12 Eylül 2022 04:22

Deniz İşçileri Platformu: Sermayeye karşı mülteci meselesinde dik durmalıyız

Kaptan Efecan Özcan ve Kaptan Ogün Şanlı ile mültecilerin ulusal ve uluslararası sularda yaşadıkları sorunları, bu sorunlar karşısında deniz işçilerinin mültecilerle kurduğu dayanışmayı konuştuk.

Arşiv | Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Deniz İPEK
Denizli

Ulusal veya uluslararası sularda birçok sorunlarla karşılaşan deniz işçileri özlük ve sosyal haklarının korunabilmesi, iş ve can güvenliklerinin sağlanabilmesi için kurdukları Deniz İşçileri Platformu üzerinden örgütleniyor. Deniz işçileri, kurdukları platformu “Emeğe dönük sosyal saldırılara karşı haklarını savunmak için oluşturdukları eşit ve yatay örgütlenen bir dayanışma ağı” olarak tarif ediyor. Bu, platformun tek amacı değil elbette. Özellikle Akdeniz’de mülteci teknelerinden gelen yardım çağrılarına yanıt vermek ve mültecilerle dayanışma ilişkisi kurmak mücadelenin bir parçası.

Platformda yer alan Kaptan Efecan Özcan ve Kaptan Ogün Şanlı ile mültecilerin ulusal ve uluslararası sularda yaşadıkları sorunları, bu sorunlar karşısında deniz işçilerinin mültecilerle kurduğu dayanışmayı konuştuk.

‘SÖZLEŞME HÜKÜMLERİ UYGULANMIYOR’

Uluslararası sözleşmeler mülteciler ve deniz işçileri için ne gibi hukuki sorumluluklar getiriyor?

Efecan Özcan: Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (BMDHS) kıyı devletlerinin yetkilerini belirliyor. BMDHS hükümleri uygulansa sahil güvenlik birimleri göçmenlerin sığınma başvurularını sorgulamakla ve eğer başvurusu yoksa bu başvuruları almakla yükümlüdür. Ancak Yunanistan, İtalya, İspanya gibi Avrupa ülkeleri sorumluluklarını yerine getirmek bir yana mülteci botlarını açığa iterek mültecileri ölüme terk ediyor.

Deniz işçilerinin hukuki sorumlulukları ise BMDHS’nin 98. maddesinde “Her devletin, kendi bayrağını taşıyan bir gemiden; denizde tehlike içerisinde bulunan her kişiye yardım etmesini ve imkanlar ölçüsünde kendisini tehlikeye sokmadan kurtarmaya gitmesini, talep edebilecektir” şeklinde ifade edilmiştir. Arama ve Kurtarma (SAR) sözleşmesinde kıyı devletlerin sorumluluk alanları belirlenmiştir. Göçmenlerin kurtarılmasını da kapsayan acil durumlarda kıyı devletleri, arama kurtarma ve yardımla yükümlüdür. Denizde Can Emniyeti Uluslararası Sözleşmesi de (SOLAS) gemi kaptanlarına bu yükümlülükleri anlatılmaktadır.

‘AKDENİZ MEZARLIK HALİNE GELİYOR’

Denizde kurtarılan ya da durdurulan kişilerin nerede karaya çıkarılacağına nasıl karar veriliyor?

Efecan Özcan: Tehlikede bulunan ve kurtarılan kişilerin sahile çıkarılacağı en uygun yerin belirlenmesi için arama ve kurtarma koordinasyon merkezleriyle iş birliği yapmak taraf devletlerin sorumluluğu olarak ifade edilmiş. Uluslararası sözleşme hükümleri net bir ifade sunmamakla beraber denizden kurtarılan insanların kesinlikle emniyetli bir yere çıkarılmasını ifade etmektedir. Pratikte egemen devletlerin bu kararlara uymadığını görmekteyiz. Zira Aegean Boat Report tarafından yayımlanan raporlara göre sığınma arayan göçmenlerin Ege’de sözleşmelere aykırı şekilde geri itmeye maruz kaldıklarını görmekteyiz. Bunun neticesinde de mülteci kapanında Akdeniz bir mezarlık haline gelmektedir.

‘DEVLETLER SORUMLULUKTAN KAÇIYOR’

Zakhintos açıklarındaki olayı nasıl yorumluyorsunuz? Kürt mültecilerin Ege Denizi’nde günlerce aç susuz bekletilmeleri gibi örneklerle karşılaştınız mı?

Ogün Şanlı: Göçmenlere saldırılar ya da görmezden gelmeler ilk değil. Yunan sahil güvenlik birimlerinin ateş açarak mülteci botlarını batırdığını, ABD’nin Meksika sınırına, Türkiye’nin Kobanê sınırına duvar örerek göçmenlere şiddet uyguladığını görüyoruz. Mülteciler için kanuna ihtiyaç duyulmaz. Denizcilerin de boğulan bir mülteciyi kurtarması için vicdanından daha değerli bir kanun olduğunu düşünmüyoruz. Nitekim mültecilerin emniyetli bir yere çıkarılması uluslararası hukuk ile belirlenmişken geri itme eylemi ile devletler sorumluluklarından dahi kaçmaktadır.

‘MÜLTECİLERİ SINIF KARDEŞLERİMİZ OLARAK GÖRÜYORUZ’

Mültecileri kurtarma amacıyla donatılmamış ticaret gemileriyle yapılan kurtarma operasyonları gemi mürettebatı ve mültecilerin hayatlarını riske atmıyor mu?

Efecan Özcan: Tabii bizim kurtarma için hazırlıklı durumumuz eksik olduğundan risk daha fazla. Ancak yine de kurtarma faaliyetinde bulunmak hem insanlık hem de uluslararası hukukun getirdiği sorumlulukların gereği. Deniz işçileri olarak mültecileri sınıf kardeşlerimiz olarak görüyoruz. Her sahada onların haklarının savunucuları olduğumuzu belirtiyoruz.

GÖÇÜN EN ÖNEMLİ NEDENLERİNDEN BİRİ EMPERYALİST SAVAŞLAR

Göçmenlere yönelik vahşi şiddet ve katliam görüntülerinin artma nedeni nedir?

Efecan Özcan: Tüm dünyada ve özellikle Avrupa’da aşırı sağ partiler geçmişin ırkçı ve faşist partilerinden farklı olduklarını göstermek için çaba göstermektedir. Farklı milliyet ve kültürlerin varlığını kabul etmesine karşın kendi ülkelerinde temel bir ortak kültür ve ulusun olması gerekliliğini vurgulamaktadır. Bu demagoji ile mültecileri hedef göstererek halka popülist bir şovenizm pompalanmakta ve bunun neticesinde de İspanya-Fas sınırında olduğu gibi vahşetler her geçen gün artmaktadır.

Sorunlardan biri de emperyalizmin yarattığı savaşlardır ve savaşlar her zaman göçmen doğuracaktır. Savaş çıkaran emperyalistler ülkesini karıştırdıkları insanların sorumluluklarını almaktan kaçamazlar. Savaş çığırtkanlığı sonucu ve etnokrasi kisvesi altında gelişen Neonazist akımlar güçlendiği müddetçe bu vahşet ve katliam görüntüleri artmaya devam edecek.

Sınır geçişleri de son günlerde artış gösteriyor bunun nedeni nedir?

Ogün Şanlı: 2010’da başlayan Arap Baharı, akabinde IŞİD saldırıları, Taliban’ın yönetimi ele geçirmesi gibi çatışma ve darbelerin yanı sıra, inanç sisteminin ve devlet yönetiminin sorgulanamaması, düşünce özgürlüğünün sınırlandırılması, kadın ve LGBTİ+ bireylerin idam gibi ağır cezalara çarptırılması, kimi muhalif çevrelerin ve devrimcilerin katledilmesi gibi birçok neden insanları göçe itmektedir. Göç için oluşan yollardan biri de Türkiye-Yunanistan sınırı. Bir yandan Yunanistan mültecilere geri itme uygularken diğer yandan Türkiye ise geri çekme uygulamaktadır. Geri çekmeler de geri itmeler kadar şiddetli olabilmektedir.

‘SORUNUN KÖKÜNE İNMELİ VE EMPERYALİZMLE MÜCADELE EDİLMELİ’

Göç yollarında yaşanan ölümler, şiddet ve kriminalize edilme emperyalistler eliyle normalleştiriliyor. Deniz işçileri ve sendikaları bu konuda ne düşünüyor? 

Ogün Şanlı: Son yıllarda Avrupa sınırlarında göçmenlere karşı sıkı önlemler alınmaktadır. Askeri yığılma ve şiddet göçün kriminalize edilmesine sebep oluyor. Devletler göç kadar aynı zamanda arama kurtarma (SAR) operasyonlarını da kriminalize ediyor: Örneğin İtalya tarafından onaylanan bir yönergede göçmenlere sağlanan yardımlar azalırken SAR eyleminde bulunan STK’ler de kriminalize edilmektedir. STK’lerin SAR operasyonları Avrupa limanlarında bekletilmekte, karaya çıkışlarda soruşturmalar açılmaktadır. Yargılanmak mürettebat için risk olsa da her şeye rağmen dayanışma ve direniş Akdeniz’de sürmeye devam ediyor. Zaman zaman dayanışma, direniş, arama ve kurtarma (SR SAR) operasyonlarında ticari gemilerde çalışan denizciler de yer alıyor. Söz konusu kapitalizmse devletler ticari gemilerin kurtardığı mültecileri daha hızlı karaya çıkarmaktadır.

Emperyalist güçlerin doymak bilmeyen kâr hırsı ve bu uğurda verdikleri savaşlar sürekli olarak belirli coğrafyalarda göçlere neden olmaktadır. Bu sebeple sorunun köküne inmek ve emperyalizmi var eden kapitalist sistemle mücadele edilmesi gerektiğini her alanda ifade etmekteyiz.

Türkiye siyasetinde de gördüğümüz kimi politikacıların mülteci düşmanı açıklamaları durdurulmalıdır. Egemenlere ve kapitalist sermayeye karşı mülteci meselesinde dik duruş göstererek nihai çözümün mülteci karşıtlığı değil, göçe sebep olan savaşların, açlığın ve iktidarların olduğu bir tokat gibi vurulmalıdır. Ek olarak, tüm insanların hareket özgürlüğü her ne pahasına olursa olsun sonuna kadar savunulmalıdır.

ÖNCEKİ HABER

EMEP'ten 12 Eylül açıklaması: Darbelere ve tek adam yönetimine karşı halk egemenliği!

SONRAKİ HABER

Arap Birliği neden Suriye’siz toplanıyor?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa