Avrupa'nın Gündemi: Patronların otokrasisine karşı işçilerin demokrasisi
İngiltere'nin iki büyük limanındaki grev patron dünyası ile işçi dünyası arasındaki farka işaret ediyor. Almanya'da Uniper'in devlet tarafından kurtarılması Fransa'da Macron'un BM konuşması gündemde.
Fotoğraf: Unite Sendikası
İngiltere’de Liverpool Limanında çalışan 560’dan fazla işçi daha iyi ücret talebiyle 19 Eylül’de iki haftalık grev kararını uygulamaya koydu. 27 Eylül’den itibaren 1900’ü aşkın Felixstowe liman işçisi de sekiz günlüğüne ikinci kez greve çıkacak. Counterfire’dan Richard Allday, grevci liman işçilerinin bu ülkede zenginliği gerçekten kimin yarattığını tüm çalışanlara gösterdiğini ve limanlardaki ruh halinin nasıl değiştiğini yazıyor.
Almanya’da Rusya’ya yaptırımlarla çekilecek olan yakıt sıkıntısının bazı enerji tekellerini zora soktuğu bahanesiyle getirilen özel gaz vergisi tartışılmaya devam ediyor. Kâr eden tekellere halkın vergileriyle destek sunulmasına gelen tepkiler sonrası Alman enerji tekellerinden Uniper devletleştiriliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 20 Eylül Salı günü ABD’de düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) 77. Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmanın merkezinde Ukrayna’daki savaş vardı. Macron, çatışmanın “başka ilhak savaşlarının” önünü açtığını ve “Avrupa ve dünya barışını” tehdit ettiğini söyledi. “Emperyalizm ve sömürgecilik çağına geri dönüşü” sert bir dilde kınadı. Politis gazetesinden seçtiğimiz makalede, “Rusya’nın Ukrayna’daki ihlallerini kınamak, Cumhurbaşkanı’nın Yemen’de aynı derecede korkunç bir çatışma yürüten Suudi Arabistan’a silah satışını sürdürmesini engellemiyor” yorumu yapıldı.
FELIXSTOWE VE LIVERPOOL LİMAN İŞÇİLERİ: PATRONLARIN OTOKRASİSİNE KARŞI İŞÇİLERİN DEMOKRASİSİ
Richard ALLDAY
Counterfire
İngiltere’nin en büyük iki limanında (Felixstowe ve Liverpool) liman işçileri tarafından başlatılan grevler, toplumun nasıl yönetilmesi gerektiğine dair farklı görüşleri keskin bir şekilde ortaya koyuyor.
Bunlardan biri, liman işverenleri ve onların Muhafazakar Partideki müttefiklerinin dünyası: Bu dünya, 342 milyon sterlinlik ciro üzerinden 78 milyon sterlinlik kârı (yani yüzde 20 kâr marjı), zenginlerin cebinde kaldığı sürece tamamen kabul edilebilir görüyor. Bu kârı yaratan iş gücü -Felixstowe liman işçileri- içinse yüzde 5’lik bir ücret kesintisi söz konusu (enflasyon yüzde 12, ücret artışı yüzde 7, hesabı siz yapın). Aynı hikaye Liverpool’da da yaşandı.
Bu dünya görüşü, yüzde 90’ın üzerinde destekle alınan grev kararını yıldırma sonucu alınmış bir karar olarak ‘açıklar’.
Liman işçilerinin eylemlerini kitlesel toplantılar yoluyla inşa ettikleri yerlerde, işverenler ‘çete yönetimi’ görüyor. Liman işçileri üyelerine oylama yaptırdığında, işverenler ‘manipülasyon’ görüyor. Liman işçileri üyelerine bildiri dağıttığında, patronlar ‘yanlış bilgilendirme’ görüyor.
250 liman işçisi Felixstowe’daki liman işçilerinin grevine destek vermek için bir araya geldiğinde, liman yönetimi onları videoya çekti, ama bu gözdağı değildi. Her liman işçisine gönderilen ve ‘grev kırıcı’ gibi ifadelerin gözdağı ve dolayısıyla işten çıkarma suçu olduğu uyarısında bulunan mektuplar da gözdağı değildi.
Liman işçileri tarafında ise hava iyimser ve kararlı. Grev için yüzde 98 oy kullanan Liverpool liman işçileri, geçen ay bir otobüs dolusu giderek Felixstowe’daki kardeşlerine desteklerini gösterdiler ve Felixstowe liman işçileri de 23 Eylül’de Liverpool’a gitmek için bir otobüs ayarladılar. İşverenlerin ‘danışıklı dövüş’ dediği bu duruma liman işçileri ‘dayanışma’ diyor.
Bir Felixstowe temsilcisi şu açıklamayı yaptı: “Bizim Liverpool’dan farklı bir geçmişimiz var. Onların sahip olduğu gelenek bizde yok. Onların sahip olduğu mücadele ruhunu biz henüz inşa ediyoruz. Ama sekiz günlük grev yüzlerce liman işçisinin zihniyetini değiştirdi. Limandaki ruh hali sonsuza dek değişti ve bize gösterdikleri dayanışmaya karşılık vermek için Liverpool’a bir heyet göndermek de bu değişimin bir parçası.”
Liverpool grevinin ilk günü Kraliçe’nin resmi cenaze törenine denk geldiğinden (Ve o gün resmi tatil ilan edildiği için) limanlar kapalı olacağından, işçiler 20 Eylül Salı gününe kadar grev yapmayacaklarını belirttiler. Belli ki işverenin hissettiği kederin de bir sınırı var, zira Peel Ports limanın cenaze töreninden sonra aynı gün saat 19.00’da çalışmaya başlayacağını duyurdu. Böylece grev gözcüleri görevlerine geri döndü.
Bir Liverpoollunun dediği gibi: “Hâlâ on dokuzuncu yüzyılda olduğumuzu sanıyorlar, başınızı eğin ve saygı gösterin. Bizse tüfeklerimizi doldurduk ve hazırız.”
Liverpool’un yanı sıra Felixstowe da greve gittiğinde, bu ülkedeki zenginliği gerçekten kimin yarattığını ve bundan pay almanın tek etkili yolunun ne olduğunu her Muhafazakar Partili bakana ve her emekçiye göstermiş olacaklar.
Sonuç ne olursa olsun, Felixstowe liman işçisinin şu sözleri yankılanıyor: “Limandaki hava sonsuza dek değişti”. Bu birçok bakımdan ülkedeki ruh halini özetliyor.
(Çeviren: Dış Haberler Servisi)
UNIPER’İN DEVLETLEŞTİRİLMESİNDEN SONRA:
ALMAN HÜKÜMETİ GAZ VERGİSİNİ TARTIŞIYOR
Anja KRÜGER
TAZ
Almanya’da hükümet enerji şirketi Uniper’i devraldı. Gaz vergisinin geleceği ise belirsiz. Enerji şirketi Uniper’in devletleştirilmesinin ardından tartışmalı gaz vergisinin nasıl uygulanacağı konusunda federal hükümette anlaşmazlık var. Bununla birlikte, 1 Ekim’de uygulamaya girecek ve en azından Uniper’in devletleştirilmesi tamamlanana kadar yerinde kalacak. Federal Ekonomi Bakanı Robert Habeck (Yeşiller), çarşamba günü yaptığı açıklamada, bunun yaklaşık üç ay süreceğini söyledi.
Devletleştirme ile federal hükümet gaz arzını güvence altına almak istiyor. Uniper, Rus gaz teslimatlarının olmaması nedeniyle zor durumda kaldı. Şirket, teslimat taahhütlerini yerine getirebilmek için muazzam meblağlarda para karşılığında yedek gaz satın almak zorunda. Bir iflastan sonra, sözleşmelerin yeniden müzakere edilmesi gerekecekti; enerji piyasalarındaki durum göz önüne alındığında yönetilemez bir riskti bu.
Federal hükümet, 8 milyar avroluk bir sermaye artışı ve önceki Finlandiyalı çoğunluk hissedarı Fortum’dan yaklaşık 500 milyon avro değerindeki hisse blokunun devralınmasından sonra Uniper’in yüzde 99’unu alacak. Fortum, Uniper’e verilen 8 milyar avroluk krediyi geri aldı. Federal hükümet ayrıca daha fazla kredi yükümlülüğü üstleniyor.
Uniper ve diğer enerji şirketlerine mali destek sağlamak için federal hükümet, müşterilerin ödemesi gereken bir gaz vergisine karar verdi. Bunun 34 milyar avro getirmesi gerekiyor. İlk düzenlemeye yönelik eleştirilerin ardından, Federal Ekonomi Bakanlığı, kabinenin 28 Eylül’de kararlaştıracağı oylama taslağında bir revizyon yaptı. Buna göre kâr eden şirketlere para verilmeyecek. İlk on iki yararlanıcıdan yalnızca Uniper, kamuya ait şirket VNG ve eski Gazprom. Bu nedenle ek ödeme yalnızca devlete ait şirketlere gidecektir. Federal Ekonomi Bakanlığına göre, bu yasal olarak sorgulanabilir özel bir vergi olarak görülebilir.
SPD’de de gaz vergisinin kaldırılması çağrısı yapan sesler yükseliyor. SPD meclis grubu denetlemenin yenilenmesi lehinde konuştu. Federal Maliye Bakanı Christian Lindner (FDP) vergiye bağlı kalmak istiyor. Federal hükümet de geçen hafta vergiye yasal itirazı olmadığına karar vermişti.
Sosyal derneklere ek olarak, endüstri de gaz vergisinin kaldırılması için çağrıda bulunuyor. Alman Kimya Endüstrisi Birliği (VCI) Genel Müdürü Wolfgang Große Entrup, “Artık net bir kesintiye ihtiyacımız var, gaz vergisi masadan kaldırılmalı” dedi. Şirketler kısa vadede daha fazla yükle baş edemez hale geldi. “Enerji maliyetleri bugün yarından daha iyi düşmeli, durum giderek daha dramatik hale geliyor” dedi.
Hükümetteki anlaşmazlığın sonucu ne olursa olsun, gaz vergisi kesinlikle getirilecek. Habeck, “Gaz vergisi 1 Ekim’den itibaren alınacak” dedi. Uniper’in finansal istikrarını sağlamak için “köprü olarak” çok önemli. Alınmaması halinde derhal bir alternatif oluşturulmalı. Bu muhtemelen bütçe fonları olacak ve bu yüzden FDP’li Maliye Bakanı Lindner engelliyor.
Birlik partileri Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) de ayrıca vergiye son verilmesi için bastırıyor. Uniper’in millileştirilmesinin doğru olduğunu düşünüyor, ancak çok geç. CSU Bölge Grup Başkanı Alexander Dobrindt, hükümet kararı temmuz ayında almış olsaydı piyasanın büyük bir belirsizlikten kurtulacağını söyledi.
Verdi sendikası ve Uniper işyeri işçi temsilciliği devletleştirmeyi memnuniyetle karşılıyor. Temsilcilik Başkanı Harald Seegatz, şirketi istikrara kavuşturmak için yapılacak doğru şeyin bu olduğunu söyledi. Şirket Almanya’da yaklaşık 5 bin kişiyi istihdam etmekte. Çevre örgütü BUND, devletin Uniper’i yenilenebilir enerjilere dönüştürmesini talep ediyor. BUND Başkanı Olaf Brandt, “Devlet tarafından devralınması, fosil enerji şirketi Uniper’in sonunun başlangıcı olmalı” dedi. Grup şimdi 2030 yılına kadar kömürün aşamalı olarak durdurulmasını başlatmalı ve Datteln IV kömür yakıtlı elektrik santralini mümkün olan en kısa sürede kapatmalı.
(Çeviren: Semra Çelik)
SAVAŞLAR VE KİRLİ SAVAŞLAR
Sébastien FONTENELLE
Politis
Fransa Cumhuriyeti’nin mevcut cumhurbaşkanı için iki tür savaş var gibi görünüyor: Tahammül edilemez bulduğu ve çok daha kabul edilebilir savaşlar. Örneğin, Rus ordusu, bazı yorumcuların defalarca (mide bulandıracak kadar) tekrarladığı gibi, “bize benzeyen” ve “bizimle aynı arabaları kullanan” insanların yaşadığı Ukrayna’ya saldırdığında, Emmanuel Macron bunu dayanılmaz buluyor (1): Öfkeli bir şekilde Twitter’da Putin’in askerleri tarafından işlenen suçların cezasız kalmayacağına dair söz veriyor.
Ancak Suudi askerleri Yemenli sivilleri bombaladığında, Fransız devlet başkanı Twitter’da ya da başka bir yerde yorum yapmaktan kaçınıyor; sanki Suudi bombalarının sivil hedeflere yağdığı bu kirli savaşı, Rus bombalarının sivil hedeflere yağdığı savaştan daha az iğrenç buluyormuş gibi.
Her şeyden önce Emmanuel Macron, Élysée Sarayı’na yerleşmesinden bu yana kesintisiz olarak devam eden Riyad’a Fransız silah satışlarını kabul ediyor ve “üstleniyor”: Disclose adlı araştırma sitesi, 15 Eylül’de Silahlı Kuvvetler Bakanlığı’nın 2021 yılında yapılan satışları kapsayan ve geçtiğimiz temmuz ayında Fransız parlamenterlere iletilen bu ihracatlara ilişkin son yıllık raporunu yayınlayarak bunu teyit etti (2).
İlginçtir ki, basında veya medyada neredeyse hiç kimse bu yayına tepki göstermedi. Ne yazık ki bu belge, Yemen’de 2015’ten bu yana çoğu sivil olmak üzere yüz binlerce insanın ölümüne neden olan korkunç bir çatışmayı yürüten Suudi Arabistan’ın 2021’de 381 milyon avroluk siparişle dünyanın en büyük beşinci Fransız silah ithalatçısı olmaya devam ettiğini teyit etmektedir (3).
Bu nedenle Emmanuel Macron, Ukrayna’da Rus orduları tarafından işlenen suçlarla oldukça benzer suçlar işlediklerinden şüphelenilen ve kendisinin çok (adil ve) kategorik olarak kınadığı alıcılara silah sağlamaya devam ediyor. Ancak bu sadık Suudi müşterilerinin suistimalleri hakkında tek kelime etmiyor.
(1)Putin Çeçen Müslümanları veya Suriyelileri katlederken bu çok daha fazla kabul ediliyordu. 2019’da olduğu gibi Brégançon’da misafir olarak karşılanıyordu.
(2) Prensip olarak, bu belge milletvekilleri ve senatörlere iletilir iletilmez kamuoyuna açıklanır. Ancak bu yıl Bakanlık tarafından online olarak erişime açılmadığı için Disclose bunu yayınlamaya karar verdi.
(3) Aynı rapor, Fransız silah endüstrisinin ilk ve en önemli müşterisinin, Uluslararası Af Örgütü’nün sayısız insan hakları ihlalini her yıl kaydettiği ve 2021 yılında “Fransa’da üretilen 4,5 milyar avrodan fazla silah siparişi veren” Mareşal Sissi’nin Mısır diktatörlüğü olduğunu belirtiyor.
(Çeviren: Diyar Çomak)