AKP'nin Orta Vadeli Programı: Doğaya da çiftçiye de zarar
OVP, daha baştan sermayeye musluklar açılacağını, iş gücünün ucuzlayacağını, talan ve sömürü için yer altı yer üstü kaynaklarının sınırsız olarak sermayenin hizmetine sunulacağını ilan ediyor.
Arşiv | Fotoğraf: MA
Sedat BAŞKAVAK
Erdoğan iktidarının 2023-2025 dönemini kapsayan ‘orta vadeli program’ı (OVP) yayımlandı. OVP’nin içeriğine ilişkin pek çok şey söylenebilir. Programa ruhunu veren, temel amaçlar bölümünün giriş paragrafıdır. Burada ihracat odaklı büyüme stratejisinin devam edeceği hem de rekabetçi ve verimli bir şekilde devam edeceği vurgulanmaktadır. Ayrıca, makroekonomik hedefler ve politikalar bölümünün “büyüme” başlığı altında ise, “İş ve yatırım ortamı iyileştirilecek, iş gücü ve kaynaklarının verimliliği artırılacaktır” denilmektedir. Orta vadeli program daha baştan sermayeye musluklar açılacağını, iş gücünün (emek) ucuzlayacağını, talan ve sömürü için yer altı yer üstü kaynaklarının sınırsız olarak sermayenin hizmetine sunulacağını ilan etmektedir.
Politika ve tedbirler başlığı altında önümüzdeki dönem kaynakların kimlere, hangi yolla nasıl aktarılacağına ilişkin açıklık getirilmiş. Türkiye gibi bağımlı ekonomilerde yabancı sermaye girişi ekonomik büyümenin de bir gereği olarak görülmektedir. Ülkeyi iktisadi ve siyasi bağımlı hale getiren AKP iktidarı yabancı yatırımcının gelebilmesi için, “Yabancı yatırımcı özendirilecek yeni teşvik sistemi getirilecek” denilmektedir. Geriye dönük AKP uygulamalarına baktığımızda, teşvik ve ucuz krediden vergi ve elektrik indirimine, işveren sigorta priminin devlet tarafından karşılanmasından arsa tahsisinden hibeye kadar her şeyin sermayenin ayaklarının önüne serileceği ifade edilmektedir.
POLİPROPİLEN ÜRETİMİNE DEV TEŞVİK
Bir diğer madde ise “İthalat bağımlılığını azaltan katma değerli ihracat potansiyeli yüksek yatırımlar desteklenecek” demektedir. Bunun örnekleri var. Örneğin başta Mersin, Adana ve Hatay’da inşa edilmeye çalışılan petrokimya tesisi olan polipropilen fabrikası için ilk söylenen, “İthalat bağımlılığımızı azaltacak ve katma değeri yüksek ürün üretilecek” cümlesidir. Oysa ki; polipropilen üretimini sağlayabilmek için propan ithal edilecektir. Yıllık 500 bin ton polipropilen üretebilmek için en az 650 bin ton sıvılaştırılmış propan alınması gerekmektedir. Tesisin ana ham maddesi olan propan başta olmak üzere üretim tesisinin inşasında kullanılacak olan katalizörler, yedek parçalar ve doğal gaz ithal edilecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mersin’de yapılması planlanan polipropilen üretim tesisi yatırımına proje bazlı devlet yardımı verilmesine ilişkin 2018 yılındaki kararnamesiyle; KDV istisnası ve KDV iadesi, gümrük vergisi muafiyeti, kurumlar vergisinde yüzde 100 indirim, işveren sigorta primi desteği (10 yıl), gelir vergisi stopajı desteği (10 yıl), nitelikli personel desteği (azami 1.2 milyon TL), enerji desteği (İşletmeye geçiş tarihinden itibaren 10 yıla kadar enerji tüketim harcamalarının yüzde 50’si) olmak üzere toplamda 2018 yılı rakamlarına göre 500 milyon lira teşvik verilmiştir. 2019 yılında Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle polipropilen tesislerinde kullanılmak üzere ithal edilecek olan propan gazında özel tüketim vergisi de sıfıra indirilmiştir. Kazancı tesisi kuran holding ya da şirketin olacak. Vergi yok, sigortayı devlet karşılayacak, enerji gideri ve pek çok harcama halkın ödediği vergilerden oluşan devlet kasasından karşılanacak kârı şirkete giderken, yükü ve zararı işçi, emekçi, üretici köylü ve balıkçı halkın sırtına kalacak. Program orta vadeli ama sermayeye kıyaklar peşin.
