Eğitim Sen: Herkes eğitim hakkından eşit koşullarda, parasız olarak yararlanabilmeli
Eğitim Sen'in "2022-2023 Eğitim Öğretim Yılı Başında Eğitimin ve Okulların Durumu" raporunda mevcut sistem sebebiyle çocukların mutlu ve umutlu olamadığı vurgulandı.
Fotoğraf: Arife Karakum/AA
Eğitim Sen, "2022-2023 Eğitim Öğretim Yılı Başında Eğitimin ve Okulların Durumu" raporunu kamuoyuyla paylaştı. Eğitim sisteminin, çocuklar ve gençler için okurken mutlu, gelecekleri için umutlu olacakları bir eğitim ortamı sunmaktan çok uzak olduğuna dikkat çeken Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, “Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, her adımın paralı hale geldiği bir eğitim sisteminde öğrencilerin, velilerin ve eğitim emekçilerinin taleplerini gerçekleştirmenin tek yolu, herkesin eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanmasının sağlanmasıdır” dedi.
Yapılan açıklamada konuşan Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul, 2022-2023 eğitim öğretim yılının, yıllar içinde birikerek büyüyen sorunlarının gölgesinde açıldığını belirtti. Haziran 2022 itibariyle Türkiye’de örgün eğitimde 19 milyon 155 bin 571 öğrenci bulunduğunu kaydeden Kurul, “ 2021 yılında 1 milyon 452 bin 331 öğrencinin açık öğretimde okuduğu dikkate alındığında, her geçen yıl daha fazla öğrencinin örgün eğitim dışına çıkmak zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Eğitim kademelerine göre okullaşma oranlarına bakıldığında eğitimde 4+4+4 düzenlemesi sonrasında örgün eğitim 12 yıla çıkarılmasına rağmen, okullaşma oranları açısından hedeflerin çok gerisinde kalındığı görülmektedir. Okullaşma oranları açısından son dokuz yılın en dikkat çekici özelliği ilkokulda okullaşma oranının yüzde 98.86’dan yüzde 93.16’ya düşmesi, ortaokulda okullaşma oranının yüzde 93.09’dan yüzde 89,84’e gerilemesidir. Bölgesel eşitsizlikleri ve cinsiyetler arası eşitsizlikleri okullaşma oranlarındaki değişim üzerinden daha net görmek mümkündür. Okullaşma oranları dikkate alındığında özellikle okulöncesi ve ilkokul açısından Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Orta ve Doğu Karadeniz illerinin önemli bir bölümü Türkiye ortalamasının altındadır” dedi.
Yıllardır okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri giderilmediği; kalabalık sınıflar, ikili öğretim ve taşımalı eğitim sorunu 2022/23 eğitim öğretim yılı başında da varlığını sürdürdüğünü ifade eden Kurul, “Türkiye’nin eğitim sistemi, yıllardır benimsenen piyasa merkezli, rekabetçi ve sınav merkezli eğitim politikaları sonucunda tam bir sorun yumağı haline gelmiştir. Türkiye’de okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri, en temel işlevlerini yerine getiremez durumdadır. Bu durum kaçınılmaz olarak eğitimin niteliğini de olumsuz etkilemektedir. Okullarda, özellikle eğitimde 4+4+4 düzenlemesine geçilmesinin ardından sınıfsal bölünmeler geçmişe oranla çok daha net bir şekilde yaşanmaya başlamıştır. Okullarda aidat veren sınıf, aidat vermeyen sınıf ayrımları yapılmakta, aidat veren öğrenciler fiziksel olarak daha temiz ve daha donanımlı sınıflarda okurken, aidat vermeyen öğrenciler daha az donanımlı sınıflarda ve sağlıksız koşullarda eğitim görmeye zorlanmaktadır” dedi.
"EĞİTİMDE SINIFSAL EŞİTSİZLİKLER GİDEREK DERİNLEŞTİ"
Türkiye’de bulunan okul çağındaki 1 milyonu aşkın Suriyeli mülteci çocuktan 640 bini okula kayıtlı olduğunu aktaran Kurul, “Ancak, Milli Eğitim Bakanlığı’na göre halen 400 bini aşkın sayıda çocuk okula gitmemektedir ve bu durum söz konusu çocukları, ayrımcılığa, şiddete ve istismara açık hale getirmektedir. Mevcut eğitim sistemi okulda ve toplumsal yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, öğrenci ve velilerin müşteri olarak görülmesini hedeflerken, eğitim sistemi içindeki sınıfsal eşitsizlikler giderek derinleşmektedir. Aynı okul içinde sınıflar, aynı bölgede okullar ve farklı bölgelerdeki okullar sürekli birbirleriyle rekabet içine sokulmuş durumdadır” diye konuştu.
EĞİTİM GİDERLERİ ASGARİ ÜCRETİN YARISINDAN FAZLA!
Devlet okullarına ihtiyaç kadar ödenek ayrılmamasının, kaçınılmaz olarak öğrenci velilerinin eğitimin finansmanına doğrudan katılımını beraberinde getirdiğine dikkat çeken Kurul şöyle konuştu: “Başta ‘gönüllü bağış’ adı altında toplanan kayıt parası olmak üzere, hemen her okulda çok sayıda kalemde para toplanarak eğitim harcamaları büyük ölçüde velilerin sırtına yıkılmaktadır. Ülkemizde halkın büyük bölümünün asgari ücret ya da asgari ücrete yakın bir ücretle çalıştığı dikkate alındığında velilerin öğrencilerin zorunlu ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanacağı, özellikle birden fazla çocuğu okula gidecek olan dar gelirli velilerin zorunlu ihtiyaçları dahi karşılamasının mümkün olmadığı görülmektedir. Eğitim Sen Antalya Şubesi kentin daha çok asgari ücretli çalışanlarının yaşadığı Kepez İlçesinin bazı mahallelerindeki kırtasiyelerden edindiği bilgilerle ilkokula, ortaokula ve liseye başlayan bir öğrencinin okula başlamak için gerekli olan zorunlu ihtiyaçların velilere maliyetini çıkarmıştır. İlkokul 1. Sınıfa başlayacak bir öğrenci için zorunlu ihtiyaçlara 2.840 TL, ortaokula başlayacak bir öğrenci için zorunlu ihtiyaçlara 3.180 TL ve liseye başlayacak bir öğrenci için zorunlu ihtiyaçlara 3.270 TL ödemek durumundadır. Okul hazırlıklarında velilerin en önemli gider kalemini kırtasiye harcamaları oluşturmaktadır. Bir yıl önce ilkokula başlayan bir öğrenci için en ucuz zincir marketlerde 234 TL’ye alınan kırtasiye malzemeleri bugün en az 3 kat artışla 710 TL’ye alınabilmektedir. Eğitim-öğretimin hukuken parasız olduğu temel eğitimde velilerin ceplerinden yapmak zorunda kaldığı eğitim harcamaları her geçen yıl artmakta, veliler çocuklarını kimi zaman borçlanarak, kimi zaman bankalardan ‘eğitim kredisi’ çekerek, kimi zaman da gıda harcamalarından kısarak okutmak zorunda bırakılmaktadır.”
"ACİL ÜCRETSİZ OKUL BESLENME PROGRAMI YAPILMALI"
En önemli sorunlardan birisinin de öğrencilerin okullardaki beslenme sorunu olduğuna vurgu yapan Kurul Türkiye’de çok sayıda öğrenci okula kahvaltı yapmadan gittiğini, birçok öğrencinin okulda yemek yemeden günü tamamladığı ve eve döndüğünü aktardı. Çocuklar için beslenmenin önemli olduğu koşullarda bir litre kutu sütün 20 lira, bir yumurtanın 2 buçuk lira, en uygun yerlerde bir kilo kıymanın fiyatı 120 lirayı aştığını söyleyen Kurul, “Bu koşullarda çocuklarına her gün ayrı bir beslenme çantası hazırlamak durumunda kalan aileler eti, sütü, meyveyi, kuruyemişi geçelim, peyniri, zeytini bile alamaz hale gelmiştir. Sağlıklı beslenme alışkanlığının çocukların sadece büyüme ve gelişiminde değil, okul başarısı üzerinde de son derece etkili olduğu bilinmektedir. Yetersiz ve dengesiz beslenen öğrencilerin dikkat süreleri kısalmakta, algılamaları azalmakta, zaman zaman öğrenme güçlüğü ve davranış bozuklukları gelişebilmekte ve benzeri nedenlerden dolayı okul başarıları düşebilmektedir. Türkiye, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunda ilk sırada. Okula aç giden çocuk sayısı artarken, acil ücretsiz okul beslenme programı çağrısı yapılmaktadır. Özellikle ekonomik krizle birlikte hızlı artan yoksullaşma, öncelikle en hassas durumdaki çocukları etkilemiştir. Türkiye’de bugün her 5 çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır. Bu noktada yapılacak en acil eylem, bir an önce okullarda kamunun öğle yemeği hizmeti sunmasıdır.”
EĞİTİMDE DİNSELLEŞME PRATİKLERİ ARTIYOR
Eğitimin hem içerik, hem de biçimsel olarak dini kural ve referanslara göre biçimlendirme uygulamalarının son yıllarda daha da arttığını söyleyen Kurul, “Eğitim müfredatına bilim dışı müdahaleler, felsefe-bilim derslerinin azaltılması, okulda mescit uygulaması, zihinsel engelli çocuklara zorunlu din dersi getirilmesi, okul öncesi ve ilkokul öğrencilerinin camilere götürülmesi, din eğitiminin fiilen okul öncesine hatta kreşlere kadar indirilmesi vb. gibi uygulamalar eğitimin dinselleştirilmesi açısından öne çıkan uygulamalar olarak dikkat çekmektedir. Büyük bölümü Diyanet’e ve dini derneklere bağlı ‘toplum temelli kurum’ olarak bilinen ve 4-5 yaş okul öncesi çağdaki çocukları hedefleyen kursların ve bu kurslara giden öğrenci sayısının arttırılması adeta bir devlet politikası haline getirilmiştir. 2020/’21 eğitim öğretim yılında ‘Toplum Temelli Kurum’ 2 bin 252, öğrenci sayısı 50 bin 220 iken, Haziran 2022 itibariyle kurum sayısı iki kattan fazla artarak 4 bin 651’e öğrenci sayısı ise 2,5 kat artışla 127 bin 258’e çıkarılmıştır. MEB’in geçmişte eğitimin dinselleştirilmesi hedefiyle Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli dini vakıf ve derneklerle ortak yürüttüğü projeler ve imzalanan ‘işbirliği’ protokolleri, okulları çeşitli cemaat, tarikat ve dini grupların etkinlik ve faaliyet alanı haline getirmiştir. ” diye konuştu.
ÖĞRENCİLERİN ANA SORUNU BARINMA
Çok sayıda öğrencinin ev kiraları ve yurt fiyatlarının yüksekliği nedeniyle eğitimine ara vermek zorunda kaldığına dikkat çeken Kurul, “Ailesinin yaşadığı il dışında üniversiteye giren asgari ücretli ya da ortalama gelire sahip bir ailenin çocukları için barınma sorunu bütün sorunların önüne geçmiş durumdadır. 2022 Temmuz ayından itibaren asgari ücrete yüzde 29,3 ara zam yapılmış olmasına rağmen, Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarına yüzde 80’e varan oranlarda zam yapılması, bu yurtlarda kalan öğrencilere yapılmış büyük bir haksızlık olmuştur. Özel yurtların en az üçte biri tarikat ve cemaatlere ait ya da onların denetimindedir. Bu yurtlarda geçtiğimiz dönemde pek çok olay yaşanmış, çocuklar taciz ve tecavüze uğramış, kimisi yaşadığı baskıya dayanamayarak intihar etmiştir. Öğrencilerin barınma sorununu çözmek için yeni yurtlar yaptırmak, mevcut öğrenci yurtlarının fiziki ve altyapı koşullarını iyileştirmek için kaynak ayırmayan iktidar, yıllardır arka bahçesi olarak gördüğü tarikat-cemaat yurtları söz konusu olduğunda kamu kaynaklarını kullanmaktan geri durmamaktadır. Bu yurtlarda kalan öğrencilerin tarikat mensubu hocalar eşliğinde dini etkinliklere ve sohbetlere katılmasının zorunlu olduğu bilinmektedir” dedi.
20 YILDA 20 BİN KÖY OKULU KAPANDI
Son 20 yıl içinde 20 bin 245 köy okulunun kapatıldığını söyleyen Kurul, “ Yıllardır kapalı kalan ve büyük bölümü çürüyen, harabeye dönüşen köy okullarının 2022-2023 eğitim-öğretim yılına hazır hale getirilmesi için gerekli hazırlıklar yapılmamış, bütçeden yeteri kadar kaynak ayrılmamıştır. Köy okullarının yeniden açılması için gerekli altyapı hazırlıklarını yapması için nasıl bir planlama yapıldığı ve ne kadar kaynak ayırdığı konusunda hiçbir somut bilgiye ulaşılamamaktadır. Açılacak köy okullarında öğretmen ve yardımcı personel istihdamı konusunda kadrolu ve güvenceli istihdam politikalarının benimsenmesi önemlidir. Eğitim öğretimin düzenliliği ve sürekliliği açısından köy okulları başta olmak üzere, hiçbir eğitim kurumunda geçici ya da güvencesiz istihdamdan kesinlikle uzak durulmalıdır” dedi.
"ÖĞRETMENLERE GÜVENCELİ İSTİHDAM SAĞLANMALI"
15 Temmuz 2016 sonrasında tek bir kadrolu öğretmen ataması yapılmamış, o tarihten sonra yapılan bütün atamalarda öğretmenler sözleşmeli olarak atandığını ifade eden Kurul, Sözleşmeli, ücretli ya da başka bir ad altında yapılan öğretmenlik uygulamalarının tamamına son verilmelidir. Ancak yıllardır fiilen uygulanan ücretli öğretmenlik gerçekliği önümüzdeki temel sorunlardan birisi olması nedeniyle eşit işe eşit ücret hakkının ve tüm özlük mesleki hakların bütün öğretmenler için uygulanması gerekmektedir. Kamu hizmetlerinin sürekliliği, düzenliliği ve halka daha nitelikli olarak sunulması için eğitimde her türlü güvencesiz istihdam uygulamasından derhal vazgeçilmeli, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu kalıcı olarak çözülerek herkese kadrolu ve güvenceli istihdam sağlanmalıdır” diye konuştu.
"EŞİT, PARASIZ VE NİTELİKLİ EĞİTİM OLANAKLARI SAĞLANMALI"
Tüm öğrenciler için eşit, parasız ve nitelikli eğitim olanakları sağlamanın devletin ve özelde Milli Eğitim Bakanlığı'nın sorumluluğunda olduğunu altını çizen Kurul şöyle konuştu: “Özelleştirmeyi destekleme politikalarına son verilmeli, bütçeden en büyük pay eğitime ayrılmalıdır. Bilimsellik eğitimin olmazsa olmazıdır. Bilimin, sanatın, sporun iç içe olduğu, öğrencilerin ilgi ve yetenekleri doğrultusunda kendini özgürce ifade edebildiği laik ve bilimsel eğitim politikaları hayata geçirilmelidir. Anadilinde eğitim, eğitim biliminin en temel ilkelerinden birisidir.Türkiye’nin eğitim sistemi, çocuklar ve gençler için okurken mutlu, gelecekleri için umutlu olacakları bir eğitim ortamı sunmaktan çok uzaktır. Her yıl katlanarak artan ve kalıcı çözüm beklenen eğitim sorunlarıyla başlayan yeni eğitim yılı öncesinde ne öğrencilerin, ne velilerin, ne de eğitim emekçilerinin beklentilerinin karşılandığını söylemek mümkündür. Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, her adımın paralı hale geldiği bir eğitim sisteminde öğrencilerin, velilerin ve eğitim emekçilerinin taleplerini gerçekleştirmenin tek yolu, herkesin eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanmasının sağlanmasıdır. Ancak bu temel koşulun sağlanması için eğitim harcamalarının devlet tarafından karşılanması yeterli değildir. Okullarda verilen eğitimin içerik bakımından dini değil, bilimsel esaslara dayalı olması, eğitimin demokratik bir yapıda örgütlenmesi, gerçek anlamda laik, özgürlükçü ve herkesin kendi anadilinde eğitim görebildiği bir yapıda olması gerekmektedir.” (Ankara/EVRENSEL)