04 Eylül 2022 05:11

İleri bakmak ve kendini yeniden yaratmak

İleri Bakmak sadece ülkenin geleceğini değil kendi hayatlarını da yeniden kuranların romanı. Panova’nın 1947 yılında yazdığı roman, savaş sırasında cephe gerisinde yaşanan gündelik hayatı anlatıyor.

Vera Panova Fotoğraf: Wikinedia Commons

Paylaş

Nuray SANCAR

SUNU: Edebiyat farklı hayatların kapısını açar. Ekmeğini kazanırken her biri işin bir parçasından tutan arkadaşlarıyla öğle arasında, molada, kahvede veya evde iki lafın belini kıranlar bu kapıyı tanır ama kitaplar sonsuz ihtimallere açıktır. Söyleneni daha söylemeden anlamayı, kendini başkasının yerine koymayı, başka alemlerdeki ve geçip göçmüş kuşakların yaşam biçimlerini insanın önüne serer. Emekçinin kütüphanesinden seçtiklerimiz her hafta burada olacak. Okuyup alkışlayacağız ya da eleştireceğiz… Kimi zaman, yeni başka okurlara bırakacağız.


Krujilikha fabrikasında çalan siren 9 kilometre uzaktaki şehirden de duyulur. O tiz çığlıkla birlikte kimi yürüyerek, kimi tramvay ve trenle gelmiş insan akını kapılardan içeri akar. Sayısız atölyenin bulunduğu bu fabrikada çalışanların kaderi ülkenin kaderine, hayatları da birbirine bağlıdır. Orası hem dünyadan yalıtılmış gibidir hem de dünyanın merkezidir bir bakıma.

Leningrad kuşatmasını kıran Sovyet ordusu Batı’ya doğru ilerlerken fabrikanın duvarlarındaki ‘Faşizmi yeneceğiz’ yazıları yerini tek sözcüğe bırakmıştır: ‘Berlin’e. Milyonlarca genç savaşçı Berlin’e doğru ilerlerken Krujilikha’da genç kızlar parmaklarına hükmetmeyi öğrenirler. Cepheye mermi, silah, cephe gerisine makine üretmek için son hızla çalışmalıdır bu parmaklar. Hayatlar da hızla değişir. Cephe gerisinden yaralanarak dönenler, ölüp de geride yaslı sevgililer bırakanlar, anneler, evlatlar… ve mücadelede ve yasta dayanışma ile kurulan yepyeni bir dünya.

İleri Bakmak sadece ülkenin geleceğini değil kendi hayatlarını da yeniden kuranların romanı. Vera Panova’nın 1947 yılında yazdığı bu roman, savaş sırasında cephe gerisinde yaşanan gündelik hayatı anlatıyor. Kitabın belli başlı sakinleri fabrika yönetiminde rol alan insanların toplantısında ortaya çıkar. Fabrikanın Yöneticisi General Listopad ile Sendika Yöneticisi Uzdeçkin arasındaki sinir harbine dönen anlaşmazlık, hızın ve rekorun dayanıksızlaştığı bir ortamda fabrika rejimi içindeki temel dayanakların sürekli sınandığı gelişmelerin mütemmim bir cüzüdür. Hangi kaynaklar hangi önceliklere bağlanacak, eski alışkanlıkların ne kadarı devam edilebilecek, istihdamın kriteri ne olacak vb. bir dizi tartışma belki sıradandır. Ama Sovyetler için de hayatidir.

Savaşarak değişmekte olan bir ülkede eski nüfusla yeni nüfusun, eski ahlakla yeni ahlakın, değerlerin, önceliklerin değişimine ayak uydurmak kuşkusuz zordur. Bunu önceden görmek de bir başarıdır. 78 yıllık hayatı boyunca durmadan çalışan baş tasarımcı kendi döneminin sadece yaşı itibarıyla değil, ihtiyaçlar karşısındaki kapasitesi nedeniyle de bittiğini görüp geriye çekilebilir. Yaşamı boyunca ona hizmet etmiş vefakar eşinin sonradan kazandığı sosyal kişiliği onun peşinden gitmeyi reddedebilir.

Savaş ikilemleri çözerek değil böyle yeni ikilemleri de yaratarak biter çünkü. İnsanlar değişir ve bunun bir sınırı yoktur. Önemli olan kolektif bir işi yapan ve birlikte yaşayan insanların kendilerini ve sosyal koşullarını birlikte ve aynı anda değiştirme becerisini gösterebilmesidir. Panova bunu çok iyi gösterir. Ne kavgalardan ne çelişkilerden çekinir.

Sovyet sisteminin en önemli başarısı insanın üretim sürecindeki ve ürettiği metanın karşısındaki yabancılaşmanın ortadan kaldırılmasıdır. Bunun Sovyetler’de üretilen birçok sanat yapıtındaki karşılığı makinelere duyulan ‘sevgi’dir. Parmaklarına hükmeden Lida için de öyle söyler yazar: “Torna ve hızar makinalarını seviyordu. Özellikle portatif tornavidayı. Bu tam benim ellerime göre yapılmış diye düşünüyordu hayranlıkla.” Bir başka genç kadın fabrikanın en önemli biriminin savaş sonrasında ne üreteceğine ilişkin projeyi sunar ve o projenin başına geçer. Kendisi için değil herkes için çalışmak, kendisini değil herkesi düşünmek, en iyiye doğru durmadan mücadele etmek Sovyet insanının karakteri olmuştur. O fabrika biriminin daha ufak tefek gündelik eşyalar üretmesi ile ilgili bir tartışmada geleceği gören odur. Mantığın sesi ondan çıkar.

Vera Panova bu mantığın sesini Leningrad’dan yaralı döndükten sonra aynı fabrikada çalışmaya başlayan askerin kolhozcu annesinin yakınmasıyla ilişkilendirmeyi sağlar. Traktörler savaş aleti haline geldiğinde tarlalar ineklerle sürülmüştür. Demek ki savaş sonrası ekonomi üretim araçlarının üretiminin önceliğine bağlıdır. Ne parti kongre kararı ne de direktifidir bu; bir romana sızmış hayat realitesi.

Vera Panova çok sayıda karakter kullanır. Bu karakterlerin bazılarından söz etmesi onların başrol oynadığı anlamına gelmez. Onlar olayların düğüm noktasındadırlar sadece. Ama kadın kahramanları özeldir. Kararlı, başarılı, ne istediğini bilen bu kadınlar her zorluğun altından kalkmasını bilen ve zorluklarda bilendikçe kişilikleri derinleşen kadınlardır. “Ben mutluluğum için kıyasıya mücadele ettim” der bir kadın bir diğerine. Kastettiği, uğruna çok şeyi göze aldığı aşkıdır.  

Savaş sonrasında yeni beş yıllık plan geldiğinde yeni bir mücadele başlar. Ülke ekonomisini düzeltmek için kolhozlar için makine, çocuklar için süt üretmek. Gerekir. Yollar yapmak, yeni şehirler kurmak. Bir süreliğine aksayan o “hayran olunası ritm”i yeniden yakalamak.

Bir taşra fabrikasındaki sıradan emekçilerin büyük mücadelelerini olanca içtenlikle ve bütün çelişkileriyle anlatır Vera Panova. Onun kitabının inceliği, büyük bir dava haline gelmiş olan hayatta kalma mücadelesini olağan bir gündelik akış içinde, sükunetle anlatmayı başarmış olması. Kitabının ritmini de fabrikanın ritmine uydurması. Karakterler, olaylar, tarihler hızla geçer; ama hepsi orada sabittir aslında, insanlar birbirinin komşusu, arkadaşı, gönül koyduğu ya da kırıldığı…her neyse daima yan yanadırlar.

O bölgede toplum sanki fabrikadan doğar. Makinelerden, mekanikten, projelerden, çok çalışmaktan, kolhoz traktörlerinden, çarklardan ve hepsinin birden çalışmasından çıkan ritimden. Yeni insan bu üretim sürecinin ürünüdür; yoldan çıkanı geri çağıran, savaşta yaralananı sağaltan, yası iyileştiren, aşka boyun eğdirmeyen ve her şeyi düzene sokan bu harekete hükmeden insan bilincidir.

Roman basıldıktan bir yıl sonra, 1948’de Stalin ödülü almıştır. Günümüzde Yazılama Yayınları tarafından, Levent Özübek çevirisiyle yayımlandı.

ÖNCEKİ HABER

Galatasaray Adası'na silahlı saldırıyla ilgili inceleme başlatıldı

SONRAKİ HABER

Zulme karşı emekçi halkın vicdanı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa