15 Eylül 2022 11:09

Güney Kutbunun yeniden keşfinin hüzünlü hikâyesi

Robert Falcon Scott Güney Kutbu’nu keşfederek kendinin ve ülkesinin adını tarih sayfalarına yazdırmak arzusuyla yanıp tutuşan birçok maceracıdan biridir.

Ernest Henry Shackleton, Kaptan Robert Falcon Scott ve Dr. Edward Adrian Wilson İngiliz Ulusal Antarktika Keşif Gezisi'nde, 2 Kasım 1902

Halis Ulaş
Halis Ulaş

Dünyanın haritalanarak atlaslarda gördüğümüz son halini alması yüzyıllar hatta binyıllar almıştır. On beşinci yüzyıla kadar dünyanın bilinen ya da keşfedilen yerlerinin kayıt altına alınması yani haritalanması adeta bir bilgisayar oyununu çağrıştırmaktadır. Nasıl bilgisayarda oynanan bir strateji oyununda keşfedilmeyen ya da fethedilmeyen bölgeler karanlıksa ve o karanlık bölgeler keşfedildikçe aydınlanmaya başlarsa, dünya haritaları da tıpkı bilgisayar oyununda olduğu gibi kâşiflerin bilinmeyen toprakları keşfettiği ölçüde aydınlanmıştır. Peki ya keşfedilmeden kalan kara parçaları ya da denizler? İşte o kara parçalarının ya da denizlerin üzerine eski dünya haritalarında “terra ingocnita” ya da “mare ingocnita” yazılmaktaydı. Yani bilinmeyen toprak ya da deniz parçası yani keşfedilmeyi bekleyen gizemli karanlıklar.

XV. yüzyılın ilk yarısında başlayan coğrafi keşifler çağı ile haritaların karanlık bölgeleri adım adım aydınlanmaya ve haritadaki yerini almaya başladı. XX. yüzyıla geldiğimizde dünyada “terra ingocnita” olarak tanımlanan iki bölge kalır. Bu iki bölge dünyanın omurgasını oluşturan eksenin üst ve alt ucudur. Yani Kuzey Kutbu ile Güney Kutbudur. 1909 yılında Frederick Cook ve Robert Peary’nin Kuzey Kutbuna ulaştıklarını iddia etmeleri ile dünyada bir insan tarafından ayak basılmamış tek bölge kalmıştır. Güney Kutbu.

Robert Falcon Scott Güney Kutbu’nu keşfederek kendinin ve ülkesinin adını tarih sayfalarına yazdırmak arzusuyla yanıp tutuşan birçok maceracıdan biridir. Scott 1901-1904 yılları arasında gerçekleştirilen Antartika’nın keşif serüvenine katılmış ve merkezinde Güney Kutbu’nun “0” noktası olan anafora o zamanlar yakalanmış ve yıllar ilerledikçe anaforun merkezine gittikçe artan hızla çekilmiştir.      

Scott 1 Haziran 1910 tarihinde “Terra Nova” adlı gemi ile İngiltere'den ayrıldığında ardında endişeli bir eş ve yeni doğmuş bir erkek çocuk bırakmıştır. Yanına ise 30 kişilik keşif heyetini; etinden, sütünden ve derisinden yararlanmak üzere çokça canlı hayvanı; araştırmalar için binlerce alet edevat ve kitabı; bolca yiyeceği, ısınmak ve buzullardan su eritmek için parafin sandıklarını almıştır.     

“Terra Nova” demir aldıktan yedi ay sonra, Ocak 1911’de Antartika’nın sonsuz buzullarının kıyısında demirlemiş bir gemi gibi duran Ross Adasına ulaşır. Gemidekiler adanın batı ucunda yer alan Evans Burnu'nda kışlamak için bir ev yapar ve kışlarken de bilimsel gözlemlerde bulunmak için hazırlıklarını tamamlar.

Kutbun kışı bitmek bilmez. Kış uzadıkça Scott ve arkadaşlarının içi içine sığmaz. Binlerce ve binlerce yıldır üzerine ayak basılmamış ve bu nedenle de haritaların karanlığında kalmış bu buzul parçasını keşfedecek olmanın heyecanı uykularından eder keşif grubunu. Nihayet kutup kışının bitip güneşin boy gösterdiği 1911 yılının Kasım ayının ilk günlerinde ekip keşif heyecanı ile yola düşer.

Güneş kendini gösterse de kutup kutuptur işte. Kar, kış, kıyamet öyle kolay yol vermez. Ama keşfin heyecanı ne kar dinler ne de kıyamet. Ekip her iki günde bir dönüş yolunda can evleri olacak depolarını kurarak ilerlemeye devam eder. Bu depolara kuru giysi, yiyecek ve yakıt görevi görecek parafin dolu sandıklar bırakılır.

