2 Ekim 2022 09:32

Nil KURAL

Festivallerin geleceği tartışmasının ekseninde 2020’den beri “Pandeminin etkisi ne olacak?​” sorusu var. Daha pandeminin ilk haftalarında Çin sinemasının önemli isimlerinden Jia Zhangke salonlara erkenden dönmeyi umduğunu söyleyip birlikte omuz omuza film izlemeyi insanlığın en güzel davranışı olarak tanımlıyordu. Sinemaseverler için altına imza atılabilecek bu cümle, pandemi döneminde bazen bir daha olmayacak gibi gelse de neyse ki korkulduğu gibi bir dilek olarak kalmadı.  

Festivallerin yokluğunda evde izlenecek filmler listeleri sinemaseverlerin can damarı oldu. Ardından önce dijital, sonra hibrit derken, ilk fırsatta festivaller fiziksel gösterimlerle (Pandemi öncesi yapılmayan bir ayrım) “Nerede kalmıştık?​” diyerek döndü. Zhangke’nin tanımladığı “en güzel davranışın”, sinemanın bir sanat olarak devam etmesi için elzem olduğu ve birçok izleyici için dijital platformların sunduğu evin rahatlığında film izlemenin, sinemada film izleme ritüelinin yerini alamayacağı artık belli oldu. Hele ki festivallerin sunduğu sinemacılarla buluşmanın, filmlerin öncelerinde ve sonralarındaki karşılaşmaların, film üzerine sohbet etmenin; yani film etrafında kurulan diyaloğun benzersizliğinin, pandemi dönemin hasret günlerinden sonra kıymeti sanki daha bir bilinir oldu.

PANDEMİNİN İZLERİ YOK GİBİYDİ

Önce bu yılki festivallerin izleyiciyle yeniden buluşmasının genel havasına ardından da filmlerdeki eğilimlere göz atalım. Sinema profesyonellerinin yanı sıra şehirdeki sinema izleyicisine de hitap eden büyük Avrupa festivallerinden Berlinale, bu yılki edisyonunda, izleyicinin festivale dönüşünü sağlama konusunda zorluk yaşamadı. Şubat ayında pandemi devam ederken, dünyanın değişik yerlerinden sinema profesyonelleri tüm kadro festivalde değildi ancak her gün kovid test sonucuyla girilen ve yüzde elli kapasitede devam eden gösterimler, kalabalık ve canlıydı. Etraftaki konuşmaları dinlediğinizde ise 2021 yılının dijital Berlinale’sinden şikayet edenlere rastlamak işten bile değildi. Türkiye’de de nisan ayında İstanbul Film Festivali, izleyicinin salonlara dönmeye tereddüt etmediğini kanıtladı.

Geçtiğimiz günlerde sonlanan ve dünyanın en köklü film festivali Venedik, pandemi sırasında az katılıma rağmen devam eden fiziksel gösterimlerini bu yıl çok daha kalabalık bir festival izleyicisi ve sinema profesyonellerinin katılımıyla tamamlamış gözüküyor. Maskelerin salonlarda tek tük takıldığı ve pandemi öncesi havasının hakim olduğu festivalde, pandeminin izleri yok gibiydi. Nobel Ödüllü Yazar Kazuo Ishiguro’nun kapanış törenine kovid nedeniyle katılmaması gibi hatırlatmalar eksik olmasa da…

DAHA YARATICI FİLMLERE İMZA ATILDI

Peki pandemi sonrası dönemde filmlerde değişen nedir? Genellikle ana akımın dışında bırakılan ve marjinalize edilen grupların fırsat bulduğunda daha yaratıcı ve üzerine konuşulmayı hak eden filmlere imza attıkları gibi bir genelleme yapılabilir. Venedik’te yıldız yönetmenler statüsündeki Alejandro G. Iñárritu, Noah Baumbach ve Darren Aronofsky’nin filmlerinin hayal kırıklığı yaratması, tesadüf sayılmaz.  Ödüllerde olduğu kadar eleştirmenler tarafından da öne çıkarılan Altın Aslan ödüllü “All the Beauty and the Bloodshed” veya “Saint Omer” gibi kadın sinemacıların mütevazı şartlarda çekilen ancak yaratıcı filmlerinin yükselişi, geleceğin arterlerde değil, yan yollarda bulunabileceğine işaret ediyor. Çok tartışılan temsiliyet eşitliği için atılan adımların sonuçlarının heyecan verici olduğunu gösteriyor.

Locarno Film Festivali’nin Direktörü Giona A. Nazzaro, “Filmlerin gerçek potansiyelini anlamanız için filmlerin izleyiciyle kurduğu doğrudan iletişime şahit olmanız gerekiyor. Hibrit model, hiçbir şekilde işlemiyor” diyor.  

DİJİTALLEŞME FESTİVALLERE HASAR VERMEDİ

Nazzaro’nun çoğu festival izleyicisinin de katılacağı görüşleri, filmlerin ilk kez gösterildiği ve onları dünyaya sunacak dağıtımcıların da karşısına çıktığı büyük festivallere özgü değil. Şehirlerin kültür hayatının bir parçası olan yerel festivaller için de geçerli. Filmleri bir arada izleyip konuşmanın, evet, filmlerin gerçek potansiyelini görmemizde, hakkını verebilmemizde ve kalıcı bir etki yaratmasında etkisi büyük. Festival kitlelerine baktığımızda dikkat çeken, yeni nesil genç izleyicinin de belli ki aynı görüşte olup festivallere gelmesi, dijitalleşmenin festivallere korkulan hasarı vermediğinin göstergesi.

Evrensel'i Takip Et