Hayatı sahnelenen 28 yıldır tutuklu Şair İlhan Sami Çomak: Ben mecbur bir insanım
Fatih Polat, Şair İlhan Sami Çomak’ın hayatını anlatan "Hayat Seni Çok Seviyorum" adlı oyuna dair yazdı.
Fotoğraf: Eylem Nazlıer
Fatih POLAT
Şair İlhan Sami Çomak’ın Moda Sahnesinde önceki akşam prömiyeri yapılan "Hayat Seni Çok Seviyorum" adlı oyunu, bir insanın çocukluğundan başlayarak tutuklanışı, mücadelesi ve yaşam karşısında aldığı tutumla çok şey anlatıyor.
AKLI VE RUHU KAPATILAMAYANLAR…
İnsan iradesinin cezaevi duvarları ile sınırlandırılamayacağını gösteren örnekler, insanlığın geleceği açısından da bir umut.
İtalyan Komünist Partisi Kurucu Üyesi Antonio Gramsci, Mussolini’nin faşist rejimince hapsedildiği yıllarda yazdıklarıyla ve özellikle ‘hegemonya’ kavramı ile Althusser’in aralarında bulunduğu pek çok kuramcı için ilham kaynağı oldu.
Yazar Aydın Çubukçu’nun cezaevi yıllarının ürünü olan ‘Mantık ve Diyalektik’ adlı kitabı, alanındaki Marksist çalışmalar açısından özgün ve önemli bir katkıydı. 1997 yılının başından beri tutuklu olan, beş dil bilen Yazar ve Çevirmen Tonguç Ok, çalışma disiplini ve üretkenliği ile imrenilecek bir isim.
Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Sevgi Soysal ve hem Türkiye’de hem de dünyada başka pek çok yazar, şair ve gazeteci cezaevi yıllarından geriye çok şey bıraktılar.
HDP’nin tutuklu eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı da cezaevindeki üretkenliği ile bu listeye eklemeliyiz.
Ayrı bir yazıyı hak eden bu parantezi burada kapatarak, İlhan Sami Çomak’a dönelim.
1973’te Bingöl Karlıova’da doğan, ilk ve orta öğrenimini Bingöl’de tamamladıktan sonra, 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümüne kaydolan İlhan Sami Çomak, 1994 yılında gözaltına alınır ve tutuklanır. İtirafçı ifadelerine dayalı olarak, delilsiz biçimde müebbet hapse mahkum edilen Çomak, kesintisiz 28 yıldır cezaevinde.
Cezaevinde 10 kitaba imza atan Çomak, şiir kitaplarıyla ödüller kazandı. Şiirleri İngilizce, Norveççe, Rusça, Almanca ve Galceye çevrildi.
"YAZMAYA, ÖĞRENMEYE MECBUR"
Tüm bunlara rağmen, oyun olarak da izlediğimiz ‘Hayat Seni Çok Seviyorum’ adlı kitabında şöyle diyor: “Şunu da biliyorum, benim şiire katkım sözü edilmeyecek kadar az ve sınırlı. Şiirin bana kattıkları mı? İşte karşınızdayım!”
Sabah 6.30’da uyanıyor, sporunu yapıyor, kahvaltıdan sonra saat 9’da çalışmaya oturuyor. 12’ye kadar çalışıyor. Öğle yemeğinden sonra saat 15’ten 17’ye kadar tekrar çalışıyor. 17’de top oynayacaksa ara veriyor. Gece 20’den 21.30’a kadar yine çalışıyor. 22.30’da en geç 23.00’te uyuyor.
Bu tempoyu da şöyle açıklıyor:
“Ben mecbur bir insanım, yazmaya mecbur, öğrenmeye mecbur, çalışmaya ve hayal gücünü durmadan bilemeye mecbur. Bu hayata dair bir kaydım olsun istiyorsan böyle olmalı.”
Bu okuma ve yazma disipliniyle şiirdeki yeteneğinin zaman içinde artık kabul gördüğü örnekler ortaya koyuyor. Ama hiç bozulmuyor.
Döne döne öğrenmeye vurgu yapması, hayatının kitaplaştırılması önerisine ‘Ben kimim ki!’ diyerek uzun süre direnmesi, ayakları çok çabuk yerden kesilenler için de öğretici olur mu acaba?
Peki, kendisini nasıl böylesine terbiye edebildi?
"ÖLÜMDEN VE HAYATTAN BÜYÜK NE VAR Kİ!"
