Monarşi bir pembe dizi mi?
“1953 senesinde taç giyme töreni canlı yayımlanan ilk hükümdar olan II. Elizabeth o andan itibaren bir medya ögesi olmaya başladı… "
Fotoğraf: DHA
Kyra MENGEŞ
70 yıl boyunca tahtta kalan İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth 96 yaşında yaşamını yitirirken bu olayı kimileri büyük bir matem havasıyla karşıladı.
Bunda çarpık birçok yön var kuşkusuz, başında da monarşi kavramının ne olduğunun unutuluşu geliyor. En az 7 bin yıldır Tanrı’nın verdiğine inanılan, hükümdarlardan çocuklarına geçen hakimiyet hakkının ne olduğu, bu “gösteri çağı”nda unutuluyor. Adına saltanat desek, Türkiye üzerinden baksak karşı çıkacağını bildiğimiz insanların bile bu “İngiliz monarşisi” övgüsünde bunun bir payı var.
Tabii II. Elizabeth’in ölümü, Britanya İmparatorluğu’nun yüzyıllardır yanlarında taşıdıkları soykırım, ırkçılık ve kolonyalizm miraslarının tekrardan hatırlanmasını da sağladı.
İmparatorluğun Afrika, Asya ve Karayip uluslarında yarattığı kolonyalizmle monarşisini zenginleştirmesi, British Museum’un çaldığı eserler, kraliyet ailesinin mücevherlerinin nasıl da yağmalanarak elde edildiği tekrardan birer eleştiri konusu haline geldi. Bu tahtın sadece sembolik bir figür olduğuna inananlar aslında tahtın beraberinde birçok acıyı da getirdiğini görmeye başladı.
“Üzerinde güneş batmayan ülke” olmanın kaç katliama, sömürüye, köleleştirmeye işaret ettiğini bir anlığına kenara bıraksak bile, İngiltere’de yaşanan ekonomik sorunlarda kemer sıkan tarafın her zaman halk olduğu gerçeği yine önümüzde duruyor.
Ipsos’un 2021 yılı sonunda gerçekleştirdiği araştırmada her beş Britanyalıdan üçünün Britanya’nın monarşi yönetim modelinde kalmasını tercih ettiğini görüyoruz (yüzde 60). Bu oran hâlâ yüksek olsa bile 2016 yılında yapılan araştırmaya göre yüzde 16 azalmış durumda. Britanyalıların yüzde 82’si ise II. Elizabeth’in hükümdar olarak işini yapma şeklinden memnun.
Peki ırkçılığa karşı olan, sömürü düzeninden bıkmış, ekonomik adaletsizliklerden yılmış insanlar nasıl oluyor da monarşiyi sevimli bir pembe dizi gibi takip ediyor? Cümleler neden “ … Ama Kraliçe’yi seviyorum” diyerek bitiyor?
ESKİ DÜNYANIN YENİ ‘INFLUENCER’LARI
Tüm bu haksızlıklar ve doğuştan gelen adaletsizliklerden bahsederken medyanın bize göstermeyi tercih ettiği şey ise bambaşka. 1953 senesinde taç giyme töreni canlı yayımlanan ilk hükümdar olan II. Elizabeth o andan itibaren bir medya ögesi olmaya başladı.
Eski dünyanın yeni influencerları (fenomenleri de diyebiliriz) olma yolunda ilerlemeleri çok da eski değil, 1997’de kraliyet ailesinin ilk web sitesi açıldı, 2007’de kraliyet ailesinin ilk YouTube kanalı açıldı. Fakat kraliyet ailesine dair medyada sürekli bir içeriğin olması onlar hakkında her şeyin bilindiği anlamına gelmiyor. Bu da medyada her zaman bir şeyin olmasından fakat hiçbir zaman tamamen detaylı bir bilginin olmamasından gelen bir merakı tetikliyor.
Modern çağ influencerlarının yarattığı takip etme, örnek alma, hayatından haberdar olma içgüdüsü burada da aynı şekilde çalışıyor. Kate Middleton hangi gelinliği giydi? Düğünde hangi detaylar öne çıktı? Hangi yemekler ikram edildi? Böylece insanlar kraliyet ailesi üyelerinin hayatlarını birer dizi karakteriymişçesine izleyerek kendi dertlerini bir kenara bırakıp onların hayatlarına özenmeye, sonra da onlara sevinmeye ya da üzülmeye başladı.
Psikolog Dr. Frank Farley bu durumu insanların hayatlarını ünlü medya figürleri aracılığı ile yaşamasına bağlıyor. Yani insanlar toplumda elde edemediği statüyü bu insanları takip ederek gerçekleştiriyor gibi hissediyor. Farley, bu davranış modelini parasosyal davranış olarak tanımlıyor ve birinin herhangi anlamlı bir etkileşime girmeden bir kişiye tek taraflı olarak bağlandığı ilişki olarak tanımlıyor.
GOOGLE, SÖYLE BANA, KRALİYET AİLESİ BU AKŞAM NE YİYOR?
Kraliyet ailesi fan kulübü üyesi olmak elbette ki yoksulluğu ve dezavantajlılığı ortadan kaldırmıyor. Kaldı ki bir cazibe noktası gibi gösterilen “küçük lüksler” bile bir servete mal oluyor, bu hayat tarzının getirisi ise halkın yoksullaşması anlamına geliyor. Fakat insanların kraliyet ailesi ile ilgili internette özel hayatlarının en ince ayrıntısına kadar aramalar yaptıklarını görüyoruz. Tuvalet kelimesi yerine ne kullanıyorlar? Nasıl banyo yapıyorlar? Neden ayrı yataklarda yatıyorlar? Ne yiyorlar?
Kraliyet ailesi nasıl oldu da kolektif bilince sızarak, monarşinin yüzyıllardır halkın omzuna yüklediği yükü görmezden getirecek seviyede bir sevgi yarattı? Yapılan bazı röportajlara baktığımızda insanların, kraliyet ailesinin Britanya’nın “Geleneklerini temsil ettiği” ve “Hayır işleri yaptığı” için sevdiğini görebiliyoruz. Burjuvazinin de pek sevdiği şekilde, sömürünün bir imaj çalışmasıyla görmezden gelinmesini sağlamak için yapılan pazarlama faaliyetleri yani işin özü.
Hal böyle olunca, bu kadar yüksek mevkide konumlanan bu aileden birisi gündelik hayatımızda yapacağımız bir davranışı sergilediğinde ise bu çok içten ve samimi bulunuyor. Örnek mi, kraliçenin bir çocuğun başını okşaması aniden onu çok sevimli ve sempatik bir hale getirebiliyor.
Bir de “Gider yarattığı kadar yarattıkları turizm ile gelir kaynağı oluşturduklarını savunan insanlar” da var. Halbuki seyahat edilen kaleler ve saraylar, içlerinde yaşayan bir kraliyet ailesi üyesi olmasa dahi turistik bir değer taşıyor.
KRALİÇENİN EN TATLI ANLARI, ENTER…
Pek çok kişi monarşinin bir yönetim biçimi olduğunu unutup bunu popüler kültürün bir parçası olarak görüyor. Bu kraliyet ailesinin bizzat tercih ettiği, hatta kendileri açısından “iyi” yönettiği bir süreç.
Ancak her şeye rağmen monarşinin geleceğini Britanya’nın kaderi belirleyecek gibi duruyor. Kraliyet ailesinin sahip olduğu ve ortalama bir Britanyalı için mevcut olmayan muafiyet alanları, dünya ekonomisinin kötü gidişatının doğurduğu sıkıntılar ile hangi noktaya kadar katlanılabilir olacak göreceğiz.
Günün sonunda yeni kral III. Charles için işler yeni başlarken II. Elizabeth devri medya hafızalarına “Kraliçe’nin en tatlı anları” videoları ile işlenmiş şekilde kapanıyor.