Arap Birliği neden Suriye’siz toplanıyor?
Arap basını, önümüzdeki 1-2 Kasım’da Cezayir’de yapılacak olan Arap Birliği zirvesinde Suriye’nin konumunu ve toplantıya katılmayacak olmasını tartışıyor.
Beşar Esad | Fotoğraf: kremlin.ru / Wikimedia Commons
Bugünlerde Arap basınında 1-2 Kasım’da Cezayir’de yapılacak olan Arap Birliği zirvesinde Suriye’nin konumu ve toplantıya katılmayacak olmasının yansımalarını içeren birçok analiz okumak mümkün.
2011’de patlak veren iç savaştan sonra Suriye’nin Arap Birliği üyeliği dondurulmuştu. Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecit Tebbun, yaklaşık son bir yıldır verdiği hemen bütün demeçlerde ülkesinde yapılacak olan zirvenin “Suriye’nin Arap Birliğine dönüş zirvesi” olacağını ifade ediyordu. Ancak Tebbun bu pozisyonundan geri adım atarak bu ısrarından vazgeçti ve zirvenin gerçekleşmesi için davet mektuplarını üye ülkelere gönderdi. Suriye de, Cezayir’i rahatlatmak için Dışişleri Bakanı Faysal Miktad’ın ağzından zirveye katılmayacağını ilan etti. Tebbun’un bu ani tutum değişikliğinin ve Mısır’ın bu güne kadar Suriye krizine genelde müdahil olmama tutumuna rağmen neden zirveye katılmama noktasında tutum belirlediğine bakabiliriz;
• Bugüne kadar Suriye krizine çok müdahil olmayan Mısır ve Ortadoğu’da bölgesel liderliğe oynayan Suudi Arabistan, Suriye’nin zirveye katılımını açıktan reddettiler. Hasan el Mısri, arabi21.com’da yayımlanan makalesinde bunu, “2254 sayılı BM kararı temelinde ülkenin siyasi bir çözüme ulaşmaması” olarak açıkladı.
• Mısır’ın Suriye’nin tekrar Birliğe katılmasına karşı net tutumu, bölgedeki diğer krizlerle ilişkilendiriliyor. Faslı Yazar Bilal al Talidi, Mısır’ın bu tutumunu Cezayir’in Nil suyunun kullanımı konusunda tarafsızlık politikasını terk ederek Etiyopya’nın yanında tavır almasına bağladı. Etiyopya’nın Nil üzerinde kurduğu el Nahda Barajı, hem Mısır’ı Hem de Sudan’ı susuz bırakabilir. Talidi, her biri ayrı boyutlara sahip olan “İran’ın bölgesel etkisinin (Yemen, Suriye, Irak, Lübnan, Tunus) genişlemesi, Irak siyasi krizini sona erdirmek için ara buluculuğun teşvik edilmesi, Libya dosyasının (Libya doğusunu destekleyen eksen ile Libyalı Batı destekçileri ekseni arasındaki savaşın) son bulması ve Mısır ile Sudan’ın Nil sularındaki hayati çıkarları için ortak Arap desteğinin sağlanması, Fas-Cezayir anlaşmazlığının sona erdirilmesi” için zirveye yatırım yapma çağrısında bulundu.
• Suudi Arabistan’a yakınlığıyla bilinen al Arab gazetesinden Sabir Belidi, Cezayir’in tutum değişikliğini Suriye kartının kullanışlı olmadığının farkına varmasına bağladı.
• Yine Suudi Arabistan’da haftalık yayınlanan Okaz dergisinden Rami Halife el Ali, Suriye’ye karşı alınan tutumu, ülkenin bölge için “güvenlik sorunu” haline gelmesi gerekçesine dayandırdı.
MISIR, SURİYE’NİN ARAP BİRLİĞİ’NE DÖNÜŞÜNÜ NEDEN REDDETTİ?
Hasan el MISRİ
arabi21.com
Cezayir’in Suriye rejimini Arap Birliği’ne iade etme çabaları, Suudi Arabistan ve Mısır’ın, Suriye’nin geri dönmeyi reddetmesi ve 2254 sayılı BM kararı temelinde ülkede siyasi bir çözüme ulaşmamasının ardından başarısızlıkla sonuçlandı. Cezayir Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, 1-2 Kasım’da Cezayir’in başkentinde yapılacak olan Cezayir zirvesine Suriye rejiminin davet edilmediğini doğruladı. Suriyeli siyasetçiler; rejimin Cezayir zirvesine katılmayacağının açıklanmasını, siyasi çözüme ulaşılmadan rejimin geri dönmesini reddeden Suudi-Mısır çabalarıyla ilişkilendirdi.
Suriye Ulusal Koalisyonunun siyasi organının bir üyesi olan Salim el Hatib, Arap Birliği’nin Arap dünyasının birliğini korumak ve herhangi bir dış tehdide karşı koymak için Arap ülkeleri arasındaki koordinasyonu artırmak ve tehditlere karşı durmak olan birincil bir hedef için kurulduğunu söyledi. Hem Mısır hem de Suudi Arabistan’ın Esad rejimini Arap Birliği’ne dönüşünü reddetmesinin, iki ülkenin rejimi Suriye devletinin bir temsilcisi olarak görmediği anlamına geldiğini düşündürüyor.
Buna karşılık, Anayasa Komitesi Üyesi Talid Saeb, Mısır’ın Suriye devriminin patlak vermesinden bu yana Suriye’de herhangi bir tarafın (rejim ve muhalefet) lehine hizalanmadan bir çözüm bulmaya istekli olduğuna dikkat çekti. Mısır’ın Suriye’yi Arap Birliği’nden bir devlet olarak çıkarmak için değil, Suriye rejiminin tekrar Arap kucaklaşmasına dönmesini engellemek için çalıştığını açıkladı.
“Kahire Platformu” Koordinatörü ve Anayasa Komitesi Üyesi Firas al Halidi, Mısır’ın Suriye’ye yönelik tutumunun istikrarlı olduğunu ve değişmediğini, BM’nin 2254 sayılı kararının kabul edilmesine bağlı olduğunu doğruladı. Buna karşılık, Cosur Araştırma Merkezi Araştırmacısı Wael Alwan, Mısır’ın Suriye rejiminin Arap Birliği’ne dönüşünü reddeden tutumuna yönelik iki yaklaşımdan bahsetti. Mısır’ın Arap görüşüne tamamıyla bağlı olduğunu ve rejimin Arap Birliği’ne dönüşüne ilişkin alınan herhangi bir kararda Arap mutabakatının varlığını gerektirdiğini ve ayrıca uluslararası toplumun görüş ve izlenimine bağlı olduğunu belirtti.
ARAP ZİRVESİ CEZAYİR’DE BAŞARILI OLACAK MI?
Bilal al TALİDİ
al Kuds al Arabi
Cezayir’deki Arap zirvesinin başarısının koşullarını kolaylaştırmak için son zamanlarda yoğun bir hareketlilik yaşanıyor. Cezayir hedefe ulaşmak için çabalıyor. Cezayir ile ilişkileri bazı gerginlikler veya anlaşmazlıklarla gölgelenen bir dizi Arap ülkesi, bazı pozisyonları tersine çevirmesi için Cezayir’e baskı yapmaya çalışıyor.
Cezayir’in zirvenin yeniden birleşme zirvesi olacağına dair söz verdiği Suriye’nin varlığına ve Şam’ın Arap kuluçka merkezine dönüşüne ilişkin ilk dosyada büyük bir taviz verdiği görülüyor. Cezayir kendini; Şam’ın varlığını bir tarafa, zirve toplantısının başarısızlığını diğer tarafa koyan kalın bir Arap duvarının önünde buldu. Bu durum, sorunu çözmek için Suriye diplomasisi ile koordine olmaya sevk etti. Şam, Arap zirvesine katılmama yönünde bir pozisyon aldı.
Arap dışişleri bakanlarının Kahire’deki toplantısında; zirvenin toplanmasını kolaylaştırmak için yapılan tüm çabaları yutmak üzere olan güçlü bir anlaşmazlık çıktı. Tunus ve Cezayir, sonuç bildirgesinde Arap-Japon ilişkileri bağlamında TICAD 8 zirvesine (Tokyo Afrika Kalkınma Konferansı, Tunus’ta 27 Ağustos’ta yapılmıştı) atıfta bulunan bir paragrafı dahil etmeye istekliydi. Ancak Fas’ın tepkisi sert oldu ve başta Körfez ülkeleri olmak üzere bir dizi Arap ülkesi tarafından desteklendi. Paragrafın tamamen kaldırılması kabul edilerek bu gerilim çözüldü.
Bu toplantıda ayrıca Arap zirvesi çağrısında gözlemlenen diplomatik normlara saygı gösterilmesiyle ilgili resmi bir sorun da çözüldü. Katılmaya davet etmek üzere Arap ülkelerine Cezayir elçileri gönderdi. Cezayir, Rabat ile diplomatik ilişkilerini kesmesine rağmen yüksek makamlara daveti iletmek üzere adalet bakanını Fas’a gönderme kararı aldı. Rabat’ın Cezayir ile de aynı şekilde ilgilenmesinin iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin geri dönüşü anlamına gelmediği ve bu elçiyi belirli bir bağlamda göndermişse kabulünün de aynı şekilde olacağı anlaşıldı.
Aslında Suriye dosyası ve bu protokol meseleleri anlaşmazlığı tek boyutu değil, çetrefilli meseleler mevcut. Arap Zirvesinin Cezayir’de toplanmasının çözüm olmadan kolay olmayacağı varsayılıyor. Ya da en azından Cezayir’den gelen güven verici sinyallerle, gerçekleşmesi için garantiler almadan.
Mısır-Cezayir ilişkileri, Nil suyunun kullanımı konusunda Etiyopya’nın yanında yer alması sebebiyle son dönemde gerginleşti. Daha önce açıkladığı pozisyon; Kahire ve Addis Ababa arasında ara buluculuk yapmaktı. Cezayir’in tutumunun değişmesi Batı Sahra konusunda Mısır-Fas yakınlaşmasına bir cevap olarak gelmişti.
Fas’ın desteklediği Mısır; özellikle Tunus’taki boğucu ekonomik kriz ve Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said için seçeneklerin darlığı nedeniyle Cezayir-Tunus yakınlaşmasına büyük şüpheyle bakıyor. Cezayir’in mali desteği karşılığında Tunus’ta güvenlik etkisinin genişlemesini kabul ettirme girişimini, Kahire, ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olarak görüyor ve Libya’daki hesaplarını da karıştırıyor. Fas, Tunus’un Sahra konusundaki tutumundaki dönüşümünü (Cumhurbaşkanı Kays Said’in ayrılıkçı Polisario Cephesinin liderini kabul etmesi), Tunus’un Rabat ile Sahra meselesine yönelik siyasi ideolojisindeki değişikliğin bir göstergesi olarak değerlendiriyor.
Körfez ülkeleri durumu yakından izliyor ve Cezayir’in bir yandan ulusal güvenliğini, diğer yandan geleneksel müttefiklerinin güvenliğini tehdit eden bir dizi pozisyonuna bakıyor. Cezayir-İran yakınlaşmasından ve bölgede (özellikle Tunus’ta) Hizbullah’ın güçlenmesinden duydukları rahatsızlığı gizlemiyorlar. Cezayir’in Polisario Cephesini destekleyen pozisyonunun aksine, bölgesel alanda cephenin eğitilmesinden de rahatsızlar. İran’ın bölgeye girişi; “Moritanya’nın güvenliğini tehdit eden ve Arap bölgesini Batı ve Doğu çatışmasına sokan, Fas ile diplomatik ilişkileri koparan ve Sahra’nın güneyindeki Sahel bölgesindeki stratejik güvenlik sistemini değiştirmek için” Rusya ile koordinasyonu Arap bölgesinde gerilimi daha da alevlendirebilir.
Zirvenin toplanması ve belki de başarısı konusunda çok iyimser olanlar, Rusya ile Batı arasındaki çatışma tırmanırken ve benzeri görülmemiş bir küresel enerji krizi hüküm sürerken, bu eşsiz uluslararası durumda Arap dünyasının önündeki birçok fırsata bakıyorlar. Rusya ile Kiev arasında Ankara’nın himayesinde yapılan anlaşmanın kırılganlığı ve Batı’nın gıda tedarikine hakim olması ve en çok ihtiyaç duyan ülkelere nakletmemesi nedeniyle dünya yeni bir gıda krizi bekliyor.
Rusya’nın enerji kaynakları arzına yönelik politikalarının yoğunlaştığı ve buna karşılık Rusya’nın enerji kaynaklarını yönlendirmek için bir seçenek olarak Doğu’yu, ardından Ortadoğu’yu tarafsız bir çevrede tutmak zorunda kaldığı bu uluslararası durum; Arap dünyası için eşi görülmemiş iki fırsat açtı. Arap gaz ve petrol ihraç eden ülkeleri Batı’nın enerji ihtiyacını karşılamak için en acil seçenek haline gelirken, Arap dünyası Moskova ile olan ilişkisi nedeniyle gıda arzı krizinden nispeten uzaklaştı. Bir müzakere blokuna dönüşme konusunda güçlü bir Arap ihtimalinin varlığına işaret eden bu iki fırsatın kullanılması, Arap ülkeleri arasındaki gerilim ve anlaşmazlığın giderilmesinden ve ortak Arap eyleminin doğru bir yola girmesinden başka bir şey gerektirmez. Bunlar, cesur kararlar almadan yanıtlaması zor olan zorluklardır.
CEZAYİR ZİRVESİNDEN SURİYE’NİN KARTINI DÜŞÜRMEK... BİR MAYINI SÖKMEK YA DA YERLEŞTİRMEK
Sabir BELİDİ
al Arap
Önümüzdeki kasım başında Cezayir’de yapılması beklenen Arap zirvesine giderken Suriye’yi bir mayın olarak görenler ile Suriye’nin Arap Birliği’ndeki yerine geri dönmeyeceği ani duyurusu konusunda çelişkili okumalar oldu. Kimileri onu gerçek bir mayın olarak gördü, ama patlamadan önce söküldü.
Cezayir’in, Suriye liderliğinin Arap Birliği’ne dönüşü meselesinin gündeme gelmeyeceğini açıklamasına şaşırdılar. Böylece zirvenin iptal edilmesi için salladıkları kart geri çekilmiş oldu.
Arap zirvesi, Cezayir’deki yeni otoritenin içeride ve bölgesel olarak popüler meşruiyet merdiveninde yeni noktalar elde etmek için üzerine bahse girdiği ve elde etmeye çalıştığı en önemli dayanak olmaya devam ediyor. Bu nedenle, onlara sadık medya ve siyasi kollar, Arap zirvelerinin ortak Arap eylemini harekete geçirme şansının çok zayıf olduğunu önceden bilmelerine rağmen, zirvenin başarılı olması gerekliliğini teşvik ediyor. Özellikle bölgedeki hızlı gelişmeler ve şu anda Cezayir ile Fas ve Tunus ile Fas arasında olduğu gibi derin farklılıklar ışığında.
Görünen o ki, bazı Araplarla ilişkilerinin soğukluğunu görmezden gelen Cezayir, söz konusu zirvenin yapılmasında ısrar ediyor. Cezayir ve Şam’daki iki siyasi rejim, benzerliklerinin ve Cezayir otoritesinin Beşar Esad rejimine verdiği desteğin, birincisinin ek kazanımlar elde etmek için rüyayı kullanmasına izin vermediğini fark etmiş olabilir.
Buna rağmen, Cezayir diplomasisi Arap zirvesini benimsemeye bağlılığını gösteriyor ve Fas Kralı Muhammed’e davet mesajını iletmek için yakında Rabat’a, muhtemelen Dışişleri Bakanı Ramtane Lamamra’yı göndermeyi planlıyor.
ARAP CEZAYİR ZİRVESİ NASIL BAŞARILI OLUR?
Rami Halife el ALİ
www.okaz.com.sa*
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecit Tebbun, geçtiğimiz yıl boyunca yaptığı açıklamalarda, kasım ayında Cezayir’de yapılması planlanan bir sonraki Arap zirvesinin Arap uzlaşı zirvesi olması gerektiğini vurguladı. O sırada kendisine Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın katılımı sorulmuştu ve o bunu memnuniyetle karşıladı. Bu konu Arap toplantılarının perde arkasında tartışmalara yol açtı.
Suriye, başta 2254 sayılı karar olmak üzere uluslararası kararlar doğrultusunda siyasi bir çözüme ulaşamamıştır. Suriye Devlet Başkanının iktidarda kaldığı düşünülürse, Suriye rejiminin kendisini muzaffer gördüğü doğrudur. Ama bu durum, devletle cumhurbaşkanını birleştiren yüzeysel bir vizyondur. Ancak gerçekte Suriye devleti korkunç bir bozulma vaziyetinde. Suriye dört ülke tarafından, ABD, Rusya, İran ve Türkiye tarafından işgal edilmiş durumda. Suriye rejimi artık askeri ve hatta siyasi karar verici değil. Suriye bölünmüş, parçalanmış ve lime lime olmuş durumda.
Daha da kötüsü, Arap devletleri ve Arap ulusal güvenliği için bir tehdit platformu haline geldi. Kendi topraklarında, Suriye liderliğinin emrine uymayan milisler inşa edildi. Hepsinin değilse de Arap ülkelerinin çoğunun Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşüne hazır ve hevesli olduğuna inanıyoruz. Ama hiçbir Suriye, Arap ulusal güvenliğinin bir parçası olan Suriye değil. Dış güçlere bağımlı olmayan, güvenli ve istikrarlı bir Suriye, her an patlamaya hazır bir yanardağın kraterinde oturan bir Suriye değil. Şimdiki an, çatışmaya geri dönme fırsatını bekleyen sahte barış anıdır. Çünkü nedenleri küllerin altındadır ve bu krizi kökünden çözmeden yoğunlaşmaya devam edecektir. Suriye’de on iki yıllık kan dökülmesinde yaşananlar; bir oturum, bir davet ve bir konuşma ile aşılabilecek gelip geçici bir olay olarak kabul edilemez.
Arap dünyasının yeniden bir araya gelmesi, farklılıkların üstesinden gelmesi ve tehlikelere her zamankinden daha fazla bakması gerekiyor. Ancak bu, sorunları halının altına süpürerek yapılmayacaktır. Aksine, tehlikeler karmaşık ve karmaşık olduğu ve ortak bir Arap vizyonu gerektirdiği için onlarla yüzleşerek ve el Ula zirvesinin ve ardından gelen sayısız Arap toplantılarının böyle bir toplantı için zemin hazırladığına inanıyoruz. Terörizm aramızda duruyor, toplumsal barışı baltalamak için fırsat bekliyor. Birçok Arap ülkesi karmaşık siyasi krizlerden geçiyor ve Arap gıda güvenliği tehdit altında. Ayrıca Arap-Arap ilişkileri de iyi durumda değil. Batı Sahra krizinden Irak’taki infilak edebilecek duruma, Nil su krizi, Libya’daki çatışma, Yemen, Suriye ve Lübnan’daki durum ve bölgesel müdahaleler, özellikle İran müdahalesi; Bütün bu tehlikeler ortak Arap eylemini hak ediyor. Cezayirli ev sahibinin Arap ülkeleri arasında ortak üsler ve alanlar inşa etmek için çalışılmasını hak ediyor. Arap zirvesini başarılı kılmanın yolu budur.
* Suudi Arabistan’da yayımlanan haftalık dergi