Karşı Godard!
Oya Yağcı, dünya sinemasının akışını değiştiren yönetmenlerden Jean-Luc Godard üzerine yazdı.
Görsel: Serseri Aşıklar filminden bir sahne
Oya YAĞCI
“Ve benim için, bugün yapılmayanlar, yapılanlardan daha büyük olay. Böyle söylemem gerekirse.
Bunu yaşamaksa başka şey… Bugün size bütün söyleyebileceğim, aramızda oluşmayan şey oluşandan çok daha önemli.”1
Jean-Luc Godard’ın önce ölüm haberi düştü sonra nasıl öldüğü. Ölümünden ziyade hekim desteği ile kendi gidişini kurgulamasıydı sanırım varlığı kadar yokluğunu da unutulmaz kılacak olan: Hayatını kaybetti/Hayatına son vermeye karar verdi. Vurgu, tonlama ve Godard’ın sesi-sözü görüntüden ayırma tutkusunun son tezahürü, sözden ayırdığı son ve kalıcı imge.
Sinemanın öncelikle montaj olduğunu savunan Godard kendi kurgusu içinde ve tümüyle kendine sadık kalarak gitti ölüme. Her daim “Nasıl yapılır?”ın peşinde olan tutkulu, geveze, sinir bozucu, provokatör, anarşist, ödünsüz entelektüel, Fransız devrim kibrinin boş jesti vb., nasıl anılırsa anılsın sinema ve düşünce tarihi içinde son derece kişisel bir yere sahip olacak.
Godard’ın çaktığı son güçlü imge ile zihnimin motoru en başa A Bout De Souffle/Serseri Âşıklar (1960) final sahnesine sardı bir anda. Michel’in vurulduktan sonra düştüğü kavşakta basit görünen ama duygusal yükü ağır bir jestle eliyle gözlerini kapamadan önceki son sözü: “İğrenç” (ya da tercihe göre “Midem bulanıyor”). Ve zihnim Jump-cut (sıçramalı kesme) ile internetteki cümleye sıçrıyor: “Hasta değildi, yalnızca yorgundu. Bu sebeple hayatına son vermeye karar verdi. Bu onun kararıydı.” Godard her daim ve tabii hiç ummadığınız rastlantılarla zihninizi alazlar, bağlantı kurdurur ve unutmamanızı garantiler. Kütüphanede dizili kitaplarla dahi film yapılabileceğini iddia edendir ne de olsa.
DENEYCİ MİLİTANLIK
Godard’ın rastlantısallığa verdiği ya da kazandırdığı değere bakarak devam edelim o halde. Çünkü bu aynı zamanda “Yüce” ile “Kitsch”in, kıyaslanamaz olanın çarpışmasıdır ve gündeliğin insani değerini tarihten geri kazanmaktır. Fredric Jameson’un2 Godard’ın 1960’lı yıllarda postmodernist avant la lettre 3olarak yola koyulduğu ancak yirmi yıla varan serüveni içinde modernlerin hayatta kalmayı başarabilen doruk ismi haline geldiği tespiti ile Godard’ı kıyısından tutalım biz de.
Jameson, Godard sineması için “Alıntı Estetiği” kavramını kullanır. Godard da alıntılamayı tutku ile sevdiğini ve artık kaynaklarını ya da referansları unutacak denli alıntıladığı cümleleri içselleştirdiğini açıkça ifade eder. Benim üzerinde durmak istediğim konu da Godard’ın, tanım ve sınırlara sığmayı reddeden deneyci militanlığı. Peter Wollen’in Godard yazısında (14 Eylül 2022) rastladığım ve benim de paylaştığım tespit: Godard kolajı pastişten ziyade montajın bağlantı kurma niteliğine hizmet eder. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde tarihsel avangard kapitalizmin kitleleştirici bütünlüklü saldırısına karşı formu parçaladı, deforme etti ve manifestocuydu. Godard bu yönüyle, yabancılaştıran sanata ve kültüre yabancılaşmanın özgürlük getireceğini bilen ve mesafeyi savunan bir Auteur olarak postmodernin uyumlaştırarak pastişe vardırdığı kolaj mantığını aşan bir öz düşünümselliğe sahiptir. Kendi üzerine, sinema ve film üzerine sürekli biçimde düşünen üretimi modern bir nitelik taşır. Bu nedenle modernin doruk ismidir aynı zamanda.
Godard’a göre sinemanın gerçek amacı, montajın ne olduğunu detaylandırmanın ve uygulamaya koymanın bir yolunu bulmaktı.
“Önce montaj gelir. En başta olan ise, birtakım şeyleri bir araya getirme, birbiriyle bağlantılandırma isteği. Senaryo en son ortaya çıkar.”4
Ya da
“Çünkü kontrast görüyorum. Birbirinden uzak, biri karanlık diğeri güneşli iki görüntüye sahip olmanın bir yolu… Işıkla yüzleşmeyi seviyorum ve eğer ışıkla yüzleşirseniz kontrast belirir ve sonra konturları görebilirsiniz.”5
YANSIMANIN GERÇEKLİĞİ
Sinema gerçekliğin yansıması değil, yansımanın gerçekliğidir ona göre. Bu nedenle resimsel düşünür. İmge ve kontrast, söz ve görüntüyü ayırmak bir tür provokasyondur. Ajit Propu sevmez ama. Cevaplar için güvenilmez olduğunu vurgular.
Söz ile görüntü, konuşulanla konuşulmamış olan, yaşananla, yaşanmamış arasındaki boşluğa gözünü diken, bakışı problematize ederek estetik ve toplumsal politika üzerine sürekli soru üreten Godard’ın çağrışımları kışkırtan müdahalesi soruya değerini teslim etme çabası olarak düşünülebilir. Yıkmaya, seçmeye, bir araya getirmeye ve inşaat iskelesini sürekli sırtında taşımaya cesaretlendiren bir müdahil olma etiği…
Godard ve “Biçimin agresifliği”6 … Uyumlaşmaya ve tek tipleşmeye karşı değerini yitirmeyen ve savunulabilir bir agresiflik…
[1] https://medyascope.tv/2022/09/17/jean-luc-godard-ile-son-soylesi-konusamayiz/
[2] Fredric Jameson, Signatures of the Visible. New York: Routledge, 1992 ve Peter Wollen yorumu için https://www.versobooks.com/blogs/5422-jean-luc-godard.
[3] postmodern kavramı ortaya çıkmadan, dolaşıma girmeden önce, kavramdan önce gelen.
[4] https://birartibir.org/annemin-ogrettigi-iki-sey/
[5] https://www.filmcomment.com/article/jean-luc-godard-interview-nouvelle-vague-histoires-du-cinema-helas-pour-moi/
[6] Bu kavram bana ait değil ama ben de Godard gibi alıntıladığım ismi unuttum.