Beyazıt’tan Saraçhane’ye mücadele büyüyor!
Bir tarafta yemek hakkımız için direnen biz öğrenciler, öbür tarafta sabah akşam yorulmak bilmeksizin çalıştıkları belediyeden emeğinin karşılığını isteyen işçiler…

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel
Ulaş TÜRKOĞLU
İstanbul Üniversitesi
Geçtiğimiz haftalarda su, elektrik ve doğalgaza yapılan zamlar üzerine birçok üniversitede olduğu gibi İstanbul Üniversitesi yemekhane öğün fiyatlarına zam yapıldı. Yapılan %71’lik zam sonrası 2020 yemekhane eylemlerinden edindiğimiz örneklerle beraber kimisi hâlâ aramızda olan arkadaşlarımızla beraber tartışmalar sürdürdük, eylemlerde bir araya geldik. Yapılan zammı protesto amaçlı basın açıklaması için buluştuğumuz gün, aynı zamanda hakları için direnen İBB Ağaç A.Ş. işçilerini ziyaret ettik. Bir tarafta yemek hakkımız için direnen bizler, öbür tarafta sabah akşam yorulmak bilmeksizin çalıştıkları belediyeden emeğinin karşılığını isteyen işçiler… Halaylar, sohbetler ve müzik etrafında bir araya gelirken belki de alakasız gözüken iki farklı kurumda, hem de bir tarafta vaatleri ve söylemleriyle mevcut iktidarın ve onun temsilcilerinin karşısında bulunduğunu çizen bir belediye varken, bizleri bir araya getiren şeyin ne olduğunu tartıştık.
SORUN KARAR ALMA MEKANİZMLARINA DAHİL EDİLMEYİŞİMİZ
Her defasında övündüğü tarihi kapısı ve kampüsün merkezinde bulunan şaşaalı rektörlük binasının ardında bize reva görülen, birçoğu çalışmayan havalandırma sistemiyle teneke yemekhaneler. Her tarafı inşaatlarla kaplı okulumuzda bir araya gelemiyoruz, hatta Hukuk Fakültesi öğrencileri iki yıldır süren fakülte inşaatları nedeniyle derslerine bile girmekte zorlanıyorlar. İBB’de çalışan işçiler ise yıllar boyu çalışmalarına rağmen derinleşen krizle beraber düşük ücretler ve sözleşmesiz çalışmaya mecbur bırakılmış. Bir taraftan “100 günde 100 proje” yapmakla ya da aynı anda en çok metro inşa etmekle övünen bir belediyenin bütün İstanbul halkı için hizmet söylemini her defasında kullanmasına karşın kendi bünyesindeki işçileri böylesine şartlarda çalışmaya zorlaması siyasetin gerçekten kişiler ve onların niyetleri etrafında dönüp dönmediği sorusunu akla getiriyor. TBMM’de yapılan yıllık bütçe görüşmeleri; gireceğimiz sınıflardan yiyeceğimiz yemeğe ve hastanede göreceğimiz tedaviye kadar her türlü hakkımızı ve yaşamımızı bu denli etkilerken herhangi bir şekilde karar verici mekanizmalarda bulunmamamız, işin boyutunu sadece kötü niyetli yönetici veya yönetimden çıkartıyor. Ülke yönetiminin en yüksek mecralarından başlayan bu durum, yaşadığımız kentlerdeki belediyelerin yapacağı harcamalardan okuduğumuz okula en küçük karar alıcı organa kadar bizim bulunmamamız, yaşadığımız artan ekonomik krizdeyken bir taraftan her türlü temel yaşam giderlerine zam yapılırken bir taraftan patronlara ve şirketlere her türlü desteğin kamu bütçesinden verilmesi siyaset ve ekonomi yönetiminin birbirinden ayrılamayacağının gösteren örnekler.
Aynısı bizim okulumuz için de küçük ölçekte geçerli denebilir. Rektörlüğün kayyum rektör olması bir yana kendi temsilcilik mekanizmalarımızda bile herhangi bir söz hakkımızın olamaması ve hâlihazırda işletmelerin işlettiği yemekhanelerimizde bütçenin öğrenci yararına değil de işletmenin kâr etmesi üzerine ayrılması, İstanbul Üniversitesinde yaşanan sürecin ülkedeki toplam yönetim sürecinden ayrılmadığını gösteriyor. Benzer şekilde kamu kaynaklarının kullanımı konusunda aylar öncesinde toplu taşıma ücretlerine yapılan zam sonrası bugün işçilerin maaşına zam yapılmadığını görünce o zamların nereye gittiğini düşünüyoruz.
YAN YANA SESİMİZ DAHA GÜR, SÖZÜMÜZ DAHA GÜÇLÜ
İş bırakma eylemlerini ziyaret ettiğimiz Ağaç A.Ş. işçileri bütün bu koşullara rağmen bizi büyük bir coşkuyla karşıladılar. Sloganlar her seferinde daha da güçlü atıldı, alkış ve ıslıkların arasında hem işçilerin hem de bizim açıklamalarımız birleşmenin, ortak talepler etrafında bir araya gelmenin önemini anlattı. Eylemin birlikte örgütlenme biçimi, sınırlı sayı nedeniyle herkesin birbirinin hakkını gözeterek yemek dağıtması, öğrenim gördüğümüz sınıflardan çalıştığımız iş yerlerine kadar her alanda bireysel çıkarı toplu çıkarın önüne koymaya itilmeye ve arkadaşlarımızla rekabet etmeye zorlanırken başka bir seçeneğin olduğunu bir kez daha gösterdi. Haklarımız adına direnmenin ve mücadele etmenin bizleri birleştiren, bireysel çıkarımızı toplu çıkarlarımızla birleştirdiğimizde ne kadar güçlü olabileceğimizi görmemizi sağlayan bir örnek oldu. Her geçen gün özelleştirilen eğitim, ucuz yemekhane hakkımızda bile özel eğitim kurumlarıyla ücret farklarını karşılaştırmamıza yol açıyor, başta teknik üniversitelere olmak üzere kariyer ve ARGE merkezleri okullara sermayenin ve kâr ilişkisinin gün geçtikçe daha da ileriden girmesine sebebiyet veriyor, bizleri de öğrenci olarak görmek istemeyenlerin de müşteri olarak davranmasının yolunu açıyor. Bu koşullarda sermaye yemek hakkımızdan dahi kâr etmeye çalışıp bizi sömürmeye devam ederken bize birlikte mücadele etmekten başka bir seçenek kalmıyor.
Evrensel'i Takip Et