Aradan neredeyse iki ay geçmiştir. Keşif ekibi yeni yılın arifesinde 30 Aralık 1911 günü 87. enleme ulaşır. İşte bu noktada bir karar verilmesi gerekmektedir. Çünkü sadece beş kişinin Güney Kutbunun “0” noktasına yani 90. enleme gitmesi kararlaştırılır. Scott’un yanına dört kişiyi seçmesi gerekmektedir. Scott yanına güçlü olduklarını bildiği Bowers, Oates, Wilson ve Evans’ı alarak bilinmez hedefe doğru yolculuğa devam eder.

Scott 16 Ocak günü anı defterine; “Mutluluktan uçuyoruz” yazar. Çünkü Ross Adasından yola çıkmalarının üzerinden 76 gün geçmiştir ve hedefe sadece bir günlük uzaklıktadırlar. Bu beş azimli insan 17 Ocak 1912 günü o gizemli, o karanlık, o bembeyaz buzul parçasını bir an önce görebilme sabırsızlığı ile sevinç içinde koşar adım ilerlerler. Ancak içlerinden birinin gözündeki sevinç yerini kararsız bir tedirginliğe bırakır. Çünkü Bowers’ın gözleri, sonsuz beyaz körlüğünün ortasındaki küçük kara bir noktada sabitlenir.

Tedirginlik bulaşıcıdır. Çok geçmeden Bowers’ın gözündeki kaygı diğer dört ekip arkadaşına da bulaşır. Hem de öyle gelip geçici bir kararsızlıkla değil; adeta demir atmışçasına… Beş çift göz aynı siyah noktaya bakmaktadır. Bu bir bayraktır, yani kendilerinden önce birilerinin dünyanın son “terra ingocnita”sına ayak bastığının kanıtıdır.

Evet, Norveçli Roald Amundsen neredeyse Scott ve ekibi aynı tarihlerde “Fram” adlı gemisiyle Norveç’ten demir almış ve Scott ve ekibinden yaklaşık 1 ay önce yani 14 Aralık 1911 günü Güney Kutbu’na ulaşmayı başarmışlardır. Amundsen Güney Kutbuna Scott ve arkadaşlarından önce ayak basmakla kalmayıp kendisinden sonra buraya ayak basacak olanlara Norveç Kralı Hakon'a ulaştırılmasını rica ettiği bir mektup da bırakmıştır.

Binlerce ve binlerce yıldan beri hiçbir insanın ayak basmayı beceremediği bu buzul parçası dünya tarihi için sadece bir an sayılabilecek 34 gün gibi kısacık bir zaman diliminde yeniden keşfedilmiştir. Ancak Scott ve arkadaşları ikinciydiler. Scott’un bu anda yaşadığı hüzün ve hayal kırıklığı anı defterine not ettiği bir soru ve sorusuna verdiği yanıtla ete kemiğe bürünür.  "Bütün çabalar, katlanılan bunca sıkıntılar, bütün işkenceler ne içindi? Şu anda sona ermiş düşler için."

1 Haziran 1910 günü İngiltere’den ayrıldıkları günden beri heyecanlarına heyecan katan keşif merakı, kutbun soğuğunda bedenlerini diri tutan umut yerini hayal kırıklığı ve umutsuzluğa bırakmıştır. Scott anı defterine kalbinin derinliklerinde duyduğu kaygıyı dile getirerek şunları yazar: "Dönüş yolu gözümü korkutuyor."

Evet, dönüş yolu korkutucudur. Hatta korkutucu olmanın da ötesinde, dehşet vericidir. Çünkü bir yandan kutbun soğuğu bedenlerini dondururken bir yandan da hayal kırıklığı içlerini kurutmuştur. Üstüne bir de Scott’un gerekli olan yiyecek miktarını yanlış hesaplamış olması ve parafin sandıklarının mühürlenmemiş olması nedeniyle yakıtlarının uçup gitmesi eklenince açlık ve donma bir ihtimal olmaktan çıkıp aralarına her an canlarını alacak bir düşman askeri gibi sızmıştır.

Evans ekipteki en güçlü kişi olmasına karşın dönüş yolunun daha başlarında arkada kalmaya başlar. Ekibin hızını kesen Evans kıvrana kıvrana korkunç ağrılar çekmeye başlar. Sonrasında tuhaf davranışlar göstermeye başlayan Evans 17 Şubat gecesi ölür. Evans C vitamini eksikliğine bağlı skorbütten mi, yoksa yaşadığı korkunç ağrılardan çıldırarak mı ölmüştür bilinmez.  

