Mahsa Amini’nin ismi nasıl mücadele şifresi oldu?
İran’da kadınların talepleriyle halkın geniş kesimlerinin taleplerini buluşturan koşulları ve yaşananları Kadın Araştırmaları Uzmanı Somayeh Rostampour Ekmek ve Gül’e değerlendirdi.
E. Ava
İran’ın Saqez ilinde yaşayan 22 yaşındaki Mahsa Amini, akrabalarını ziyaret etmek için ailesiyle birlikte 13 Eylül Salı günü Tahran’a gitmişti. Ahlak polisi tarafından giyinme şekli hedef gösterilerek gözaltına alındı.
Mahsa’nın yanında bulunan erkek kardeşinin itirazı üzerine polisler, Mahsa’yı “bilgilendirme dersi” için götüreceklerini ve bir saat sonra serbest bırakacaklarını söylemişlerdi. O bir saat hiç bitmedi… Mahsa’nın darp edildiği için karakolda fenalaştığı ve ambulansla hastaneye götürüldüğü öğrenilmişti. Doktorlar genç kadının ağır beyin hasarı aldığını ve kalp krizi geçirdiğini söyleyerek komaya girdiğini açıklamışlardı.
O günden bu yana İran’ın dört bir yanında 34’ü aşkın eyalette kadınlar başörtülerini yakarak, “Kadın, yaşam, özgürlük” sloganını haykırıyorlar. Sokakta yalnızca kadınlar yok, sosyal, ekonomik adalet ve eşitlikle ilgili talepleriyle pek çok kesim sokakta. Ve İran’da rejimin ağır şiddetine rağmen hareket günlerdir devam ediyor. “Mahsa’nın ismi mücadele şifresi” sözü dillerde.
İran’da bugün bu öfkeyi biriktiren baskı tarihini, İran’da kadınların talepleriyle halkın geniş kesimlerinin taleplerini buluşturan koşulları ve yaşananları Kadın Araştırmaları Uzmanı Somayeh Rostampour Ekmek ve Gül’e değerlendirdi.
İran’da ahlak polisi (Gaşte Erşad) ne zaman ortaya çıktı, nasıl yetkilere sahip? Mahsa Amini ahlak polisi tarafından öldürülen ilk kadın mıydı?
Ahlak polisi (Gaşte Erşad), 2006 yılında Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığı sırasında Kültür Devrimi Yüksek Konseyinin onayladığı bir kararnameyle ortaya çıktı. Bu kararnamenin yürütme organı, İslam Cumhuriyeti’ndeki polis teşkilatıydı. Bu plan hükümet yöneticileri tarafından hızla desteklendi. Efaf Planı olarak anılan bu planın uygulanması sırasında, bazı değişiklikler oldu, ancak ana hedefi kadın giyimini kontrol edebilmekti.
İran’da sistematik bir baskı var, baskı araçları birbirini güçlendiriyor; devlet, aile, din… Ahlak polisi devriyesi de kadınların yaşam alanını daraltan bir baskı aracı.
Devrimden sonraki ilk günlerden itibaren kadınlar, İslam Cumhuriyeti’nin asıl hedeflerinden biriydi. Kadınların 1979’da zorunlu başörtüsüne karşı büyük kadın gösterileri ne yazık ki o dönemde muhalefet ve hatta sol blok tarafından duyulmadı. Kadın konusu çok ciddiye alınmadı ve başka öncelikler belirlendi. Sonraki yıllarda, reformcular İslam Cumhuriyetinin bir parçası oldukları dönemlerde zorunlu örtünme konusunda hiçbir özel çaba göstermediler. Daha genel bir ifadeyle, kadınların talepleri reformcuların temel talepleri arasına girememişti. Reformcular, seçimlerde toplumun geniş bir kesimi olarak kadınların oyuna ihtiyaç duydukları için bu konuyu sadece bir araç olarak kullandılar.
Bütün bunlar kadınların uzun yıllar tahakküm ve baskı altında olmasına neden olmuştu. Kadınlar devrimden sonra toplumda özgürce yaşayabilmek için herhangi bir destek göremedi ve alanları her seferinde daha da daraldı. Ahlak polisi tarafından Jina Mahsa Amini’nin öldürülmesi bir ilk. Ama ahlak devriyeleri kadınların günlük yaşamını kısıtlamak için varlar.
İran’da son dönemde yaşanan bu hareketin asıl hedefinin sadece ahlak polisi olmadığını baştan belirtmek isterim. Bu cinayet aslında ahlak polisi yüzünden oldu ama kadınların ve tüm protestocuların talepleri bunun ötesine geçiyor. İslam Cumhuriyeti’ndeki cinsiyet ayrımcılığı sisteminde ahlak devriyesi, onun tanımlayıcı sembollerinden sadece biri. Ahlak polisi kadınlar üzerindeki baskının gerçekliğini görünür kıldı. Aslında bu sistem bu cinayet için zemin sağladı, kadın cinayetlerini yasal, politik sistem haline getirdi.