Kendisinden dinleyelim: “Sanırım ölümlü olduğu gerçeğini idrak etmek kişinin pek çok şeyden korunup sakınmasını getiriyor. Ölümden ve hayattan büyük olan ne var ki! Bunu hakkıyla bilmenin terbiye edici bir yönü olduğu kesin.”
Gelelim tek perdelik oyuna. Yönetmen Kemal Aydoğan, İlhan Çomak’ın hayatını, öncelikli alanları müzisyenlik olan iki oyuncu, Ali Tekbaş ve Gülseven Medar ile sahneye taşımış. Nedenini de kitapta şöyle açıklıyor: “Çünkü tek kişi ya da tek enerji yoktu bana göre oyunda. Çünkü eril ve dişil enerjilerle yoğrulmuş bir kalemi var İlhan Sami Çomak’ın.”
Oyunu izlediğinizde bunun akıllıca bir tercih olduğunu fark ediyorsunuz. Bazı bölümlerde iki oyuncunun ikisi de birden İlhan Sami Çomak oluyor. Bazı bölümlerde ise oyunculardan birisi İlhan Sami Çomak, diğeri de onun canı kadar sevdiği kardeşi Sami (Keke) oluyor. Sami, bir yılan sokması sonucu yaşamını yitirince İlhan onu kendi adıyla birlikte yaşatmaya karar veriyor ve ben ‘İlhan Sami Çomak’ oldum diyor. Bir bölümde ise iki oyuncu sevgili rolünde oluyorlar. Bu yöntem, tek kişilik bir oyunu izleyiciyi sahneden koparmadan sürüklemeye de yardımcı oluyor.
İKİ DİLLİ VE MÜZİKLİ
Oyunun baştan sona Türkçe ve Kürtçe olarak iki dilli kurulmuş olması, yönetmenin, İlham Sami Çomak’ın çocukluğunda okulda Türkçe bilmediği için yaşadığı büyük mağduriyet karşısındaki duruşu ve tutumu gibi. Oyuncuların çalıp söyledikleri türkülerle müziğin oyunda güçlü bir biçimde kendisini hissettirmesi de yine bir tercih. Yönetmen Kemal Aydoğan bunu Çomak’ın anlatım dilinin müzikli olması ile açıklıyor.
Kitapla birlikte düşündüğümüzde insanın aklına şu da geliyor. İlhan Sami Çomak, oyunda kısa geçilen işkence sahnesinin kitaptaki bölümünde Filistin askısına alındığı anı anlatırken dahi araya espri katabiliyor. Delilsiz bir biçimde art arda müebbet hapis cezalarına çarptırılmış olan birinin, 28 yıldır kapatılmış olması gerçekliğine rağmen, bu kadar ‘Öfkesi alınmış’ dingin bir dil ile kendisini ifade etmesi eşine kolay rastlanılabilecek bir durum değil. Belki bu gerçeklik de yönetmenin müzikli anlatım tercihini etkilemiş olabilir.
İlk gösterimin heyecanı ile bazı dil sürçmeleri olsa da oyuncular genel olarak başarılıydı. Özellikle İlhan Çomak’ın çocukluğunun anlatıldığı bölümlerde sahnede çok iyi bir performans gördük.
Sahneye yansıyanın, -cezaevi yılları dışında-, Çomak’ın çocukluğu ve kısa İstanbul bölümü olması, 49 yaşındaki bir insanın hayatı açısından çok sarsıcıydı. 49 yılın 28 yılı hapiste geçince eldeki hayat gerçekliği de bu kadar oluyor.
Sahne tasarımı Bengi Günay’a, ışık tasarımı İrfan Varlı’ya ait olan oyunun animasyon ve afiş tasarımında ise Saeed Ensafi imzası var. İranlı Tasarımcı Saeed Ensafi oyunun ruhuna uygun olarak iyi bir iş çıkarmış.
İpek Özel’in bu oyunun ortaya çıkmasına giden süreçteki teşviki ve katkılarını da vurgulamadan geçmek olmaz.
Oyunun sonundaki vurguların, İlhan Sami Çomak’ın kendi sesinden sahneye taşınması da iyi bir sürpriz oldu:
“Nereden başlasam yine oraya geliyorum’ diyordu
Şiirin uç beyi İlhan Berk
Başladığım yerdeyim
Mahkemeler, hakimler değişti
Ama hükme asla dokunmadılar
Dönüp dönüp müebbetler alıyorum!”
Ayakta alkışlanan oyunun sonunda, Selahattin Demirtaş’ın cezaevinden gönderdiği mesaj da okundu.