Scott ve ekibi kendilerine dönüş yolunda can evi olması amacıyla kurdukları depolara 2 günde bir ulaşırlar ulaşmasına ancak ne yeterli yiyecek ne de yeterli yakıt bulabilirler. Soğuk gecenin ardından umutlarını ve güçlerini tükete tükete yollarına devam etmeye çalışırlar. Ancak istedikleri hızla ilerleyemezler çünkü Oates’in ayakları donmuştur. 2 Mart’ta zor bela ulaştıkları depoda yine hayal kırıklığı yaşarlar. Çünkü ne yakıtları yeter ne de yiyecekleri.    

Durumu gittikçe kötüleşen Oates'in yürüyebilmesi olanaksızlaşmış, arkadaşlarına yardımdan çok, yük olmaya başlamıştır. Hepsi durumun farkındadır ama hangi söz derman olur ki böyle bir duruma. Sükût ağır bir sır gibi hepsinin dilindedir. Oates arkadaşlarına bir sonraki depoya gitmek istemediğini ve kendisini uyku tulumunda bırakmalarını söyler. Oates'in bu önerisinin kendilerini ne kadar rahatlatacağını, işlerini ne kadar kolaylaştıracağını hepsi bilse de bu öneriyi şiddetle geri çevirirler.

Oates donmuş bacakları ile geceleyecekleri kamp yerine kadar sürüne sürüne gider ve arkadaşlarıyla birlikte sabaha kadar uyur. Uyandıklarında müthiş bir kar fırtınası ile karşılarlar. Oates birden ayağa kalkar ve arkadaşlarına, "Ben biraz dışarıya çıkmak istiyorum, belki bir süre dolaşırım" der. Bu dolaşmanın ne anlama geldiğini elbette hepsi bilir. Bilirler bilmesine ancak Oates’i bundan alıkoymak için hiçbiri girişimde bulunamaz. Oates çıkar gider ve bir daha dönmez. Sükût ağır bir küfür olup Scott, Bowers ve Wilson’ın gözlerinde donup kalır.

Scott, Bowers ve Wilson bir sonraki depoya 20 kilometre kala geceyi geçirdikleri çadırda mahsur kalırlar. Kutup rüzgârı onları esir alıyor. Ne yiyecek ekmekleri ne de ısınacak yakıtları vardır. Ellerinde sadece her şeyi kolaylaştıracak kişi başı onar adet morfinleri var.

Scott morfinlerini içmeden önce donmuş parmakları ile bütün sevdiklerine, ekip arkadaşlarının eşlerine ve ailelerine ölümünün hemen öncesinde mektuplar yazar. Her ne kadar bu mektuplar geride bırakılan dostlara yazılmış olsa da aslında bütün insanlığa seslenir.

Scott ölüm anında bile verdiği karardan pişmanlık duymadığını, aksine verdiği kararla övündüğünü yazar defterine. Anı defterindeki son tarih 29 Mart 1912’dir. Muhtemelen parmakları donup kalem tutamayıncaya kadar yazmıştır Scott.

Scott geride bıraktıkları ile ilgilenilmesini vasiyet ettikten sonra titreyen donmuş parmakları ile son isteğini yazar "Bu anı defterini eşime gönderin!". Muhtemelen sonrasında bulabildiği son güç ile "eşime" sözcüğünü çizer ve üzerine “Dul karıma” yazar.

Keşif ekibinden arkada kalan üyeleri arkadaşlarının bulunduğu çadıra ancak 12 Kasım 1912 günü ulaşır. Çadırda ölürken bile Wilson'a kardeşçe sarılmış Scott'u, Bowers’ı, Scott’un yazdığı mektupları, anı defterini ve Amundsen’in Norveç Kralı Hakon'a ulaştırılmak üzere yazdığı mektubu bulurlar.

Merakın, azmin, direncin, umudun, hüznün, hayal kırıklığının ve umutsuzluğun simgesidir o çadır. Bugün o çadırın bulunduğu yerde insanlık tarihinin en hüzünlü keşif serüveninin nişanesi olarak siyah bir haç beyaz sonsuzluğun içerisinde gururla yükselmektedir. 

Meraklısına not: Robert Falcon Scott ve ekibinin Güney Kutbunu keşif serüveni ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için Stefan Zweig’ın İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar kitabından, Bilim Genç makalesinden ve buradan ulaşabilirsiniz. 

Scott, Bowers, Oates, Wilson ve Evans cesaretleri ve azimleri sebebiyle Britanya’da ulusal kahraman ilan edilmiştir. Keşif yolculuğundan sağ dönenler madalyalarla ve terfilerle onurlandırılmıştır. Ayrıca 1956 yılında Amerika Birleşik Devletleri tarafından Güney Kutbunda kurulan bilimsel araştırma istasyonuna Amundsen ve Scott’un isimleri birlikte verilmiştir.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI