‘Bereketli Topraklar’ sınıf mücadelesini yeşertmeye devam ediyor
Zafer Özgentürk, Çukurova coğrafyasındaki sınıfsal çelişkilerin sinemaya yansımasını yazdı.
Fotoğraf: Zafer Özgentürk arşivi
Zafer ÖZGENTÜRK
Maurice Halbwachs, 1925 yılında yazdığı Kolektif Bellek kitabında; “Bir toplumun belleği gidebildiği yere kadar, yani onu meydana getiren grupların belleğinin eriştiği yere kadar uzanır. … Bunun sebebi, onlara dair hatıralara sahip olan grupların yok olmuş olmalarıdır”[1] der. İnsanlık tarihinin ortak kültür mirası, insan türünün evrensel belleği olarak düşünülebilir. Toplumsal belleğin kuşaktan kuşağa aktarılması çabası, devrimciler arasında hâlâ devam etmektedir. Havuz medyası ve holding patronluklarının etkisiyle televizyon, gazete gibi toplumsal iletişim araçları üzerinden geniş kitlelere ulaşmalarının önüne set çekilse de, internet ve sosyal medya aracılığıyla bu çaba devam etmektedir. Değişen iletişim araçlarının yarattığı kafa karışıklığının ortasında, belgesel sinema ise uzun yıllardır geniş kitlelere ulaşmak için önemli bir araç olarak işlevini sürdürmektedir.
‘BEREKETLİ TOPRAKLAR’ SANATI DA BESLEDİ
Üretim biçimleriyle şekillenmiş toplumlarda sömüren ve sömürülen sınıflar çeşitli ad ve biçimlerde daima mevcut olmuştur. Buna paralel olarak bu sınıfların mücadelesi de çağlardan beri devam etmektedir. Belgesel sinema, toplumsal mücadele ve fikir temelli sinemacılığın amiral gemisi durumundadır. Cep telefonlarının kalitesinin artması, internet yayımcılığının güçlenmesi gibi faktörlerin de etkisiyle tekniğe ulaşım kolaylaşmış ve yaygınlaşmıştır. Bu durum günümüzde belgesel üretme dürtüsünün internete de yayılmasına olanak vermiş, YouTube ve Facebook gibi alanlarda farklı biçimleri birleştiren ve yeni konuları ele alan belgeseller hızla çoğalmıştır. Bu sürecin en önemli etkisi alanda demokratikleşmenin önünü açması, üretenler arasında fırsat eşitliğini artırmasıdır. Buna örnek olarak işçi direnişlerinin anbean takip edebilmesi verilebilir. Artık fabrikada ya da ofiste, kamuda ya da özel sektörde çalışan arkadaşlar bir sosyal ağ kullanıp maruz kaldıkları sömürüyü anlatabiliyor ve geniş kitlelere seslerini duyurma olanağı buluyorlar. Yer yer grev süreçlerini anlattıkları, belgesel özelliği de taşıyan kurgulanmış videolarla hemen her gün karşılaşabiliyoruz. Bu akımdan etkilenen şehirlerin başında kaçınılmaz olarak Adana da vardı. Zira bu ‘Bereketli Topraklar’ nesillerdir tarım kadar sanatı da besledi, bereketlendirdi.
Sınıflar arası çelişkilerin en derin yaşandığı coğrafya herhalde Çukurova’dır. Irgat ile toprak sahibi yan yana paralel ve zıt hayatlar yaşar. Biri bir gün çalışmasa aç kalır, diğeri içinse böyle bir şey söz konusu değildir. Diğer yandan Osmanlı döneminde bir sürgün kenti olan Adana, ilerici, aydın, şair, düşünür birçok insanın zorunlu durağı olmuştur. Ezen ve ezilenin arasındaki derin çelişkinin başkenti Adana, sürgünlerle sosyolojik, siyasi ve kültürel olarak adeta beslenmiştir… Bu iki faktör bir araya gelince, Çukurova’da ezen ve ezilenin çelişkisi sanat ve düşün dünyasında kendine has bir yer edinmiştir. Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Muzaffer İzgü, Yılmaz Güney, Ali Özgentürk gibi isimler bu çelişkinin sanat dünyasına taşınmasında ilk akla gelen kıymetlilerimizdir…
SİNEMACILAR VE İZLEYİCİLER BİR ARAYA GELECEK
Bu değerlerimizin açtığı yoldan sanatla dile gelen direniş, her zamanki gibi egemenlerin baskıları da beraberinde getirdi. Egemen sınıflar, varlıklarını tehdit eden sömürü sistemini teşhir eden çalışmaları yasaklayarak ve üretenlerini cezalandırarak baskılarını artırdı. Bu baskının en net örneklerinden biri 2015 yılından beri süregelen sansürler ve çeşitli festivallerde belgesel kategorilerinin iptal edilmesidir. Her baskının kendi isyancısını yaratacağı gerçeği, belgesel sinema alanında da karşılığını bulmuş, bu süreçte belgesel sinemacılık internet platformları üzerinden festivaller dışında da bir yaşam ve yeşerme alanı bulmuştur. Ancak seyirciyle yüz yüze gelmek, fikirlerini paylaşmak, hem belgeselciler hem de sinemaseverler açısından üretim sürecinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Beş yarışma alanından birinin yıllardır vazgeçilmez şekilde ‘Belgesel’ dalı olan Altın Koza Film Festivali’nde bu yıl da sanatsal üretimin iki aktörü: Sinemacılar ve izleyiciler sinema salonlarında bir araya gelerek, birbirlerinden beslenme fırsatı bulacak. ‘Bereketli Topraklar’ bir kez daha sanatı besleyecek.
[1] Halbwachs, Maurice: Kolektif Bellek, çev.Zuhal Karagöz, 2.bs, Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2019,s. 101