DOĞA ARTIK DAHA KOLAY PEŞKEŞ ÇEKİLECEK
20 yıllık iktidarı boyunca tarım ve ormanlık alanlar başta olmak üzere meralar, yaylalar hatta deniz dolgusu ile kıyılar sermayeye peşkeş çekilirken halkın ÇED raporuna itiraz, yürütmeyi durdurma ve proje iptali gibi açtıkları davalar nedeniyle aksayan sermaye yatırımlarının önündeki engellerin kaldırılmasını planlamaktadır. Bunun için de, “Yatırımlara ilişkin hukuki süreçlerin hem yatırımcı hem girişimci açısından hızlandırılması sağlanacaktır” demektedir. Siz bakmayın “Türkiye hukuk devletidir” propagandalarına. Güçlü ve hakim olan sınıf kimse onun hukuku işliyor ve sermaye partisi olarak AKP de hukuku sermayenin ihtiyaçlarına uyduracağını OVP aracılığıyla ilan ediyor. OSB ve endüstri bölgeleri artırılacak diyerek de tek adam iktidarının elinde bulundurduğu Cumhurbaşkanı kararname yetkisini kullanarak Mersin ve Hatay-Dörtyol’da olduğu gibi bir kararname ile ana konteyner liman sahasını ya da yüzlerce dekar tarım alanını “özel endüstri bölgesi” ilan edebiliyor. Kararnameler sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda hazırlanırken, kılıf OSB ve endüstri bölgesi ilanı oluyor.
OVP’de “Güvenli kentleşme için kentsel dönüşüm çalışmaları hızlanacak” diyorlar. Hızlanan kentsel dönüşüm çalışmalarına örneği daha geçtiğimiz hafta İstanbul’da Tokatköy ve Tozkoparan’da kapıları koçbaşı ile kırılarak eşyaları yola atılan mahalle halkının yaşadığı trajedi ile yaşadık.
YEŞİL DÖNÜŞÜM YALAN, TALAN VE TAHRİBAT GERÇEK
Yeşil dönüşüm için başlığı altında ise, "Sektörlerin yeşil dönüşüm için ilave yatırım için rekabet güçlerinin korunması maksadıyla destekler verilecek” diyerek şirketlere yeşil dönüşüm adı altında kredi ve teşvikler verileceğini ilan edilmektedir. "İhracat yapan kobilere yeşil dönüşüm için destek” diyerek yine aynı şekilde yeşil dönüşüm adı altında kaynak aktarımının önünü açmış oluyor.
Başta Adana, Mersin olmak üzere ülkenin pek çok yerini atık adı altında çöp ithalatı ile çöplüğe çeviren AKP iktidarı ‘Verimliliği artıran ve atık yönetiminde katkıda bulunan döngüsel ekonomiye geçiş için ulusal döngüsel ekonomi eylem planı’ hazırlayacağını programa koymuş. Çöp ithalatını “gelişen ve büyüyen geri dönüşüm sektörü” olarak pazarlayan bir iktidarın, “Atık yönetimi ve döngüsel ekonomi” diye kurduğu cümlelerin sonuçlarının ne olacağını tahmin etmek güç değil. Çin’in bile vazgeçtiği ve atık ithalatı diye yapılan çöp ithalatının ağır sonuçlarını yollara ve boş arsalara dökülen çöplerle yaşıyoruz. AKP’nin döngüsel ekonomisi, sermayeye kârlı bir dönüş vadederken emekçi halk kitlelerine çöp ve pis kokuları dayatmaktadır.
ORMAN VARLIĞININ KORUNACAĞI KOCA BİR YALAN
OVP’de, “Net sıfır emisyon hedefi için korunan alanların büyüklüğü artırılacak biyoçeşitlilik korunacak” diyor ama AKP iktidarı döneminde Kaz Dağları’ndan İkizdere’ye, Akkuyu’dan Sinop’a, Bergama’dan Yırca’ya, İkizköy’den Avonos peri bacalarına, Kuzey Ormanları’ndan yayla yollarına kadar talan ve tahribat artarak devam etmektedir. Talan ve tahrip edilmedik ne orman, ne kıyı ne de peri bacaları gibi dünya kültür mirası kaldı. Sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda her yer talan ediliyor. “Orman varlığı korunacak ve yutak alanları oluşturulacak” deniliyor. Ama ülkemizde 2017 yılında 18.5 milyon metreküp olan odun üretimi, 2020 yılında 28.5 milyon metreküpe çıkarıldı. 2021 yılında 35 milyon metreküpü aşmış ve üç yılda orman kesimi yüzde 100 artmıştır. Üstelik bu rakama, geçen yıl yanan rekor orman yangınlarının elde edilen odun üretimi de dahil değildir. Orman katliamında rekora koşan AKP iktidarının açıkladığı orta vadeli programda, orman varlığının korunacağını söylemesi hoş bir sadadan öte anlamı yoktur. Bırakalım genelde ormanları farklı özelliklere sahip orman alanının koruma statüsüne kavuşturulmasına izin verilmezken, ormanlık alanlara maden izni çok rahatlıkla verilmektedir. Eskiden ormanlar tarla, bağ, bahçe açan yöre halkından korunurken şimdilerde yöre halkı ormanları iktidar ve yandaşı şirketlerden korumaktadır. AKP iktidarı, üçüncü köprü ve bağlantı yolları nedeniyle, İstanbul’da köprü ve otoyollar nedeniyle 931 bin dönüm tarım alanı ve 2.5 milyon ağacı yok ederek, Kuzey ormanlarını tahrip etmiştir. AKP; dilinde 2053’e kadar net sıfır emisyon, gönlünde talan ve yeni rant alanları olan bir iktidardır.
