturup filmin ikinci senaryosunu yazarlar. Neyse ki bu senaryo koşullara rağmen çekilir ve film 2021 yılında tamamlanır.    

Film çok düşük bütçe ile Tufan Taştan’ın yönetmenliğinde çoğunluğu arkadaş kontenjanından projeye dâhil olan ve esas oğlan ya da esas kızın olmadığı yani ansambl bir oyuncu kadrosu ile tamamlanmıştır. Filmin konusunu Tufan Taştan’ın Barış Bıçakçı’ya sorduğu “Lenin heykeli kasabanın meydanına dikilseydi ne olurdu?” sorusu oluşturur.

Filmde zamansız ve mekansız bir sahil kasabanın meydanına denizden gelen Lenin heykeli dikiliyor ancak tam da ertesi gün başbakanın katılacağı bir açılış töreni yapılacakken heykel ortadan kayboluyor. Bunun üzerine Ankara’dan iki polis komiseri görevlendiriliyor ve tahkikat başlıyor. Çünkü programın aksamaması için Lenin heykelinin acilen bulunması gerek.

Tek bir mekânda geçen film kasabanın “olağan şüphelilerinin” ifadelerinin alınması ile ilerliyor. Filmde asla göremediğimiz Lenin heykeli adeta bir arzu nesnesine dönüşüyor ve tam göz ucuyla görecekken, tam ellerimizin arasına alacakken yeniden kayboluyor.

“Olağan şüphelilerin” ifadeleri alınırken zaman zaman çatıdan gelen kaynağı belirsiz akuzmatik bir ses komiserlerde tedirginlik yaratır. Adeta bir hayalet gibi dolaşan bu ses de ne ola ki diye düşündürür izleyiciye. Bu ses; Lenin’in heykelinde cisimleşen ve kasabanın üzerinde dolaşan komünizm hayaletinin mi yoksa devlet tarafından bir tekneye bindirilerek kaybedilen ve Lenin heykelinin kaybolması ile ilişkisi olduğu düşünülen berber Ahmet’in hayaletinin sesi midir?

Çatıdan gelen ses Ahmet Abinin hayaletine mi aittir bilinmez ama Ahmet Abi kasabaya aittir. Berber Ahmet tıpkı Lenin heykeli gibi asla görmediğimiz ama “olağan şüphelilerin” ifadelerinden anladığımız kadarı ile boylu poslu, çiçek açıp yaprak döken, dalları suya değen biridir. Fakir fukara dostudur Ahmet Abi. Diş çekerken elinin hafifliğiyle ünlenen Ahmet Abi aynı zamanda eskilerdendir de. Belki de Lenin’le yakınlığı eski tüfek olmasından kaynaklanır.

Filmde içimiz ısınır Ahmet Abiye. Lenin’in burnunu tamir eden marangoz, “Kasabanın en güzel abisiydi. Ah benim güzel Ahmet Abim…” dediğinde pek bir tanıdık gelir ama çok da konduramayız. Ancak film bitip de jenerik yazıları ekranda akarken ete kemiğe bürünen Lenin’e Seyyal Taner’in zamansız ve mekânsız sesi adını koyamadığımız tanıdıklığa noktayı koyar.

Evet, bu Ahmet Abi, o Ahmet Abidir. Yani Edip Cansever’in “Mendilimde kan sesleri” şiirinde adı geçen Ahmet Abidir.   Edip Cansever’in dizelerinde “Gülemiyorsun ya, gülmek/ Bir halk gülüyorsa gülmektir/Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi” diye hayat verdiği Ahmet Abidir.  

Aslında Edip Cansever’in hayat verdiği ifadem pek de doğru olmadı, çünkü şiir yazıldığında Ahmet Abi zaten yaşıyordur. Çünkü şiirde adı geçen Ahmet Abi, canlı kanlı Ahmet Gayretli’dir.

Ahmet Gayretli 1926 yılında Kayseri’de doğmuş ve 25 Mart 2015 günü belki de Tufan Taştan ve Barış Bıçakçı’nın “Sen Ben Lenin” filminin senaryosunu yazdığı günlerde ölmüştür.

Ahmet Abinin çocukluğu Kayseri’de kaderin doğa ve toprağa bağlı olduğu günlerde geçmiştir.

Gençlik yıllarında Halkevleri ile tanışır Ahmet Abi, Halkevi Temsil Kolu Başkanlığı yapar. Siciline sakıncalı ifadesi ilk o günlerde Kayseri Emniyet Müdürlüğü tarafından işlenir.

Ardından sanat okulunu bitirir Ahmet Abi ve sonrasında Eskişehir Tayyare Fabrikasında teknik ressam olarak çalışmaya başlar. Bu dönemde bir arkadaşı ile sohbet ederken “Gülün çocuklar, eğlenin” demesi Ahmet Abiyi cezaevi ile tanıştırır. Çünkü “eğlenin” kelimesi ilgili makamlara “Ey Lenin” olarak jurnallenince ver elini cezaevi. O dönemde Lenin’in kim olduğunu bilmediğini ifade eden Ahmet Abi cezaevinde öğrenir Lenin’i.

