Ruhi Su'ya dair: İnsan olmaktı suçumuz
Tahir Şilkan, halk müziğinin unutulmaz seslerinden Ruhi Su'ya dair yazdı.
Fotoğraf: Oğul Gemalmaz arşivi
Tahir ŞİLKAN
“Pir Sultan Abdal’ım farz ile sünnet
Yola gelmeyene edilmez minnet
Cümlenin muradı dünyada cennet
Söyle canım söyle, dinlesin canlar”
Pir Sultan Abdal
Ruhi Su 1912 Van doğumludur. Anne, babası 1915 tehcirinde öldürülmüş ya da sürgüne gönderilmiştir. Acılar, kırgınlıklar, zorluklarla dolu bir çocukluk yaşamıştır. Adana’da yoksul bir işçi ailesinin korumasında kalmış, Fransız işgali sırasında öksüzler yurduna yerleştirilmiştir. İlkokul dördüncü sınıfta keman çalmaya başlamış, müzik okulu sınavını kazanmasına karşın onun yerine başkası gönderilmiş, yıllar sonra müzik okulu sınavlarını yeniden kazanarak, konservatuvarın opera bölümünü bitirmiştir.
Devlet Operasında çalışırken iki haftada bir radyoda türkü programı yapmaya başlamıştır. Özenle seçtiği türküleri saz eşliğinde yeni bir yorumla söylemesi çok beğenilmiştir. Hasanoğlan Köy Enstitüsünde müzik öğretmenliği yapmış, şan dersleri vermiştir. Ankara Radyosunda söylediği türküler, halkın beğenisini toplarken, yönetenleri rahatsız etmiştir. Ali İzzet’ten alıp söylediği türkü sonrasında, 1945’de radyodan uzaklaştırılmıştır.
“Bir Allah’ı tanıyalım
Ayrı gayrı din nedir
Senlik benliği nidelim;
Bu kavga döğüş, kin nedir?”
***
1951 yılında TKP tevkifatında operadan çıkarılmış, tutuklanmış, beş yıl hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Hapis cezasını çekmek için elleri ve ayakları zincirlerle bağlı olarak Adana’ya sevk edilmiştir. Hasan Dağı türküsünde bunu anlatmıştır.
“Hasan dağı, Hasan dağı
Eğil eğil bir bak
Sıkıyor zincir bileği
Jandarmada din iman yok”
Cezaevinden cezaevine, sürgünden sürgüne geçen beş yıl sonunda Çumra’da yirmi ay sürgün kalmıştır. Eşi Sıdıka ile cezaevinde nişanlanmış ve evlenmiştir. Sürgünlük zordur ama asıl zorluk parasızlıktır. Bulup çalıştığı her işten birkaç gün sonra polis baskısıyla işten çıkarılmıştır.
Tek parti dönemindeki baskı ve zulüm Demokrat Parti iktidarında sürmüş, 27 Mayıs sonrasında kısa bir rahatlık sonrasında; aynı baskı devam etmiştir. Gazinolarda türkü söylemeye başlamış, bir banka için çalışmaya başlamıştır. Ancak, bankaya baskı yapılarak yine işten çıkarılmıştır. Çevresindeki Yaşar Kemal, Sabahattin Eyüboğlu gibi dostları sayesinde İMECE plaklarını çıkarabilmiştir.
Yıllar yılı köy köy, kasaba kasaba dolaşarak türkü derleyip notalara geçirmiş, sözleriyle, ezgisiyle halkı en iyi anlatanları seçip, halkın yaratıp yüzlerce yıldır söylediklerini yeniden yorumlamıştır. Bu çalışmaları sırasında, gözaltına alınmış, baskı görmüş, zulümle karşı karşıya kalmış, yılmamıştır. 1970’li yıllarda Dostlar Korosu çalışmalarının öncüsü olmuş, çıkardığı plak ve kasetlerle, konserlerle ünü ülkemizi aşmıştır.
1980’den sonra yurt dışı konserleri sürdürmüş, 12 Eylül döneminde pasaportu yenilenmemiş, ölümcül hastalığına karşın tedavisi için yurt dışına gidebilmesi engellenmiştir. Dünyaca tanınmış Alman yazarların çağrısına karşın, Turgut Özal iktidarınca yurt dışına tedavi için gitmesine izin verilmemiştir. 20 Eylül 1985’te İstanbul’da yaşamını yitirmiştir. Cenaze törenine binlerce kişi katılmıştır. Tören, 12 Eylül sonrasının ilk kitle gösterine dönüşmüştür.
Ruhi Su’nun yaşamı boyunca engellenmiş olmasına karşın ülkemizde türküleri en çok dinlenen sanatçılardan biri olmayı başarması, “Bir halkın türkülerini yakanların, yasalarını yapanlardan güçlü olduğunu” doğrulayan somut bir örnektir.
***
Ruhi Su ‘Hasan Dağı’ türküsünde, yaşamı boyunca baskı ve zulümle karşılaşmış olmasının gerekçesini açıkça belirtmişti; O sözlerle bitirelim:
“Gidiyor kalktı göçümüz
Gülmez ağlamaz içimiz
İnsan olmaktı suçumuz
Hasan dağı insan olmak”