‘Sürat felakettir’
DÜŞÜNDÜRÜCÜ RAKAMLAR
Sitedeki yazıda “birinci basamakta yer alan hekim sayısının 17 binden 23 bine çıktığı” bilgisi güzel haber; Aile Hekimlerimizin önemi gerçekten büyük; yeter ki kendilerinin motive olarak tutulup, değerli koruyucu hekimlik işlerini hakkıyla yapmaları için ortam sağlansın…
Yine, “Koruyucu hekimlik açısından bakalım, beşli karma aşıda 2002'deki %80-82 oranlarından %97-98'li seviyelere gelmişiz. Bu çağdaş ülkelerin eriştikleri rakamların ötesinde bir orandır. B hepatiti aşısında %70'lerden, %96'lara, kızamık, kızamıkçık, kabakulak aşılarında %70'lerden, %98'lere ulaşmışız.” haberi de tereddütsüz memnun edici…
Muayene sayıları ile ilgili “muayene sayısının ise 74 milyondan 244 milyona yükseldiği” bilgisi beni biraz düşündürdü…
O nöbet günlerinde, akşam saatlerinde elindeki üç-dört eczane poşetini suratımıza sallayıp, içeri hışımla giren ve "Sabah A Hastanesine gittim bunu verdiler, B Hastanesinden bunu, C Hastanesinden de bunu verdiler; hepsininkinden birer tane ilacı dedikleri gibi yuttum, hala iyileşmedim, size geldim" diyen hastalar az değildi… İlginçtir, o dönem kolesterol ilaçları, tansiyon ilaçları sıkı kontrol altında idi ve örneğin reçetenizi 30 gün dolmadan yazdırdığınızda, eczacı "ilacı alabilmen için iki gün daha geçmeli" diye hastayı ters yüz ederdi sistem gereği, ama antibiyotikler için böyle bir sınırlama olmadığından (olmalıydı demiyorum, bu apayrı tartışılacak sıkıntılı bir konu) poşetli hastalar sık aşındırırdı kapımızı…
ARADIĞINI BULAMAYAN HASTALAR
Üç katından fazla artan "muayene sayısı", acaba bizim teyze gibi aradığı ilgiyi, belki de şifayı bulamayan memnuniyetsiz hastalar yüzünden mi yükseldi buralara diye sorası geliyor insanın eski deneyimlerine dayanarak… O zaman da yapılan "hasta memnuniyetinin de önemli oranda arttığı" açıklamasına tosluyoruz, ki bu da iyi bir haber doğruysa… Dilerim bizim "teyzeler" de böyle düşünüyordur…
Birinci basamaktaki hekim sayısının artış oranı %35 iken, muayene sayısının artış oranı %229 olunca, sanki hasta başına düşen muayene süresi artacağına azalmış gibi bir izlenim de doğuyor ya ilk bakışta, sonuç iyimiş ama, neyse…
İlk defa yasası çıkarılan ve Çalışma Bakanlığının son dönemdeki atağı ile oluşturulmaya çalışılan ve şu sıralar hızla gerekli yönetmeliklerin tamamlandığı "İş Sağlığı ve Güvenliği" alanında çalışan biz "iş hekimleri", "işyeri hemşireleri" ile takım arkadaşlarımız olan "iş güvenliği uzmanları" ise boşu boşuna kafa yorup, tartışıyoruz, eleştiriler, öneriler gönderiyoruz ilgili mercilere boş yere; "yok, işçi başına ayrılan süre ayda 4 dakika az, ayda şu kadar dakika uygun" diye… Oysa bu iş, acildeki ya da hastane polikliniğindeki gibi anlık bir iş de değil, daha geniş sürelere yayılabilir aylar bazında… Boşa çene yorup, kalem oynatıyor, tuş tıklıyoruz demek ki…
MEDENİYET GÖSTERGESİ
Bahsettiğim kitabın arka kapağında da şunlar yazıyor: "Bir doktor, şikayetlerini anlatan bir hastanın sözünü ortalama olarak her onsekiz saniyede bir keser. Doktorların birçoğu bu kısa süre içinde, olası teşhis ve tedavi için kararını verirler. Genellikle bu şekilde verilen kararlar doğru olurlar ancak, kritik anlarda verilen bazı kararlar yanlış da olabilir ve feci sonuçlar doğurabilirler…".
Bu sebeple, bir milletvekilinin, belki yanlış ifade etmiş de olsa -ki etmemeliydi-, twitter'da yayınladığı "Bebek-anne ölümleri, iş kazaları, trafik kazaları, yiyecek içecek zehirlenmeleri, afetlerdeki kayıp oranları, intiharlar medeniyet göstergesidir" cümlesinin karşısında olarak; bunlara yol açmamak için, işlerimizi içini boşaltmadan düzgün yapabilmemiz için, iletilerini takip ettiğim "trafik" grubunda sık kullanılan bir ifade ile bitirmek isterim ki:
"Sürat Felakettir!"
*İş Hekimi
-BİTTİ-
Evrensel'i Takip Et