Adana’da yazlık sinemalar
Zafer Doruk Adana'nın yazlık sinemalarını yazdı.
Fotoğraf: Volkan Pekal
Zafer DORUK
Çocukluğumun ilk yarısı Adana’nın Denizli Mahallesi’nde geçti. Altmışlı yıllardı. Tren yoluyla sulama kanalının kıyısında beyaz kireç badanalı kerpiç bir evde oturuyorduk. Adanalılar ikindi vakitleri sokak kapılarının önünde otururlardı. Bir at arabasının tekerlek ve nal sesleri megafondan çıkan sese karışırdı:
“Dikkat dikkat! Siz sinemaseverler için hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan Yazlık Denizli Aile Sineması, iki şaheser filmi takdim eder! Birinci film, sinemamızın Çirkin Kralı Yılmaz Güney’in! Beyaz Atlının Dönüşü! İkinci film, Taçsız Kral Ayhan Işık’ın oynadığı, Maceralar Kıralı!
Arabacı, arkasından koşturan çocukları kırbacını şaklatarak uzaklaştırmaya çalışırdı. Mahalle halkının o günkü konusu yeni gelen filmler olurdu. Atıştırmalıklar, su şişeleri, minderler hazır edilir, akşam sekize doğru cümbür cemaat yola düşülürdü. Sinemanın önü bayram yeri gibi olurdu. Karpuz çekirdeği, haşlanmış mısır, nohut satıcıları, çizgi roman tezgahı, aşlamacı, şırdancı, dondurmacı, bici bicici. Şekerkamışı doğrayan, kaynamış yumurta tokuşturan, fırıldak çeviren, gulle (bilye) oynayan çocuklar...
SİNEMA BİLETİ HER BÜTÇEYE UYGUNDU
Sinema bileti her bütçeye uygundu, ailenin çocuğundan bilet istenmezdi. Bilet parası olmayan çocuklar, çocuksuz ailelerin yanına takılıp sinemaya onlarla birlikte girerlerdi. Bazı bıçkın çocuklar bahçe duvarından içeri atlarlardı. Makinist, film başlamadan önce günün moda şarkılarının plaklarını çalardı. Evleri sinema duvarına bakanlar, damda komşularla birlikte film izlerken çay içip çekirdek çitlerlerdi.
Yazlık sinemalar nisan ortalarında açılır, ilk birkaç gün gösterim bedava olurdu.
Portakal çiçeği kokularının sokaklara taştığı akşamlar duygular da coşardı. Ayhan Işık’la Belgin Doruk’un aşkları, Türkan Şoray’ın siyah, buğulu gözleri, Leyla Sayar’ın masum genç kız yüzü, Fatma Girik’in erkeksi tavırları, çocukların canlandırarak anlattıkları film hikayeleri sokaklara büyülü bir hava katardı. Sinemada iki film gösterilir, filmler pazartesi ve perşembe günleri değişirdi. Mahallenin en afili aşkları sinemalarda başlardı. Genç kızlarla oğlanlar göz göze kesişir, film bittikten sonra esas kızla esas oğlanın yerini onlar alırdı.
EN ÖNEMLİ EĞLENCE MEKANIYDI
Yazlık sinemalar halkın en önemli eğlence mekanlarıydı. Siyah beyaz dünyaları renklendiren düş bahçeleriydi. O bahçelerde hayaller genişler, tutkular depreşir, tekdüze, naif hayatlar başka hayatlarla buluşurdu. Filmler hayat kadar gerçek, hayat kadar gizemliydi. Yoksul hayatların sınıf atlama umutlarını ışıklı duvarlardan evlerin içine yansıtan hayal makineleriydi. Gerçeklerle yüzleşilen kimi zamanlarda da siyah-beyaz bir düş kırıklığıydı.
Denizli Mahallesi’nde dört yazlık sinema vardı. Sinema kuşları; Narlıca, Sema, Denizli, Yeşilevler sinemalarının arasında mekik dokur, bazen, tren yolunu izleyerek ‘Sular Alanı’na çıkarlardı. ‘Demirspor Düğün Salonu’ndan şarkı, türkü, halay, zılgıt sesleri duyulur, kebapçı tezgahlarından dumanlar yükselirdi. Sekiz köşe kasketli, yelekli, siyah parlak şalvarlı, yumurta topuk sivri burun kunduralı faytoncular faytonlarının üzerinde müşteri beklerlerdi.
Halk, sinemaların önlerinde film kartelalarına bakarak gezinir, eşiyle dostuyla rastlaşanlar, çayhanelerde, birahanelerde film repliklerinin eşliğinde hoşça vakit geçirirlerdi. Sular Alanı’nda yedi sinema bir aradaydı: Sular, Gar, Yıldız, Bahar, Venüs, Dünya, Köşk. Seyirci hangi sinemada ne tür film oynadığını bilirdi. Atatürk Caddesi’nden, Ziyapaşa, Gazipaşa Bulvarlarından Sular Alanı’na adeta bir insan seli akardı. Denizli Mahallesi’nde aradıkları filmi bulamayanlar, Kanalköprü Mücahitler Caddesi’ne çıkıp ‘Filiz Sinemasına, ‘Kanal Sinemasına, ‘Emek Sinemasına ya da ‘Alim Sinemasına giderlerdi.
SEMA SİNEMASINDAKİ AYHAN IŞIK FİLMİ
On üç, on dört yaşlarındaydım. Denizli Sinemasında izleyemediğim Ayhan Işık’ın filmini Sema Sinemasında izleyecektim. Babamdan yalvar yakar bir lira koparmıştım. Yirmi beş kuruşa simit, yirmi beş kuruşa da ‘Zaman Gazozu’ alıp kalanını sinema için ayırmıştım. Kapıda yanıp sönen renkli ampuller filmin başlayacağını duyuruyordu. Zeki Müren şarkısı bitince ışıklar söndü. ‘Maceralar Kıralı’ başlamıştı! Elli kuruşu gişeye uzattım.
“Bilet bir lira.” “Elli kuruşa olmaz mı?” “Olmaz!”
Kapı görevlisi de gişeci gibi bu filmin kötü adamıydı. Tek seçeneğim kalmıştı. Avuçlarımın sıyrılması pahasına duvara tırmanıp içeri atladım ama yer göstericiyle yüz yüze gelince elli kuruşu ona uzattım. Yer gösterici parayı cebine atıp beni boş sandalyelerden birine doğru itti. Oturunca derin bir soluk aldım. Sonunda sinemadaydım ve ‘Maceralar Kralı’nı izleyecektim. O an dünyanın en mutlu çocuğu bendim.