HAZİNE ARAZİLERİ TALAN EDİLECEK
OVP’nin “fiyat istikrarı” bölümünde, “Hazine arazileri ev yapmak isteyen vatandaşlara verilecek” diyerek, evsiz vatandaşın yurt yuva sahibi olacağı izlenimi yaratılmaktadır. Emekçi halkın, artan enflasyon karşısında eriyen ücretler, düşen alım gücüyle başını sokacak kadar ev sahibi bile olması hayal olmaktadır. AKP iktidarı, emekçilerin ev sahibi olma umudunu “Hazine arazilerini evsiz vatandaşa tahsis” adı altında başta inşaat şirketleri olmak üzere hazine arazilerini sermayeye peşkeş çekmek istemektedir. Kent alanlarının en değerli yerlerine lüks konutlar yapan TOKİ’nin sosyal konut projelerinin bile işçi emekçiler tarafından ulaşılamaz hale geldiği günlerde emekçiye ev sahibi olmak hayal.
TARIM ÇÖKÜYOR, KÖYLÜ TARIMDAN KOPUYOR
OVP’de, “Çiftçi gelirlerine, üretimin sürdürülebilirliğini temin edecek şekilde devam edilecek” diyor ama çiftçi bırakalım geliri üretimi devam ettirecek durumda bile değil. 20 yılda ÇKS’ye (çiftçi kayıt sistemi) kayıtlı çiftçi sayısını 2.7 milyondan 1.8 milyona düşürerek yaklaşık 1 milyon çiftçi tarım üretiminden koparak büyükşehirlerdeki işsizler arasına sürüldü. 20 yıllık iktidarı boyunca, işlenen toplam tarım alanı 23.9 milyon hektardan 19.8 milyona düşerek 4 milyon hektar tarım alanını üretim dışı bıraktırarak tarımı çökerten ve ülkeyi tarım ürünleri ithalatçısı yapan AKP iktidarının OVP’de “Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımının önüne geçeği ve ekilebilir arazilerin üretime kazandırılacağını” iddiası da boş bir propagandadan başka bir şey değildir. Çünkü AKP, uyguladığı politikalarla tarımı çökerten, çiftçiyi tarımdan kopartan ve ekilebilir arazilerin boş kalmasına sebep olan partidir.
AKP, orta vadeli programda “Tarımsal destekler üretimde verimliliği artıracak şekilde tahsis edilecek”diyor ama yıllardır uyguladığı politika “İşi bilene değil parası olana destek” vermekten ibarettir. Parası olan şehirde teminat gösteren sera ve mandıra kurarken küçük üretici ve besici köylüler üç kuruşluk gübre ve mazot desteğine talim ettirilmekte ve hayvanına yem bile alamadığı için kesime götürmektedir. Tarıma ilişkin destekler bir sonraki yıl içinde verilmekte ve üretici köylüler hangi ürüne ne kadar destek alacak bilmeden ürünü ekip, biçip hasat etmektedir. İktidarın derdi üretim ve verim değil aksine ithalattır. Artan ayçiçeği, buğday, arpa, mısır, et vb. ithalatı da bunun en açık göstergesidir. 20 yılda nüfus 20 milyon artarken ülke buğday üretiminin ortalama 20 milyon tonda çakılıp kalmasının başka açıklaması yoktur.
OVP; “Büyükşehirlerin ihtiyacını karşılamak üzere şehirlerin kendi çevrelerinde kent tarımına geçileceğini” söylemektedir. İstanbul’un su havzaları ve kalan sınırlı tarım alanları da Kanal İstanbul projesi kapsamında imara açıldı. Kanal İstanbul’un kanal değil imar ve betonlaşma üzerinden yeni rant alanları oluşturma projesi olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. TOKİ eliyle yapılan 2 bin 181 adet konut ihale ilanı ve devamında gelecek inşaat projeleri ile İstanbul’un etrafındaki başta su havzaları olmak üzere tarım alanları yapılaşmaya açılmaktadır. AKP her zaman yaptığı gibi algı yönetimi yapmaktadır.
Mera Kanunu’nda değişiklik yaparak meraları enerji, sanayi ve maden şirketlerinin faliyetine ve talanına açan AKP iktidarının OVP’de “Meralar korunacak” demesinin de bir anlamı yoktur.
Sonuç olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP’sinin orta vadeli programı başta yandaşlar olmak üzere uluslararası sermaye ve yerli iş birlikçilerine açıkça hedef faaliyet alanları ve buraların nasıl sermayenin hizmetine sunulacağına işaret eden bir programdır. Bu yönüyle AKP, OVP ile sermayeye “İhtiyaçlarınızı biliyoruz, gereği için harekete geçiyoruz” derken, “Ne istediniz de vermedik” demektedir.