Yazar Muhittin Çoban: Sanatçı duyarlı insandır, seyirci değildir
Yazar Muhittin Çoban yeni romanı Edepsiz'i ve yazın yolculuğunu anlattı.
Fotoğraf: Kişisel arşiv
Mesut KARA
Muhittin Çoban’ı roman, biyografi ve deneme kitaplarıyla tanıyoruz. Çoban; “İşgal”, “Mustafa Özenç-O Büyük Gün Geldiğinde” ve “Sevgiliye Mektuplar” isimli kitaplarının ardından felsefi bir dönem romanı “Edepsiz”le çıktı okurun karşısına. Çoban’la yeni kitabını ve yazın yolculuğunu konuştuk.
Yeni romanınız ‘Edepsiz’den söz ederek başlayalım. Edepsiz nasıl bir roman?
Bir yazara romanınızı anlatır mısın demek o kadar güç ki; nasıl anlatacağım, nerelerden söz edeceğim? “Edepsiz” daha çok felsefi bir roman oldu, aynı zaman da çok kahramanlı bir roman. Bu tarz yazmayı seviyorum, “İşgal” adlı romanımda da bunu göreceksinizdir. Edepsiz kim diye soracak olursanız, herkes derim. Aslında hepimizin beyninde dışa vurmadığımız sayısız edepsizliklerimiz vardır. Toplumun içine girdik mi bizden daha edeplisi yoktur. Oysa beynimizde nice edepsizlikler yaşarız. En yakınımıza şiddet uygularız, cinayet işleriz, hırsızlıklar yaparız, yalanlar söyleriz, aldatırız onu bunu kandırmaktan çekinmeyiz. İşte ben insanların beyinlerindeki edepsizlikleri yazmaya çalıştım. Yine üç kuşak var romanda ‘İşgal’de olduğu gibi. 1900’lü yılların ilk çeyreğinden bugünlere gelir roman. Romanın sahneleri büyük oranda Adana da geçiyor, tarihi bir mekanda, Tepebağ Mahallesi’nde.
"RİSKLİ BİR TEKNİĞİ DENEDİM"
Edepsiz’de farklı bir tarz deniyorsunuz, her kahraman romanın anlatıcısı olarak çıkıyor karşımıza. Romanda üç kahramanınız var; oyuncu, yazar ve dansçı. Kahramanlarınızı siz mi yarattınız, yoksa yaşamdan alınmış insanlar mı?
Riskli bir tekniği denedim, başardım mı bilemem, buna okur ve eleştirmenler karar verecek. Okurdan güzel tenkitler geldi. Ama henüz eleştirmenlerin dikkatini çekmedi sanırım. Edepsiz kurgu romanı oldu, ama hayattan kopuk olmadı. Kahramanları ben yarattım, onlara ben hayat verdim, ama o kahramanları hayatın içinde rahatlıkla bulabiliriz. Olay romanından ziyade dönem romanı oldu sanırım Edepsiz.
Edepsiz’de politika hem var hem yok. Siyasi bir kimliğiniz ve geçmişiniz var. Romanda siyaset nasıl olmalı?
Ben kaba bir siyaset yapmıyorum, yapmamaya da özen gösteriyorum. Toplumsal olayları işlerken haliyle siyaset yapmış oluyorsunuz. Şimdi roman 12 Eylül öncesinden başlıyor, ben bu döneme iç savaş dönemi diyorum. Kimileri yaşanan savaş ortamına sağ-sol çatışması olarak bakıyor ve adlandırıyor. Ben de tam tersini romanımda işliyorum, hayır, tamamen faşist saldırılar vardı, faşist katliamlar vardı diyorum. Bugünü de anlatsam durum farklı olmazdı. Şimdi ülkücü faşistler yok İslamcı faşistler var.
"HAYATIN HER HÜCRESİNDE SİYASET VAR"
Yazarın işi sadece yazmak mıdır?
Suya sabuna dokunmayan yazarlarla dolu bir ülkeyiz. Politikasız roman, şiir, öykü yazılır mı? Bunlar yazıyor. Film çekilir mi? Çekiliyor. Resim yapılır mı? Yapılıyor? Peki, hayat politikasız mı? Değil. Hayatın her hücresinde siyaset var, durum böyleyken bu nasıl yapılıyor? Yapılması mümkün mü? Mümkün değil. Bugün yaşamın her alanını belirleyen, insanların kaderini belirleyen siyasettir. Duygularını, düşüncelerini, düşlerini, yemelerini içmelerini, yaşamalarını, ölmelerini belirleyen siyasettir. Şimdi siyasetsiz sanat yapılabilir mi? Gerçekçi ve insani olur mu? Olmaz! Sanatçı duyarlı insandır, seyirci değildir. Yazmakla, sorunları dillendirmekle kalmaz, bizzat hayatı değiştirmeye çalışır, sadece teorisyen değildir, eylem insanıdır. Masa başında oturarak hayat değişmez. Bir grevde olacak, dağlarda çevrecilerle beraber olmasını bilecek… Yani sanatçı insandan yana taraf olacak, sistemin karşısında duracak.
"HER YAZAR İNSANİ DEĞERLERDEN YOLA ÇIKMALI"
Kendinizi politik yazar olarak mı tanımlıyorsunuz?
Her yazar politik olmalı ama önce insan olmalı, insani değerlerden yola çıkmalı. Ülkede bir sorun varsa sesini duyurmalı ve örgütlenmeli. Var olan yazar ve sanatçı örgütleri mevcut soruna çözüm üretmiyor. Ülke sorununa duyarlı bir örgütlülük gerekiyor; seyirci olan örgütlere (derneklere, sendikalara) hiç gereksinim yok
Tekrar romana dönecek olursak çok ilginç bir aşk yaşanıyor; romandaki yazar kahraman solcu, kız sağcı, AKP’nin kadın kollarından gelme. Bu aşkı nasıl tanımlarsınız?
Bunu ‘İşgal’ romanında da denedim. Devrimci sempatizanı bir kız, Maraş olaylarına karışmış, Özel harekatçı, mafya ilişkileri olan işkenceci bir polisle aşk yaşıyor, sıra dışı gibi görünen ama hiç de sıra dışı olmayan bir aşkı yazıyorum her iki romanda. Doğruluğu yanlışlığı bir tarafa, bunu yapmamdaki nedenlerden biri iki farklı düşünceyi karşılıklı okuyucuya anlatmaktı. Edepsiz’deki Şafak, bir AKP’li, babası eski MHP’li. Kahramanımızın babası solcu/ devrimci, sağ görüşlülerce öldürülüyor. Yan yana gelmeyenleri yan yana getirerek iki ideolojiyi anlatmaya çalıştım. Ne kadar başarılı oldum bilemem.
Yaşadınız mı böylesi bir aşk?
Aşk yaşadım ama karşıt gruptan olan biriyle aşk yaşamadım. Belki de yaşamadığım için yazdım. Yazarak yaşamak istedim belki de.
"HER YAZI, HER SÖZ BİR AYNADIR"
Kahramanlarınız üzerinden insanların iç dünyalarına, bilinçaltlarına yöneliyor, bastırılmış duygularını, açığa çıkarmadıklarını anlatıyorsunuz. Okura ayna tutmak, onların iç hesaplaşmalarını yapmalarını sağlamak mı amaç?
Her yazı, her söz bir aynadır, bu yüzden okumak çok önemli, yaşamak kadar önemli! Her insanın içi güzelliklerle dolu, bunlar gün yüzüne çıkmalı, bu güzelliklerin kullanım değeri olmalı, paylaşılmalı. Madem ki kapitalizm inatla sistemini korumak adına kötülük üretiyor, biz de aynı inatla güzellik üretmeliyiz, aşkı öldürmelerine izin vermemeliyiz. Bu yüzden her insan kendisiyle hesaplaşmalı, yüzleşmeli, nerede duracağını, kimlerle mücadele edeceğini, kendisine hangi hayatın layık olduğunu bilmeli.
"DENEMELER VE ROMAN BİRBİRİNE DESTEK VERİR"
Farklı alanlarda yazıyorsunuz; deneme, roman, biyografi. Bu yelpazede mi sürecek yazma serüveniniz?
Birbirini tamamlayan diyelim biz buna. Denemeler ve roman birbirine destek verir. Denemeler yazarken daha özgür hissediyorum kendimi, orada sadece ben varım. Düşüncelerimi dillendiriyorum, doğrusuyla yanlışlığıyla. Romanda her karaktere ayrı bir kişilik, felsefi bakış vermelisin. Biyografi bir daha yazar mıyım, bilmem, 1981 de idam edilen Mustafa Özenç’in biyografisini yazdım, zor oldu ama keyifli oldu.
‘Aşk’ ve ‘Mektup’ kitap adlarınızda öne çıkıyor; ‘Düşüncede Yürümek’, ‘Her Şey Aşk İçin’, ‘Aşka Yazdım’, ‘Sevgiliye Mektuplar.’ Birbiriyle ilintili mi sizce bu iki durum?
Denemelerim biraz öykü tadında. Akıl ve öğüt vermekten uzak. Bu hiç sevemediğim bir şey; benimkisi dostça sohbet. Aşk üzerine, sevgi, dostluk, yani hayatımıza dair konular üzerine konuşmalar. Birbiriyle oldukça ilintili. Dünyanın en güzel eylemi nedir derlerse bana, ‘aşk’ derim, En etkili eylem! Dünyayı değiştirecek, güzelleştirecek olan bir eylem, bir devrim! Aşk yaşayan insan asla kötülük üretmez, şiddete yönelmez, yöneliyorsa orada aşk yoktur.
"BEN YAZIM EMEKÇİSİYİM"
Hiç ödülünüz yok, yarışmalara katılmadınız mı?
Evet, yok! Yarışmalara katılmıyorum, sevmiyorum.
Neden? Bu size artı sağlayabilirdi?
Yarışmaların sağlayacağı artıya ihtiyacım yok doğrusu. Bu hayata bakışınızla direk ilintili. Madem ki ben antikapitalistim, madem ki ben insanın insanlaşmasından yanayım, insanı un gibi öğüten kapitalizme benzememeliyim. Güzellik yarışmalarından tutun bilgi yarışmalarına kadar her yarışma insani değerleri yok ediyor. Hele ki sanatın yarıştırılması, bu olmayacak bir şey. Başarı yarışmalarla gelmez üretmekle gelir. Kapitalist argümanlar sizi bir anda star yapabilir, rezil de edebilir. Çoğunluğun kaybetmesi üzerine kurulan başarı/ zafer insani midir? ve hangi yarışma dürüstçe yapılıyor? Her yarışma insanı ve sanatı tüketir. Ödüllü sanatçılardan kaçı kapitalizmin ve onu temsil eden tek adamın karşısında dil bükmeden durabiliyor? Sanatçılar ve aydınlar düşmanına (kapitalizme) benzememeli, düşmanından beslenmemeli.
Kendinize ben yazar oldum, yazarım artık diyebiliyor musunuz?
Ben yazım emekçisiyim.