16 Eylül 2022 06:42

Doç. Dr. Cangül Örnek: Aday tartışmaları bu süreçten azade değil!

Siyaset Bilimci Doç. Dr. Cangül Örnek: Artık aday belirleme sürecinde son dönemece girilirken sermayenin, devletin çeşitli unsurlarının ve hatta bazı dini grupların dahil olduğu bu mücadele sertleşti.

Fotoğraf: DHA (Arşiv)

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Seçim atmosferine girildikçe iktidar bloku karalama kampanyasının da, algı yönetiminin de dozunu bir nebze artırıyor. Cumhur İttfakının öne sürdüğü tezlerin halkta ne kadar karşılığının olduğu tartışmalı olsa da, iktidar bildiği yoldan siyaset yürütmeye devam edecek gibi duruyor. Algı yönetimi, gerilim, kriz yaratma…

 İktidarın köpürttüğü tartışmalar, seçimlerin gün geçtikçe yaklaşması, 6’lı masada her ne kadar ‘sorun olmadığı’na dönük söylemleri getirse de, var olan farklı eğilimler düne oranla daha çok gün yüzüne çıkmış durumda. Masadaki bu gerilimin ana sebeplerinden biri de hâlâ bir adayın ortaya çıkmamış olması denilebilir.

Siyaset Bilimci, Doç. Dr. Cangül Örnek’e hem iktidar blokunun seçimlere giderken yürüttüğü stratejiyi hem de 6’lı masayı sorduk. Örnek, bugün sermaye, devlet unsurları ve dini gruplar içindeki mücadelenin epey sertleştiğine dikkat çekiyor. Adaylık tartışmasının da bu ‘kavga’dan kaynaklandığını vurguluyor.

İktidar bloku 6’lı masayı yıpratmak isterken, “HDP’nin masanın 7 ayağı olduğu”nu söylüyor.  Bir kulis haber yayımlandı, ‘FETÖ’nün de 8. ayağı olduğu” yönünde propaganda yapılması istediği ifade ediliyor. Seçime giderken, iktidar nasıl bir strateji izliyor? Bu stratejinin halkta bir karşılığı olur mu? 

İktidarın muhalefeti karalama kampanyası yeni değil. Bir süredir konuşuyoruz bunları. Ancak iktidarın muhalefete yönelik FETÖ suçlamasının toplumsal bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Mesele inandırıcı olup olmaması değil. İnsanların siyasal tercihlerini birinci derecede etkileyen bir konu değil bu. Hatta toplumda belli oranda bir “15 Temmuz” bıkkınlığı bile oluşmuş olabilir. Diğer taraftan HDP’nin masanın bir diğer ayağı olduğu iddiası, Türkiye’de milliyetçiliğin gücü düşünüldüğünde muhakkak ki bir karşılık buluyordur. Buna rağmen, bu derece ağır bir ekonomik kriz yaşanırken kara-propaganda bir yere kadar etkili olur. Bu nedenle iktidar bir yandan muhalefete yüklenirken diğer yandan günü kurtarmaya yönelik popülizmle halk arasındaki desteğini yükseltmeye çalışıyor. Bunları tamamlayan bir diğer politika ise, ekonomiyi ne pahasına olursa olsun sıcak tutmak. Yani büyümenin azalması, ekonomik faaliyetlerin yavaşlama eğilimi göstermesi seçime gidilirken AKP iktidarı için en büyük korku senaryosu. Bu hafta ilan edilen sosyal konut projesi tam buraya oturuyor. Devlet kaynakları müteahhitlere aktarılarak ekonomide çarkların dönmesi sağlanırken alt sınıflara hitap eden popülist bir araç geliştirilmiş oluyor. Bir yandan da devlet bankalarına kredi musluğunu açtırarak tırmandırdıkları konut fiyatlarına karşı yine devlet kaynaklarını çarçur ederek mücadele edeceklerini iddia ediyorlar. Tam AKP işi bir kampanya.

KILIÇDAROĞLU’NU İSTEMEYENLER HAREKETE GEÇTİ

  “HDP’ye bakanlık verilir” tezi, epey yürüyen bir tartışma. 6’lı masada gerilim de yarattı. Özellikli bu tartışmanın İyi Parti cephesinde krize dönüştüğünü izliyoruz. Nasıl bir sınav veriyor masa?

6’lı masada bir süredir alttan alta süren gerilim nihayet su yüzüne çıktı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığı kesinleştikçe başından beri ona karşı alternatif isimleri öne sürmeye çalışanlar açık biçimde harekete geçtiler. Kılıçdaroğlu’nun etnik ve mezhep kimliğini devlet yönetimini emanet etmek için güvenilir bulmayanlar “has sağcı” isimlerin adaylığı için bastırıyorlar. Bunlardan Ekrem İmamoğlu özellikle sermaye tarafından destekleniyor. Mansur Yavaş ise klasik bir sağcı milliyetçi kadro. Çok konuşmadığı için anlaşılmasa da AKP çizgisinden çok uzak bir isim değil. Kemal Kılıçdaroğlu da sağcı bir siyasetçi. Ancak hem kimliği nedeniyle tercih edilmiyor hem de yakınındaki kadrolar egemen çevrelere güven vermiyor. Artık aday belirleme sürecinde son dönemece girilirken sermayenin, devletin çeşitli unsurlarının ve hatta bazı dini grupların dahil olduğu bu mücadele sertleşti. Ardı ardına İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri ile ilgili yolsuzluk ve kayırma iddialarının ortaya atılması tesadüf değil. Öte yandan yine aynı süreçte “HDP’ye bakanlık” gibi beklenmeyen bir çıkışın gelmesi de tesadüf değil. Bu kavga ne yazık ki sağın içinden sağcı cumhurbaşkanı adayı beğenme mücadelesi. Kılıçdaroğlu biraz da kendisini bu bahsettiğim kesimlere beğendirmek için halkçı denebilecek hiçbir çıkış yapmamaya özen gösterdi. Halbuki çok basit: Ekonomik krizin ve yoksulluğun derinleştiği dönemlerde sağcı siyasetçiler öyle düşünmeseler bile göstermelik olarak solun argümanlarını kullanırlar. Ama Kılıçdaroğlu bu çizgiye bilinçli olarak yaklaşmıyor.

MASADA SALTANATÇILAR AĞIR BASIYOR

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in söylemleri üzerinden de neredeyse Padişah Vahdettin’i övmeyen suç işlemiş olacak. Bu da sanırım bir gerilim oluşturdu...

Ben bunun halk açısından bir anlam ifade ettiğini düşünmüyorum. Konuşmayı hedef alanlar bir anda birbirine benzeyen argümanlarla bir sosyal medya saldırısı örgütlediler. Halbuki bu örgütlü saldırı yapılmasa halkın Soyer’in konuşmasını didikleyeceği yoktu. Öte yandan ne kadar büyütülürse büyütülsün oturup Vahdettin’e ‘hain’ dendi diye kendine dert edecek bir halk olduğunu düşünmüyorum. Belki küçük bir kesim böyledir. Seçime gidilirken birçok konuda bu tür gerginlikler yaratmaya çalışacaklar çünkü en iyi bildikleri şey bu. Yine bunu yaptılar. Ama bence önemli olan nokta şu: Bu sırada cumhuriyetçilere bir kez daha ideolojik anlamda geri adım attırmaya çalıştılar. Yalnız bu kez gördük ki özellikle CHP’ye yakın kesimlerde bu konuda geri adım atmaya karşı bir direniş var.  Öte yandan yine gördük ki masanın diğer ayakları, başta İyi Parti olmak üzere cumhuriyet ve halk egemenliği fikrinden epey uzaklar. Milliyetçiler 1970’lerden beri Osmanlıcı ve devletçi. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti devletini savunsalar da ne cumhuriyetçiliğe ne de halk egemenliğine zannedilen kadar düşkünler. Masanın gerisi de AKP çizgisinden kadroların kurduğu partiler olduğuna göre masada saltanatçılar sayı olarak ağır basıyor.  

Muhalefetin cumhurbaşkanı aday ismini açıklamaması, yine muhalefette gerilime neden olan tartışmalarla birlikte düşünüldüğünde güvensizlik durumu yarattığı değerlendirilmesi yapılıyor. Katılır mısınız?

6’lı masa cumhurbaşkanı adaylığına gelene kadar pek çok konuda sorunlu zaten. AKP’nin gündelik hayata doğrudan müdahale eden festival, konser, alkol yasakları gibi baskıcı uygulamalarına karşı olmayan olan en az 2-3 parti orada, kadın haklarına açıkça karşı çıkan Saadet Partisi orada, ekonomik reçete olarak ücretlileri ve alt gelir gruplarını yoksullaştıracak kemer sıkma politikalarından ötesini sunamayacak olanlar orada. Her biri birer yargılanma nedeni olan özelleştirmeleri yapanlar, dış politika açılımlarını geliştirenler yine orada. Masa bu açılardan düşünüldüğünde korkunç bir tablo sunuyor.

Aday belirleme tartışmasına gelince, aday bir kez belirlendiğinde eğer bu arada ittifak içinde büyük bir çatlak ortaya çıkmazsa bu tartışmalar unutulur. Türkiye’de bundan birkaç ay önce Kılıçdaroğlu’nun adaylığını en kötü senaryo olarak görenler bugün en iyi adayın Kılıçdaroğlu olacağını söyleyebiliyorsa, bugünkü tartışmalar da unutulur. Zaten bugünkü liderlik mücadelesinin ilkesel bir tarafı yok. Öyle olunca bugünkü alevli tartışmalar, eğer bir isim üzerinde masa devrilmeden uzlaşabilirlerse unutulur. Seçmen de unutur.

AKP’YE DÖNÜŞLER OLSA DA BİR EĞİLİME İŞARET ETMEZ

AKP’nin altı ay önce sahadaki durumuyla altı ay sonraki durumunun değiştiğine dair tezler öne sürülüyor. Erdoğan'a sunulan raporlarda  da küskünlerinin geri dönüş yaptığı iddia ediliyor. Sizin bir gözleminiz var mı?

Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi koşullar düşünüldüğünde AKP bence iyi idare ediyor. Herhangi başka bir parti çoktan erimişti. Yine de küskünlerin dönüş yaptığı iddiası pek inandırıcı değil. Partiye geri dönen isimler olmuştur ama bu bence bir eğilime işaret etmez. Şu anda eğilim, seçim sonrası oluşabilecek yeni duruma uyum sağlamak için kendine bir hareket alanı yaratmak. Ama kazanacağından emin oldukları an AKP’ye koşarak katılırlar.

 

 

 

 

ÖNCEKİ HABER

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri arkalarını 418'inci kez rektörlük binasına döndü

SONRAKİ HABER

Prof. Dr. Tuna Tuğcu hakkında üç ay daha Boğaziçi'den uzaklaştırma kararı verildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa