Sinemamızın Yılmaz’ı
Güney Özkılınç Türkiye sinemasının ve Altın Koza Film Festivali'nin unutulmaz ismi Yılmaz Güney'i yazdı.
Ses dergisi kapağı ve Tahir Yüksel arşivi
Güney ÖZKILINÇ
Güneşli Sinemasına Yılmaz Güney filmi gelmiş! “Çirkin Kral Affetmez” mahallemizde çekilmiş… Ovadaki çiftlikler, onun filmleri için seferber olmuş… Kimi, traktörünü kimi arazisini vermiş çekimler süresince.
2010 yılından başlayarak yeniden gezdiğim Çukurova’da birçok insanla görüştüm ve tanık oldum ki Yılmaz Güney ve sinema sevgisi hâlâ sımsıcaktı…
Filmlerinin sinemaya geldiğini çığıran atlı arabaların sesi; ta bağlardan, bahçelerden, duyulur; kadınlı-erkekli gruplar yorgunluklarını erteleyip çatık kaşlı babalarının izniyle eşek üzerinde gelirlermiş sinemaya.
Cıvıl sokaklarda yüzleri yoksul gençlerin umudu, çocuk oyunlarının kahramanı Yılmaz Güney.
Toroslar’dan Akdeniz’e doğru uzanan Çukurova’yı parsel parsel bölen su kanalları, su kanallarında serinleyen serçeler ve çocuklar, yol boylarında çoğu, değişik bölgelerden ekmeğini kazanmak üzere gelen tarım işçilerinin konakladığı çadırlar. Her biri onun ömründen, filmlerinden bir kesit.
Öykü Yazarı, Senarist, Yönetmen, Yapımcı, Aktör, militan; ama en önemlisi insan Yılmaz Güney…
Yılmaz Güney, filmlerinin bir bölümünü, doğup büyüdüğü Çukurova’da çekmişti. O, bu filmleri çekerken dostlarının bağını, bahçesini, tarlasını; film için gereken dekorların bir bölümünü, teknik gereçleri de yine onlardan sağlamıştı.
Yılmaz Güney, 19 Şubat 1972 tarihli “Ses” dergisinin 8. sayfasında sinemayla karşılaşmasını ve ilk izlediği filmlerle ilgili anılarını şu cümlelerle anlatır:
“Sinemayla karşılaşmam on üç yaşında oldu. Kavgalı, dövüşlü filmlerin gösterildiği fukara sinemalarına gidiyorduk. Kendimizi daha rahat hissediyorduk bu sinemalarda. Mesela bir Alsaray Sineması vardı, çok güzeldi. Önünden geçer, bakardık. Ama çok lükstü, girmeye korkardık. İstesek parasını verip gidebilirdik. Ama ne kıyafetimizi ne de yapımızı uygun görmezdik o sinemaya…”
Yılmaz Güney, Dar Film’e gitmeden önce Kuruköprü’deki Milli Piyango binası civarındaki Kemal Film’in Adana Şubesinde; Kerim Kaya, Enver Kibrit ve Şahin Koçak’la birlikte çalışır. O yıllarda Kemal Film’in Adana Şubesi Müdürü Mithat Konuklar’dır. Yılmaz ve arkadaşlarının görevi pursantaj memurluğudur. Yani Adana içindeki köylere ve Adana dışındaki illere firma adına film götürmek. Sivas, Erzincan, Erzurum, Hakkâri, Kars, Konya dahil Aksaray, Niğde, Nevşehir tüm İç Anadolu...
Yılmaz Güney’i, toplam 111 filmlik sinema serüveninde hem oyuncu hem senarist hem yapımcı olarak görürüz.
Onu, sinemaya katkı sunduğu bu üç alanda diğer sanatçılardan ayıran iki özelliğinden söz etmek gerekirse ilki, gençlik döneminde, film şirketi adına köylerde film izletmesi, bu köylerin kahvehanelerinde akşamı beklerken insanlarla sohbet edip onların hikayelerini dinlemesi, halkın içinde hangi konuların ilgiyle karşılandığını öğrenmesiydi.
Yılmaz Güney sinemasına etki eden diğer şey ise hapishanede birlikte yattığı insanlarla sohbetiydi. Her bölgeden her ilden insanla yüz yüze gelip onların hikayelerini dinlemesi ve bu sohbetlerden edindiği deneyimler...
YILMAZ GÜNEY’İN YAZARLIĞI
Çok yönlü bir sanatçı olan Yılmaz Güney, henüz lise öğrencisiyken And Film ve Kemal Film’in pursantaj memurluğunu yapmıştır. Kemal Film’in Adana Bölge Müdürü A. Mithat Konuklar’ın maddi katkı sağladığı “Doruk” dergisinin çeşitli sayılarında hem yazar hem sekreter olarak çalışmıştır. “Onüç”, “Yeni Ufuklar”, “Pazar Postası”, “Bir…” adlı bazı dergilerde öyküleri yayımlanan Yılmaz Güney, liseyi (Adana Erkek Lisesi) gecikmeli olarak 1956 yılında bitirmiştir. Aynı yıl Ankara Hukuk Fakültesine kaydını yaptırmış, devam sorunu olmadığı için daha çok Adana’da kalmıştır. O yıllarda “Yeni Ufuklar” dergisi sorumlularından Vedat Günyol’la mektuplaşan Güney, derginin Adana’da dağıtılması için de çaba harcamıştır.
Yılmaz Güney, “Boynu Bükük Öldüler” adlı kitabıyla “1972 Orhan Kemal Roman Armağanı”nı kazanır…
Yılmaz Güney’in Altın Koza Film Şenliği’ndeki süreci 1969 yılında “Seyyit Han” filmiyle kazandığı En İyi Erkek Oyuncu ödülüyle başlar, 1970’te En İyi Film ödülünü kazandığı “Umut”la devam eder, 1971 yılında ise neredeyse bütün ödülleri toplar. 1972 yılında ise “Baba” filmine verilen ödül geri alınır.
Ölümünün üzerinden 38 yıl geçmiş olmasına rağmen sinemamızın en bilinen ve en sevilen sanatçılarından biri olan Yılmaz Güney, bir dönemin en başarılı filmlerinin aktörü, senaryo yazarı ve yönetmenidir.
Adana’nın özellikle yoksul mahallelerindeki yazlık sinemalarına Yılmaz Güney filmleri geldiğinde kapalı gişe oynar. Sinemacılar da sinema personeli de ihya olurdu.
Altın Koza’nın tüm yoksul mahallelerde hissedilmesi daha çok çocuğa daha çok gence ulaşması, yeni Yılmaz Güneylerin çıkması umuduyla…