Cezaevi sonrası Ankara’da bir lastik fabrikasına işçi olarak girer. Bu dönemde Türkiye Komünist Partisine (TKP) üye olur. Bu üyelik Ahmet Abinin 1951 yılında ikinci kez tutuklanmasına neden olur. TKP Tevkifatı ile birçok aydınla birlikte tutuklanır. Önce yolu Sansaryan Hanının hücrelerine, tabutluklarına düşer. Sansaryan Hanında üç ay açlıkla, işkenceyle sınanır.  Ardından ver elini Harbiye Askeri Cezaevi. Askeri cezaevinde Ruhi Su, Vedat Türkali gibi isimlerle 3 yıl tutulduktan sonra Adana cezaevine nakledilir Ahmet Abi.

Fatih’teki bir jandarma karakolunda mahkûmların birbirlerine zincirlenmesi ile başlayan bu sevkiyat 39 saat sürer. Bu süreçte bir tek Koçhisar’da şoförün uyuması için mola verirler ancak ne yeme içme için ne uyuma için ne de tuvalet ihtiyacı için o zincir çözülmez. Hepsi birbirine zincirlidir ve bileklerine kan oturmuştur.

Koçhisar’dan tekrar hareket edip Aksaray’ı geçtikten sonra Hasan Dağı tüm heybetiyle karşılarına çıkar. İşte Ruhi Su’nun sesinden “Hasan dağı Hasan dağı /Eğil eğil, eğil bir bak/Sıkıyor zincir bileği/Jandarmada din iman yok “dizeleri ile başlayan Hasan Dağı ezgisi bu sevkiyat sırasında dökülür. Aynı güzergâhtır ki, 1973 yılında Niğde cezaevinden Adana cezaevine sevki sırasında Can Yücel’e “Bi sen eksiktin ayışığı/ Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya!” dizelerini yazdırır.

Ahmet Abinin cezaevi sürecinin son bir yılı Adana’da geçer ve ardından ver elini Malatya’da sürgün günleri. Yaklaşık yirmi ayı da Malatya’da sürgünde geçer. Sürgün dönüşü evlenir. Üç çocuğu olur bu evlilikten. Ne var ki "komünist" damgası, düzenli bir işe girmesine engeldir. Tabelacılık ve cezaevinde geliştirdiği fotoğraflardan resim yapma becerisi ile kazanır hayatını. Edebiyata ve okumaya meraklı olan Ahmet Abinin şiirleri Kaynak ve Yedigün dergilerinde yayınlanır.

Ahmet Abi ile Edip Cansever’in yolu Çiçek Pasajında bir rakı sofrasında kesişir. Muhtemeldir ki edebiyat merakı biraraya getirir ikisini. Ahmet Abinin sesi, sözü ve tavrı etkiler Edip Cansever’i. Kim bilir belki de Ahmet Abinin kadeh tutuşu, dirseğini iskemleye dayayışı o masadan kopup  “Mendilimde kan sesleri” şiirinin içine sızmıştır.

“Mendilimde kan sesleri” şiiri Edip Cansever’in 1974 yılında yayımlanan “Sonrası kalır” kitabında yer alır. Erdal Öz bu şiiri okur okumaz soluğu Edip Cansever’in Kapalıçarşı’daki antikacı dükkânında alır ve Cansever’e Ahmet Abinin kim olduğunu sorar. Bu soru üzerine Edip Cansever Erdal Öz’ü Ahmet Abi ile tanıştırmak için yola düşer. Küçük bir motor kiralayarak Göksu’ya doğru dümen kırarlar. Pancar motorun patpatlarıyla iskeleye ulaşan Edip Cansever ve Erdal Öz kısa bir süre sonra Ahmet Abinin evine ulaşırlar. Eve ulaşmaları ile kendilerini toprak avluda küçük bir tahta masanın başında bulurlar. Önce rakıyla su gelir masaya; ardından beyaz peynir, domates ve salata izler rakıyı. Tıpkı “Ve sana Ahmet Abi / uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki / Sofranı kurardı / Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı” dizelerinde olduğu gibi.

“Eğlenin” kelimesi ile Lenin’le, Lenin nedeni ile de cezaevi ile tanışan Ahmet Gayretli önce Edip Cansever şiirinde Ahmet Abi olarak; sonrasında da Tufan Taştan’ın yönetmenliğini yaptığı “Sen Ben Lenin” filminde devlet katında kaybedilmiş berber Ahmet olarak sesiyle, sözüyle ve tavrıyla yani hikâyesi ile zihinlerimizde ölümsüzleşir.

Sen ne güzel abimizmişsin be Ahmet Abi…

Meraklısına not:

“Sen Ben Lenin” filminin görünmez başrol oyuncusu Lenin heykelini daha yakından görmek ya da filmde oynayan oyuncuların gerçekte kimler olduğunu öğrenmek isterseniz 2016 yılında Begüm Özden Fırat, Ahmet Murat Öğüt, Aylin Kuryel ve Emre Yeksan tarafından gerçekleştirilen 20 dakikalık “Hoşgeldin Lenin” belgeselini buradan izleyebilirsiniz.

Mendilimde kan sesleri şiirinin tamamını buradan okuyabilirsiniz. 

Bestesi Barış Diri’ye ait olan “Mendilimde Kan Sesleri”ni zamansız ve mekansız sesiyle Seyyal Taner’den buradan dinleyebilirsiniz

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI