"Bırakın konsere, sinemaya gitmeyi, ekmek alırken bile cebimizdeki kalan parayı düşünüyoruz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, gençlerin yurt dışına çıkma isteği için kullandığı “süfli hevesler” sözüne karşı, genç İşçi Cemil, iktidarın buna sebep olan politikaları sorgulaması gerektiğini söylüyor.
Fotoğraf: Evrensel
Hasret Gültekin KOZAN
Gebze
25 yaşında genç bir İşçi Cemil. 14 yaşından bu yana çalışıyor ama emeğinin karşılığını alamadığını söylüyor. Daha iyi bir çalışma ortamı, daha iyi bir yaşam ve daha iyi bir gelecek isteyen Cemil, yurt dışına gitmek istiyor ve ekliyor: “Cumhurbaşkanı hakaret edeceğine ‘Biz nerede yanlış yapıyoruz’ demeli.”
Ortaokulu bitirir bitirmez işe başlamış Cemil, ilk olarak berberde çırak olarak çalışmış. Bu süreçte hem çıraklık okuluna giden hem de çalışan Cemil’in çıraklığı kısa sürmüş. Berbere gelen bir müşteri aracılığıyla bir plastik fabrikasında yine 14 yaşında işe başlamış. Cemil biraz da babasının zoruyla çalışmış : "Ağır oluyordu tabii, o yaştaki bir çocuk için zordu. İlk başta kalıphanede çalıştım, yapamayınca beni enjeksiyon bölümüne verdiler. Bu fabrikada 10 yıl çalıştım, biraz da babamın zoruyla. ‘Sigortan olsun, işe gidiş geliş saatin belli olsun’ dedi hep"
ÇOCUK YAŞTA 14 SAAT ÇALIŞMA
Plastik fabrikasında cocuk yaşta sabah 8 akşam akşam 6, akşam 6 sabah 8 çalıştığını söyleyen Cemil çalışma koşullarının ağırlığını anlatıyor: "Yani gündüz 10, akşam 14 saat çalışıyorduk. Otomotiv parçası üretiyorduk. Bunun yanı sıra klima, süpürge makinesine de parça üretiyorduk. Patron sürekli bölümleri geziyor, yavaş çalışan makineyi gördüğünde hızlandırıyordu. Sürekli hızlı tempo vardı. Çay molamız hiç yoktu. Bir çalışan, makine başlarına geliyor, işçilere çay veriyordu. Makine hızlı olduğu zaman yani çoğunlukla içemiyorduk, o çay orada soğuyordu. Lavabo saatlerinde ortacı bizi tek tek lavaboya gönderiyordu. Sıra bize gelene kadar vakit öğle yemeğini buluyordu. Aldığımız ücret bu kadar yoğun ve uzun çalışmaya rağmen asgari ücretti. Fazla mesailer elden yatıyordu. İşten atılma korkusundan sendikalaşma süreci hiç olmadı.”
NE DÜZENLİ İŞ NE KIDEM TAZMİNATI
Bu plastik fabrikasında uzunca süre çalıştıktan sonra askerlik vakti gelen Cemil askerliğini 6 ay yapıyor, dönünce sendikalı bir otomotiv fabrikasında çalışmaya başlıyor: "Burada 5 ay çalıştım. Sendika olmasına rağmen burada da koşullar ağırdı. Her gün araçların çıkacağı sayı değişiyordu. Buradaki ritme dayanamadım, içeride sürekli hızlı olmamız için baskı yapılıyordu, ben de ayrıldım. Oradan sonra bir başka metal fabrikasına girdim, orada da trafo üretiyorduk. Burada da yine sendika vardı. Buranın çalışma şartları diğerlerine göre bir nebze daha iyiydi. 5 ay süreyle sözleşmeli çalıştım, sonraki bir 5 ay daha sözleşmeli çalıştırdılar. Sözleşmem dolmak üzereyken işten çıkardılar, ‘Kadromuz oluştu, sizi çalıştıramıyoruz’ dediler. Sözleşmeli çalışma sisteminin kaldırılmasını istiyorum. İki ay deneme süresi olsun, sonra kadroya alınalım. 5 ay sözleşmeli çalıştırıp tekrardan 5 ay sözleşmeli çalıştırıp sonra kapı önüne koymasınlar bizi. Böyle ne kıdem hakkımız oluyor ne de düzenli bir çalışma hayatımız.”
"DAHA İNSANİ ŞARTLARDA ÇALIŞMAK İSTİYORUM"
Daha sonra örgütsüz bir metal fabrikasında çalışan Cemil, “Buranın çalışma şartları çok ağırdı. Bir işçinin 4-5 makineye birden bakmaması lazım. Eğer bu kadar makineye bakacaksak maaşımızı da ona göre vermeliler. Ben daha insani şartlarda çalışmak istiyorum. Geçtiğimiz aylarda çalışma bakanının, ‘İnsanların 12-14 saat zorla çalıştırıldığı günler geride kalmıştır’ söylemi bana hiç gerçekçi gelmiyor. Ben daha çocuk halimde 10 saat, 14 saat çalıştım. Hâlâ da uzun saatler çalışıyoruz. Bu çalışma sistemi insanlık dışı. Uzun saatler çalışmak insan bedenine de aykırı. Bizler de daha kısa saatler çalışmak isteriz. Ailemizle, sevdiklerimizle daha uzun vakit geçirmek, hatta kendimize daha fazla zaman ayırmak isteriz. Ama ücret konusunda hiçbir kayıp da yaşamamalıyız. Bu ücretler bugün bile bize yetmezken, insanca bir ücret isterken, bizim karşımıza ‘Çalışma sürenizi düşürdük, maaşınız da düşecek’ diye çıkmasınlar” diyor.
"EMEĞİMİN KARŞILIĞINI ALAMIYORUM"
Cemil’in şimdiki hayali ise yurt dışına gitmek… Bunun için adım da attığını söylüyor: "Pasaportumu çıkardım. Artık geriye vize işlemleri kaldı. Yurt dışında yaşayan bir akrabam ile irtibat kurdum, gidip onun yanında inşaat işçisi olarak çalışacağım. Türkiye’de emeğimin karşılığını alamıyorum. Yıllardır, çocuk yaşımdan bu yana çalışıyorum ama elime geçen ile kendim bile geçinemiyorum. Belki yurt dışı bana iyi gelecektir. Biliyorum, zorlanacağım ama bunu göze aldım. Umarım bir aksilik çıkmaz ve gidebilirim. Geri döneceğim ama. Biraz orada çalışayım, elim iş tutsun, para biriktireyim… Belki yıllar sonra ülkeme geri dönerim ve belki şartlar da değişmiş olur. Kim bilir…"
"HAKARET EDECEKLERİNE DÜŞÜNSÜNLER"
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yurt dışına gitmek isteyenlere yönelik sufli (aşağılık) sözlerine geliyor söz. Cemil, "İnsanların yurt dışına dair bir özentisi yok. Yurt dışına gitme amacı daha iyi koşullarda yaşam isteği. Ben mesela yeni bir araba, daha iyi bir telefon için gitmek istemiyorum yurt dışına. Çalışma şartlarımız, aldığımız maaş belli. Uzun saatler çalışıyoruz, koşullarımız çok kötü. İnsanlar daha iyi şartlarda yaşamak istiyor, daha özgür ortamda konsere gitmek, sinemaya gitmek istiyor. Ama bizim ülkemizde yasaklanmayan konser ve festival kalmadı. Biz bırakın konsere, sinemaya gitmeyi, ekmek alırken bile cebimizdeki kalan parayı düşünüyoruz. Ama bu durumda yaşamayı istemeyen, yurt dışına gitmek isteyen insanlar Cumhurbaşkanı tarafından ‘Aşağılık’ denilerek hakarete uğruyor. Bir cumhurbaşkanı bunları söyleyeceğine, ‘Acaba benim ülkemde insanlar neden yurt dışına gidiyor?’ diye düşünmeli, ‘Biz nerede yanlış yapıyoruz?’ diye kendine sormalı” dyor.
"OKUMAYI BIRAKTIM, YILLARDIR ÇALIŞIYORUM"
Şu an ailesiyle birlikte yaşayan Cemil, “Evde babamla ben çalışıyoruz, annem ve küçük kardeşim var. İki maaş giriyor eve ama yine de yoksulluk sınırına ulaşamıyoruz. Ayrıca ev de bizim. Kirada olsak hiç geçinemeyiz bu dönemde” diye ekliyor.
Dersleri zayıf olduğu için ortaokulu bitiremeyen ve liseye devam etmeyen Cemil sonraki süreci de anlatıyor: "Daha sonra liseyi açıktan bitirdim. Üniversiteyi de şunun için istemedim; mesela benim bir işçi arkadaşım var. Hem dış ticaret, hem de işletme okudu. Şimdi forkliftçi olarak fabrikada benim gibi çalışıyor. Artık bu devirde üniversite okumak da boş. Mülakatlar, torpiller gırla dönüyor. Bir yere gelmeniz için illa tanıdığınızın olması gerekiyor. O yüzden okumayı bırakıp, yıllardır çalışıyorum."