REJİMİN SİSTEMATİK BASKISINA KARŞI KADINLARIN YÜKSELEN ÖFKESİ
Sistematik baskı dediniz, bu baskıyı biraz açmanızı isteyeceğim. İran’da kadınlara yönelik baskılar hangi yönde?
İran’da kadına yönelik baskının farklı boyutları var ve farklı yerlerde kendini gösteriyor. Örneğin bir kısmı çıkarılan yasa şeklinde, tamamen cinsiyet ayrımcılığına dayanıyor ve kadınları kamusal alanlardan dışlamayı amaçlıyor. Aslında kadınlar bazen ikinci cinsiyet olarak bile kabul edilmiyor ve bunun yasalara bürünmüş şekli her geçen gün daha da kötüye gidiyor. İslam Cumhuriyeti kurulduğu andan beri varlığını kadın karşıtı olarak tanımladı. Bu nedenle İslam Cumhuriyeti, temelini oluşturan kadın düşmanlığını sürdürmekte ısrar ediyor. Birçok insan, İslam Cumhuriyeti kökten yıkılmadıkça kadın sorunlarının çözülmeyeceğini düşünüyor.
Kadınlar her gün okulda, işyerinde, ailede günlük olarak baskı görmeye devam ediyorlar. İran’daki dini kurumlar kendi güçleriyle kendi baskılarını dayatıyorlar. Ailenin, diğer muhafazakâr kurumların baskısına karşı kadın direnişinin çok ilerlediğini ve güçlendiğini görüyoruz.
Kadınların eğitim düzeyleri arttı, daha yetenekli hale geldiler, işyerinde eskisinden çok daha görünürler. Sosyal medya kadınlara yeni olanaklar sağladı. Bütün bunlar hem teorik hem de pratik olarak bu kadar baskıcı ve ayrımcı bir sisteme karşı kadınların kendilerini savunma olanaklarını artırıp güçlendirmelerini sağladı. Bu da kadınlar ile iktidar ve onun araçları arasındaki gerilimin yükselmesine neden oldu.
EKONOMİK KRİZ ÖFKEYİ BÜYÜTTÜ
Son zamanlarda İran’ın yaşadığı ekonomik krizle birlikte ekonomik baskının da sistematik baskı unsuruna eklendiği bir gerçek. Kapitalist İslam Cumhuriyeti mahiyeti nedeniyle, her alanda olduğu gibi ekonomik açıdan da son derece eşitsiz bir sistem.
Ekonomik kriz ve siyasi krizlerle, kadın bedeninin tahakküm ve baskı altına alınması sorunu çok daha kötü bir hale geldi. Zorunlu örtünme meselesi gibi birçok mesele kadınların gerçekten öfkelenmesine neden oldu ve bu öfke taştı. Jina’nın (Mahsa) başına gelen tüm toplum için, özellikle de kadınlar için o kadar acı vericiydi ki sanki yıllardır biriken öfke taştı ve tüm kadınların bu sistemden ne kadar darbe yediklerini görmesine neden oldu. Bu sistemden ne kadar etkilendiklerini, değişiklik arayışlarını ve her bedeli ödemeye hazır olduklarını gösterdiler. Bu değişim için bugüne kadar yaptıkları gibi farklı alanlarda mücadele etmeye kararlı olduklarını gösterdiler.
YASALARIN DEĞİŞMESİ KADINLARIN EŞİTLİĞİ İÇİN YETERLİ DEĞİL
2017’'den bu yana kadınlar yükselen her direnişte varlıklarını gösteriyorlar ancak bu sefer, Mahsa Amini’nin ölümünden sonra sistematik baskı ve İran rejiminin temelini hedef alarak mücadeleye dahil oldular. Mahsa Amini cinayetine tepki ile başlayan bu eylemlerde kadınların talepleri neler?
Kadınların talepleri günümüze kadar çeşitli yollardan geçerek şekillendi. Devrim sonrası ve savaş sonrası (İran-Irak savaşı) uzun yıllar boyunca toplumda tek at koşturan reformculardı ve hemen hemen tüm sol hareket ve diğer muhalif gruplar tamamen bastırılmıştı. Muhalifler ya öldürüldüler ya da hapsedildiler ve çıktıklarında artık mücadeleye devam edemediler, birçoğu ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Bu nedenle, fiilen ayakta kalmayı başaran tek grup reformistlerdi. Reformistler, İslam Cumhuriyeti ile mutabık oldukları için varlıklarını sürdürebildiler.
Savaş sonrası ve devrim sonrası ortamda siyasi olarak reformistlerin olduğu dönemde, kadınların birçok talebi bu çerçevede formüle edildi ve kadın hareketi uzun yıllar boyunca, merkezci reformist bir hareketle sınırlı kaldı. Bu hareket reformist olmayan taleplere karşı kördü. Bu hareketin yaslandığı nokta ise yasaları değiştirmekti, bu bir tesadüf değildi elbet çünkü yasaları değiştirmenin ortamı biraz daha demokratik hale getireceği, bu sayede daha büyük değişiklikler yapılabileceği düşünüldü.
