10 Eylül 2022 03:40

Türkiye’de işçi filmleri

Mustafa Kemal Coşkun Türkiye'de işçi filmlerinin tarihini yazdı.

Görsel: Karanlıkta Uyananlar ve Toz Bezi filmlerinden sahne

Paylaş

Mustafa Kemal COŞKUN

Bu kısa yazıda en baştan şunu savunacağım: Türkiye’de çekilmiş olan işçi filmleri, farklı konulardaki filmlerle karşılaştırılınca genellikle tezli filmlerdir. Bu nedenle işçi filmleri sadece işçilerin gündelik yaşam koşullarını, çalışma ilişkilerindeki konumlarını, giriştikleri direniş biçimlerini yansıtmaz, aynı zamanda ülkedeki ekonomik, siyasal ve ideolojik/kültürel alanlardaki dönüşümleri de yansıtırlar. Bu durum hiçbir kurguya dayanmadıkları anlamına gelmemelidir, ancak doğrudan doğruya işçi sınıfını ele aldıkları için ister istemez çekildikleri dönemin koşullarını da belli bir düzeyde daha gerçekçi biçimde yansıtmalarına neden olmaktadır. Bu nedenle, en azından 1960’lı yıllardan sonraki Türkiye’de toplumsal değişim ve dönüşümleri anlamak için işçi filmleri kısmen de olsa yardımcı olabilir.

Bu fikre Türkiye’nin sanayileşme ve modernleşme sürecinde geçirdiği aşamalardan yola çıkarak ulaşıyorum. Önemli bir örnek Türkiye’de fabrikaların kurulmaya başlamasıdır. Nitekim Türkiye’de fabrika, sadece sanayileşmenin değil, aynı zamanda modernleşmenin ve modern yaşam biçiminin yaygınlaşmasının, bir tip olarak işçinin varlık kazanmasının hem sanayide hem de tarımda kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesinin ve fabrikaya bağlı olarak yeni kentlerin ortaya çıkmasının da tarihidir. Ayrıca devlet, neredeyse 1960’lı yıllara kadar fabrika açma ve işletme konusunda öncülük etmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında özel girişimlerin fabrika kurmaları özendirilmiş ve kimi kolaylıklar sağlanmışsa da bunun tam bir başarıya ulaştığını söylemek zordur. Özel girişimler özellikle 1960’lı yıllardan sonra daha fazla yaygınlık kazanacaktır.

TÜRKİYE İŞÇİ SINIFI VE SİNEMA

Bu yıllar aynı zamanda 1961 büyük Saraçhane mitinginden başlayarak 15-16 Haziran 1970 tarihine kadar süren mücadeleleriyle Türkiye’de işçi sınıfının aslında artık oluşmuş bir sınıf olarak tarih ve siyaset sahnesine çıktığı yıllardır. Yani, nasıl ki E. P. Thompson İngiliz işçi sınıfının 1800’ün başlarından 1832’ye kadar verdiği mücadelelerle bir sınıf olarak oluştuğunu belirtiyorsa, Türkiye’de de bu tarih bizce 1960’ların başı ve tam bir tarih vermek gerekirse 15-16 Haziran 1970 olmalıdır. İşçi sınıfı mücadelesinin arttığı bu dönemde önemli sayılabilecek işçi filminin de çekildiği görülür ve bunların bir kısmı fabrika temalıdır. Karanlıkta Uyananlar (Ertem Göreç, 1964) bir boya fabrikasında işçilerin gerçekleştirdiği grevi anlatır. Senaryosunu Vedat Türkali’nin yazdığı film, sendikalaşmayı ve ülkeyi dışarıya bağımlı kılan yıkıcı nitelikteki montaj sanayiine karşı ulusal sanayiyi savunan bir film öyküsü yazmıştı. Bu senaryonun kendisi ve elbette film, aslında dönemin ulusal kalkınmacılık ideolojisini de yakından aktarmaktaydı. Bu özelliğiyle sanırım 1960 sonrası dönemi oldukça iyi anlatır. Yine bu dönemlerde Diyet (Ömer Lütfi Akad, 1974), Maden (Yavuz Özkan, 1978) ve Demiryol (Yavuz Özkan, 1979) gibi özellikle grev, örgütlenme ve sendikalaşmaya odaklanmış filmlerin yapılması hiç tesadüf değildir, zira dönemin sınıf mücadelesinin de ruhuna oldukça uygundur. Yani, 1970’lerde yoğun olarak yaşanan sendikal mücadele, toplu sözleşme, grev, iş güvenliği gibi konular işçilerin ve dolayısıyla tüm halkın gündemini meşgul eden konular haline gelmiştir. Artan sanayileşmeyle birlikte çığ gibi büyüyen bu sorunlara Türk sineması da sessiz kalmamıştır.

Uzun uzadıya anlatmaya gerek yok, bilinen nedenlerle 1980’li yıllar işçi filmlerinin giderek azaldığı bir dönem olacaktır. Ayrıca bu dönem sinemanın sadece işçi sınıfından değil, siyasetten ve toplumsal sorunlardan da koptuğu yıllardır. Yine de Çark (Muzaffer Hiçdurmaz, 1987), Zengin Mutfağı (Başar Sabuncu, 1988) gibi oldukça başarılı işçi filmleri çekilecektir.

1980’li yıllar aynı zamanda özelleştirmenin başladığı yıllardır, yani yukarıda bahsettiğimiz “devlet fabrikaları” giderek daha fazla özel girişime peşkeş çekilecektir. Yine de bu politikanın doruğu Türkiye’de 1990’lı yılların ortasıdır. Diğer taraftan dünyadaki gelişmelere bağlı olarak Türkiye’de de ekonomik ve toplumsal dönüşümler yaşanmaktadır. Özellikle hizmet sektörünün ve bu alanda çalışan işçilerin artması işçi sınıfının yapısında önemli değişimler yaratmıştır. Yani, kol işçileri yerine hizmet sektöründe çalışan işçilerin sayısı giderek artmaktadır. Sinema da buna göre bir yol çizecektir elbette. Nitekim Başka Dilde Aşk (İlksen Başarır, 2009) ve Toz Bezi (Ahu Öztürk, 2015) gibi filmler daha çok hizmet sektöründe çalışanların dertlerini aktaran filmlerdir. Ayrıca bu dönemde işçi filmleri alanında kendisine çok rastlamadığımız belgesel türünden filmler de çekilmiştir. Metin Kaya’nın Yüzbin Kişiydiler filmi nasıl unutulabilir?

İŞÇİ TEMALI FİLMLER NEDEN AZ?

Bu kısa yazıda şunu vurgulamaya çalıştık: Türkiye’deki toplumsal dönüşümler, en azından kısmen işçi filmleri üzerinden izlenebilir. Bu birinci noktadır. Ancak diğer önemli bir nokta, işçi temalı filmlerin giderek daha az çekiliyor olmasıdır. Bu sadece neoliberal dönemde sendikasızlaştırmanın, özelleştirmelerin vb. artmasıyla açıklanamaz. Bu aynı zamanda yönetmenlerin ve yapımcıların kaygılarıyla da ilgilidir. Zira neoliberalizm, İngiltere’de Ken Loach, İspanya’da Fernando Leon de Aranoa ve Fransa’da Robert Guediguian’ın işçi filmleri çekmekte ısrar etmesi önünde engel oluşturmamıştır. Buradan genç ve yetenekli yeni yönetmenlere bunu duyurmak da bizim görevimiz olsun.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

AB'den 5 maddelik enerji planı

SONRAKİ HABER

Üniversitelilerin barınma sorunu büyüyor: Akrabasına sığınan da var memleketine geri dönen de

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa