Yazar Tarhan Gürhan: Karanlıkta taneler pek görünmez, fakat bu film yarı karanlık
Yazar Tarhan Gürhan ile "Karanlığın Taneleri" adlı kitap ve kitaba konu olan “Paramparça Aşklar Köpekler” filmine dair konuştuk.
Tarhan Gürhan | Fotoğraf: Julide Okkalı
İsmail AFACAN
İstanbul
Karanlığın Taneleri isimli derleme geçtiğimiz aylarda okuruyla buluştu. Yazar Tarhan Gürhan tarafından hazırlanan kitapta Meksikalı Yönetmen Gonzalez Inarritu’nun “Paramparça Aşklar Köpekler” filmi masaya yatırılıyor. Kitabın içinde yazarlar, şairler, yönetmenler, senaristler, akademisyenler, felsefeciler, romancılar ve müzik yazarlarının film hakkındaki görüşleri yer alıyor.
Tarhan Gürhan ile Karanlığın Taneleri’ni ve kitaba konu olan “Paramparça Aşklar Köpekler”e dair konuştuk. Film için “Ölmeden önce yapılan acılı bir otopsi gibi” benzetmesi yapan Gürhan, “Karanlıkta taneler pek görünmez, fakat bu film yarı karanlık. Gördüklerimiz kadar görmediklerimiz, göstermedikleri var. Toplumsal sınıf farklılıklarını da gözünüze sokmayan bir doğallıkla vermiş” dedi.
Kitaba dair bilgi verir misiniz? Okur nasıl bir derlemeyle karşılaşacak?
Kitabın içinde yazarlar, şairler, yönetmenler, senaristler, akademisyenler, felsefeciler, romancılar, müzik yazarlarının film hakkındaki görüşleri var. Filmin etrafını sarmanın en güzel yolu böyle bir çeşitliliktir diye düşündüğüm için bu kadroyu oluşturdum. Filmler üzerinden böyle derlemeler çok sık yapılmıyor. Ancak kült film olmuşlara bu olanak veriliyor. O da hepsine değil. 20 yıldır kafamda gezdirdiğim bu kitabın hayalini sonunda arkadaşlarıma açtım ve Karanlığın Taneleri çıktı ortaya. Hayalbaz arkadaşlarımı anmadan geçmeyeyim, emekleri büyük: Makbule Aras Eivazi, Sinem Cezayirli, Beril Azizoğlu, Enis Akın, Asuman Susam, Esme Aras, Hayati Bâki, Hüseyin Alemdar, Bâki Ayhan T, Yaşar Sökmensüer, Fatih Atila, Ali Datlı, Cengis Asiltürk, Haydar Ergülen, Hakan Günday, Pembe Behçetoğulları, Kurtuluş Özyazıcı.
"UNUTAMADIM, DEFALARCA SEYRETTİM"
“Paramparça Aşklar Köpekler” filmi üzerine bir derleme hazırlama fikri nasıl ortaya çıktı?
Sorunuza cevap vermeden önce sinemanın içinden biri olarak şunu söylemem lazım. İlk sinema yazımı bundan 34 yıl önce, arkadaşlarımla çıkardığımız 25. Kare Sinema dergisinde 19 yaşında yayımladım. O günden bugüne sinema üzerine yazarak düşünüyorum. Daha sonra sinemanın farklı yerlerinde yönetmen asistanı, senaryo asistanı, kısa filmci olarak çalıştım. Sinema üzerine yazılarımı farklı farklı dergilerde sürdürdüm. Bu filmi 21 yıl önce Ankara Kızılırmak Sinemasında 16.45 seansında izledim ilk defa. Çıkar çıkmaz 19.00 seansına bilet alıp tekrar izledim. Bu durum çok enderdir bende. Dövüş Kulübü’nde de böyle olmuştu. Yıllarca sinema yazarları bir kitap yaparlar diye bekledim. Unutamadım, defalarca seyrettim. Sarhoşken seyrettim, ayıkken seyrettim, aşıkken seyrettim, yazarken seyrettim, köpek gezdirirken seyrettim… Kısacası filmdeki karakterlerin her hallerinde seyrettim. Çok acayip bir süreç oldu ve sonunda kitap yapmaya karar verdim. Önce tek başıma bir kitap yazacaktım. Sonra farklı yorum ve görüşlerle daha geniş, daha çözümleyici, daha açımlayıcı bir kitap olacağını düşündüm. h2o Yayınları’na bir kez de buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Türk sineması yine bir “darboğaz”dan geçiyor. Bakmayın siz üretilen film sayılarına… Sayılar pek bir şey ifade etmiyor. Sinema yayımcılığımız da alçak sürünmede… İnsanlar filmi seyrediyor, ama kitabını pek almıyor. Bu devirde sinema yayımcılığı yapmak delilik. H2o’yu bu deliliği ve cesareti için kutlarım.
Kitabın ismi “Karanlığın Taneleri”… “Paramparça Aşklar Köpekler” filmindeki karanlığın tanelerini nasıl sıralarsınız?
Aslında karanlıkta taneler pek görünmez, fakat bu film yarı karanlık. Gördüklerimiz kadar görmediklerimiz, göstermedikleri var. Toplumsal sınıf farklılıklarını da gözünüze sokmayan bir doğallıkla vermiş. Bir tane mutlu insan yok. Herkes yaşamak için öldürmek zorunda gibi… Köpekler ölmemek için öldürüyor. Tetikçi para karşılığında öldürüyor. Zengin kardeş ağabeyini öldürtmek için tetikçi tutuyor vs. Ağabeyinin eşine aşık bir kardeş, köpekleri bahis üzerinden dövüştüren insanlar, karısını aldatan bir reklamcı, geçirdiği trafik kazasıyla intihara kadar giden genç kadın manken, eski gerilla ve bugünün tetikçisi, ağabeyini öldürtmek isteyen bir iş adamı, perişan köpekler, aldatışlar, hırsızlık, alkol, kırık dökük, yıkık hayatlar… Bunlar hep karanlığın taneleri işte. İşin tuhafı bu olaylar tekrar edecek gibi görünüyor. Suç toplumun damarlarına yayılmış bir kere. Bu film Meksika’nın gittikçe kararan dibini anlatıyor. Karanlığın taneleri, tekerrür ederek kendi dibinin röntgenini çekiyor bizim için. Bu film pelikül değil röntgen filmi adeta.
"FİLMLER BİTER, OTOPSİLER BAKİ"
“Paramparça Aşklar Köpekler” için “Ölmeden önce yapılan acılı bir otopsi gibi” benzetmesi yapıyorsunuz. Bu otopsiden bahseder misiniz biraz?
Bahsettiğiniz cümle kitaba bir “editör notu” yazdığımda çıktı geldi. Biliyoruz ki otopsiler ölülere yapılır. Önümüzde akan film birçok ölüyü barındıran ama canlı bir film. Bu kitapla filmin otopsisini yaptığımızı düşündüm hep. Yani film bitmişti ve yeniden seyredilene kadar da bitik kalacaktı. Bizzat filmin kendisinde gizli aslında sorunuz. Filmler biter, otopsiler baki…
“Paramparça Aşklar Köpekler” filminin Gonzalez Inarritu’nun “Ölüm Üçlemesi”ndeki yerini nasıl anlatırsınız?
Filmi ilk izlediğimde “ölüm üçlemesi” bitmemişti. İlk aşkım bu film oldu. Diğer ikisini de severim ama ilk göz ağrımın yeri başka. Beni en çok kurgusu etkiledi, heyecanlandırdı. Öykülerin birbirlerinin içine girişini çok sevdim. Hayat da böyledir. Siz bebeğinizi alıp kaldırımda yürürken, birileri önünüzdeki bankayı soymaya çalışıyordur. Ölüm temalı üç filmin öncülü olarak diğer iki filmin yapılmasının önünü açmıştır diye düşünüyorum. Kötü bir film olsaydı, Meksikalı genç bir yönetmene (o zaman 32 yaşındaydı) Hollywood’da yeni bir imkan vermezdi kimse.
Son olarak “suç”, “aşk” ve “köpek” üçgeninin sizde yarattığı çağrışımlar nelerdir?
Aslında suçu çıkarırsan aradan, aşklar ve köpekler şahane şeyler. Ancak köpek, dövüşle, aşk da aldatmayla gelince işler değişiyor. İkisi de suçun unsurları oluveriyor. Bu kadar kadın cinayeti var, hemen her suçlu erkek; “Çok seviyordum, aşıktım, beni aldattı…” deyiveriyor sözleşmiş gibi. Çok sevmek ölüme götürüyorsa bunda bir sakatlık yok mu? Dünyanın en güzel duygularından biri olan aşk katil ediyorsa, dili tutulur insanın.
"MEKSİKA İLE ÇOK BENZERLİKLER TAŞIDIĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUM"
Kitabı, Yılmaz Güney’e ithaf ediyorsunuz ve “Bu filmi en çok onunla seyretmek isterdim” diyorsunuz. Neden?
Yılmaz Güney’le İnarritu’nun aynı kandan geldiğini, Meksika ile de çok benzerlikler taşıdığımızı düşünüyorum. Bu kültürel bir gen mirası, ırksal değil. Yılmaz Güney’i Türk sineması içinde en samimi, dürüst, sahici yönetmenlerden biri olarak görürüm. O kadar samimi ki hayatı da film gibi olmuştur, sonu da… Onunla bu filmi ve Sürü’yü izlemek çok acayip olurdu. Artık mümkün değil. Fakat kafamda İnarritu ile Paramparça Aşklar ve Köpekler’i birlikte seyredecekmişiz gibi bir his var, nedense!?