TÜRKİYELİ KADINLARA…
Bu nedenle İran’da bir dönem İslami feminizm yaygındı, ancak Türkiyeli kadınlarla kesinlikle paylaşabileceğim bir şey varsa o da İran’dan gerçekten alınabilecek en önemli deneyim şu ki reformizm veya reformist akım, siyasi, ekonomik ve sosyal yapıda köklü değişiklikler aramayan bir akım olduğu için nihayetinde kadın ayrımcılığını ortadan kaldıramaz ve her zaman bir ayrımcılık ve cinsiyet eşitsizliği yapısal olarak kalır.
Ancak İran’da çok umut verici bir şey, toplumun radikalleşmesi ve daha ciddi değişiklikler talep eden siyasi eğilimlere doğru ilerlemesi oldu ve bu açıkça 2017’den itibaren başladı. 2019 kasımda neredeyse zirveye ulaştı ve güçlendi. 2019’dan sonra, örneğin İran’ın Arap nüfuslu bölgelerinde tekrar protestolar yaşandı. Türk bölgelerinde yaşandı. Kürt bölgelerinde yaşandı… Bütün bunlar tek olası çözümün siyasi sistemin tüm yapısını parçalamak olduğu gerçeğine işaret ettiği için, halkın daha çok hareket etmesine neden oldu.
Kadın hareketi çok radikalleşti ve daha bilinçli hale geldi. Gerici eğilimler bugün değişti ve dayanışma çok arttı. Hareketin talepleri sadece kadın sorunlarını değil, sosyal talepleri, siyasi talepleri de kapsıyor. Son protestoların sloganları gerçekten ilerici: “İş, ekmek, özgürlük/özgür giyinme”, “Adalet, özgürlük/özgür giyinme”, “Ne başörtüsü ne baskı”. Cinsiyet eşitliğiyle ilgili de talepler var, sosyal, ekonomik adalet ve eşitlikle ilgili talepler de var. Demek ki halk tüm bunlara aynı anda ihtiyacı olduğunu anladı, kadın hareketi de öyle. Bu nedenle daha radikal bir şiarda hareket ediyor.
İRAN HALKININ SAHİP OLDUĞU TEK ŞEY DAYANIŞMA
İran’da halkın sokağa çıkmasıyla birlikte büyük bir dayanışma da söz konusu. Anladığımız kadarıyla önceden İran’da mücadelenin öne çıktığı zamanlarda “Örtünme şimdi esas meselemiz değil” söylemleri vardı, ancak bu dönem bu söylemin tam tersi “Bu mesele İran rejiminin ideolojik kalesi, onu yıkalım” diye bir ortaklaşma var. Petrol fabrikalarından şeker fabrikalarına, öğrencilerden öğretmenlere mücadele çağrısı yapıyorlar, esnaf kepenk kapatıyor. Bu iç içe geçmişliği, kenetlenmeyi nasıl yorumluyorsunuz?
Bu ortaklaşma tespiti kesinlikle çok doğru doğru. Aynı zamanda önemli bir bağlantı çünkü İran’da hareketin son yıllardaki en önemli başarılarından biri. Kadın meselesinin işçi meselesinden ayrı olmadığını bu süreçte görmeye başladık. İşçiler greve gittiğinde kadınların onları desteklediğini, öğrencilerin onları desteklediğini ve tersini gördük. Son bir iki yılda kadın mücadelesinin yeni yolunu bulmasıyla emek hareketi farklı şekillerle ve yöntemlerle bu mücadeleyi desteklemeye çalıştı.
Halk protestolarında meselenin önemli noktası, toplumun radikalleşmesi yani ülkedeki herhangi bir reform niteliğindeki değişimden medet ummaması ve bu durumdan çıkmanın tek yolunun tüm sistemin değişmesi gerektiğini bilmesi. Bu, İran rejiminin baskı seviyesini yüksek tutmasına da sebep oldu.
Son yıllarda kadınların zorunlu örtünmeye karşı yaptıkları protestolar için 20 yıl hapis cezasına çarptırıldıklarına tanık olduk. Aslında 20 yaşında bir genç, “gerçekte” suç işlemediği halde 20 yılını İslam Cumhuriyeti’nin hapislerinde geçirmek zorunda bırakılıyor. Sepideh, Leila gibi işçilerle temas halinde olan ve onları destekleyen kadınlar var ve şu an hapisteler. Suçları işçileri desteklemek…
Son iki yılda, pandemiden sonra ekonomik kriz yoğunlaştı, bu, toplumun gerçekten birbirini destekleyen bir yöne ilerlemesine neden oldu. Dayanışma bu güçlü baskı sistemini aşmanın tek yolu ve İran’da her şey neredeyse yasak olmasına rağmen farklı güçler ellerinden geldiğince örgütlenmeye çalıştılar. Her türlü örgütlenme, her türlü birlikten bahsediyorum…
İran halkının sahip olduğu tek şey şu anki birlik ve beraberlik. Güçlerin birbirlerine sırtlarını dayaması ve birbirlerine destek olabilmeleri çok önemli bir nokta. Bu grupların mücadelesi ve deneyimi ile ortaya çıktı ve yaratıcı bir şekilde birbirlerini güçlendirmeleri gerektiği sonucuna vardılar.