Sendikalaşmak isteyen işçi mahkemelerde süründürülüyor
Pulver Kimya’da örgütlendiklerini belirten Petrol-İş Gebze Şube Başkan Yardımcısı Şivan Kırmızıçiçek, bu engellere karşı ortak bir mücadele hattının örülmesinin elzem olduğunu söylüyor.
Hasret Gültekin KOZAN
Gebze
Pulver Kimya’da işçilerin sendikalaşma mücadelesi iki aya yaklaştı. Sendikalaştıkları için işten atılan 3 işçinin fabrika önündeki direnişi sürerken, içerideki işçiler ise eylemlere devam ediyor. İşçilerin sendikalaşmasının önündeki engelleri hatırlatan Petrol-İş Gebze Şube Başkan Yardımcısı Şivan Kırmızıçiçek, sendikalaşmak isteyen işçilerin mahkemelerde süründürüldüğünü ifade ederek ortak mücadele çağrısı yapıyor.
Gebze Organize Sanayi Bölgesinde (GOSB) faaliyet gösteren, toz boya üretiminin yapıldığı Pulver Kimya’nın bünyesinde bulunan Elaston, kimyasal ham madde, Conta Elastik, beyaz eşya parçası, Riva ise bu firmaların lojistik işlerini yapıyor. Petrol-İş Pulver Kimya ve alt şirketlerde çoğunluğu sağlamasına rağmen patron bir adım atmış değil.
İşten atılan 3 işçinin fabrika önündeki direnişinin sürdüğünü belirten Petrol-İş Gebze Şube Başkan Yardımcısı Şivan Kırmızıçiçek, “Dışarıdaki direnişi de içerideki birlikteliğimizi de kararlılıkla sürdürüyoruz. İçerideki birlikteliği daha da çok güçlendirdik. En son fazla mesaiye kalmama eylemi yaptık. İşçi arkadaşlar fazla mesaiye kalmayınca içerideki yöneticiler arkadaşlarımıza tutanak tutmaya başladılar, işten atma tehdidinde bulundular. Bunun ardından bizler de içerideki üyelerimizle fabrika içerisinde yürüyüş yaptık. Yemeklerde de protestolara başladık. Yemekhanede masalara vurarak, ıslık çalarak, slogan atarak taleplerini dile getiriyorlar işçiler. Mücadelemiz işveren masaya oturuncaya, atılan işçiler geri işe alınıncaya kadar devam edecek” diyor.
‘YASALARLA SINIRLI KALARAK HAK ALINMIYOR’
Direnişin işçiler üzerindeki etkisini aktaran Kırmızıçiçek, “İşçiler bir yandan yasal haklarını da kavramaya başlarken öte yandan mücadele etmeden hak alınamayacağını gördü. İşverenin yasa dışına çıktığı bir noktada, bizlerin yasa içerisinde kalarak onlarla mücadele etmemiz söz konusu değil. İşçiler de bu bilince eriştikleri için bu mücadeleye dört elle sarılmaya başladılar. Buradan bir dönüşün olmayacağının da farkındalar. Bu işin bireysel çıkarla olmayacağının bilincine vardıkları için mücadeleyi daha kararlı bir şekilde sürdürüyor işçiler. Bazen arkadaşlarımız bu direnişi direkt üretime yansıtarak, en kısa sürede bitirelim istiyor hatta ama adım adım gitmemiz gerektiğini söylüyoruz, onlara anlatıyoruz. Umarım işveren de bu gidişatı görüyordur. Biz burada hiçbir arkadaşımızın burnunun kanamasını istemeyiz, işyerinin de zarar görmesini istemeyiz. Eğer işveren de aynı bilinçle hareket ediyorsa tek yol var, masaya oturmak. Başka bir çıkış yolu görünmüyor” diye konuştu.
‘ÇOĞUNLUK TESPİTİ 3 YIL SÜRER Mİ?’
Sendikalaşmanın önünde birçok engelin olduğunu söyleyen Kırmızıçiçek, patrona tanınan yetkiye itiraz hakkının işçiyi mağdur ettiğini, bu sebeple sendikalaşma sürecinin uzun yıllar sürdüğünü söylüyor. Bu alanda bir an evvel çeşitli düzenlemelerin yapılması gerektiğini söyleyen Kırmızıçiçek, “Baktığınız zaman 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu işçiler lehine verilmiş bir hak, iyi bir yasa gibi gözüküyor ama pratik örneklerine bakmak gerekiyor. Mesela en son Pulver’de yaşananlar… Sen çoğunluğu sağlıyorsun, yetkiyi alıyorsun ama devlet işverene bu yasanın kullanılmaması için de bir sürü hak vermiş. Bir işyerinde bir sendikanın çoğunluğu sağlayıp sağlayamamasının tespiti 2-3 yıl sürebilir mi? Bizleri mahkemelerde süründürüyorlar. İşverene geniş bir alan açılmış, işveren de bütün hakkını kullanıyor. İşçiyi işten atıyor, kimisi yaşadığı baskının ardından işi bırakıp gitmek zorunda kalıyor, başka arayışlara giriyor derken en son yetkiyi aldığında bakıyorsun ya üyen kalmamış ya bir dağınıklık olmuş ya da işveren masaya gelip toplu sözleşmeye oturmuyor. Bu defa yasal hakkımı kullanayım, greve gideyim dediğin zaman greve çıkan sendika üyesinin kalmadığını görüyorsun” diyor.
‘PATRONUN İTİRAZ HAKKI BİTMEK BİLMİYOR’
6356 sayılı Kanun’un bir aldatmaca olduğunu ifade eden Kırmızıçiçek şöyle devam ediyor: “Bir an evvel çeşitli düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Biz yetkiyi herhangi bir bağımsız kurumdan değil, devletin bakanlığından istiyoruz. Devlet, bakanlığı eliyle ‘Bu sendika bu işyerinde gerekli çoğunluğu sağlamıştır’ diyor ama işverene de ‘Buna itiraz edebilirsin’ diyor. İşveren itiraz ediyor, mahkeme kuruluyor, mahkeme de ‘Buraya bir bilirkişi atayalım’ diyor. Bilirkişi inceliyor, raporunu sunuyor mahkemeye ama devlet işverene bilirkişi raporuna da itiraz etme hakkı verdiği için burada bir itiraz daha yapılıyor. Bir daha rapor yenileniyor, yine işçinin lehine sonuç geliyor. Yerel mahkeme karar veriyor, bu sefer işveren bunu istinaf mahkemesine götürebiliyor. İstinaf mahkemesinde de aylarca kalabiliyor. Orası da ‘Bu sendika bu işyerinde gerekli çoğunluğu sağlamıştır’ diyor ama devlet işverene ‘Sen bunu Yargıtaya da götürebilirsin’ diyor. Süreci uzatmak isteyen işveren Yargıtaya da başvuruyor. Orada da yine aylarca sürüyor dava ve toplamda baktığımızda 2-3 yıl, bazen daha da fazla süren süreçler yaşanıyor. Bu da aşağıda örgütlülüğün bir şekilde dağılmasını, işverenin işçi üzerinde her türlü yaptırımı uygulamasının önünü açıyor.”
‘BU DURUMU ORTADAN KALDIRMAMIZ GEREKİYOR’
Sendikaların bu sorunu zaman zaman dillendirdiğini aktaran Kırmızıçiçek, “Ama bu sürecin değişmesi için bir mücadele hattının örülmesi gerekiyor. Hem Meclis bazında hem meydanlarda, alanlarda, sendikalaşan işyerlerinde ortalığın ayağa kaldırılması gerekiyor. Bu uygulamanın ortadan kalkması gerekiyor. Bununla ilgili özellikle konfederasyonlar düzeyinde bir söylem ya da bir çalışma yok. Bunu gündeme taşıyacak ve değiştirecek güç aslında bu direniş alanlarından yükselen sesle olacaktır. Yoksa baktığımız zaman bürokratik sendikal anlayışın böyle bir çabası yok. Pulver Kimya direnişi bunun için bir örnek de teşkil edebilir. Sesimizi, taleplerimizi buradan duyurmaya çalışıyoruz. Bir şekilde bu durumu ortadan kaldırmamız gerekiyor” diyor.
ÇOCUĞU LÖSEMİ OLAN DİRENİŞÇİ İŞÇİ: ÇOCUĞUMUN İHTİYAÇLARINI KARŞILAYAMAZ OLMUŞTUM
34 yaşındaki Gökhan Pesen 10 yıldır Pulver Kimya’da çalışıyordu. İki çocuğundan biri henüz 9 yaşında ve lösemi hastası. Çocuğu ve ailesi için daha iyi bir gelecek isteyen Pesen sendikaya üye oldu, işten atıldı. Şimdi Pulver önünde direnişini sürdüren Pesen, “Yanlış bir şey yapmıyoruz, hakkımız olanı istiyoruz” diyor.
Gebze Organize Sanayi Bölgesinde (GOSB) bulunan Pulver Kimya’da conta bölümünde takım liderliği yapıyordu Gökhan Pesen. Pulver’de her zam döneminde sendika tartışmalarının yaşandığını ama kimsenin elini taşın altına koymadığını söylüyor. Son dönemde aldıkları ücretin enflasyon karşısında eridiğini söyleyen Pesen, “Evde tek ben çalıştığım için yetiştiremedim. 9 yaşındaki çocuğuma 4 yıl önce lösemi teşhisi konuldu. 4 yıldır lösemiyle savaşıyoruz. 1 yıl kemoterapi, 2 yıl da ilaç tedavisi gördü. Son 1 yıldır da aylık kontrollere gidiyoruz. İlaç parası, hastane masrafı derken ekonomik durum bizi daha da zorlar oldu. 4 yıl önce ben şimdiki domates fiyatına organik olsun, çocuğum iyi beslensin diye domates alıyordum. Yediği her şey organik olsun diye o zaman bile daha yüksek maliyetli harcamalarımız oluyordu. Bir evin aldığı erzağa ben iki üç kat daha fazla harcama yapıyordum. Şimdi bu masraf daha da katlandı. Çocuğuma almak istediğim şeyi alamaz oldum. Maliyeti düşürmek için daha seçici olmak zorunda kaldım, çünkü aldığım para yetmiyor” dedi.
‘TABLET HAKKIMIZ ENGELLENEMEZ!’
Kirada olduğunu ve kirasının yüzde 100 zamlandığını söyleyen Pesen, “1000 liraya oturduğum ev 2 bin lira oldu. Aldığım para 7 bin 800. Daha elektriği, doğal gazı, suyu var... Evde bir sorun olduğu zaman hasta çocuğumun da morali bozuluyor. Ne isterse onu yapmaya çalışıyoruz. Her şey onu mutlu etmek için. Ona yok diyemiyorum ama son dönemdeki ekonomik sıkıntılar bizi çok zorladı. Bir gün akşamüstü eve gidiyorum, oğlum benden köfte istedi. Cüzdanı çıkardım 20 lira para var. Köfte ekmek 40 lira. ‘Oğlum ben sana çiğköfte alayım’ dedim daha ucuz olduğu için, mecburen ona kabul ettirdim. Yine bir akşam vardiyadan çıkıp eve gidiyordum, eşim eve ekmek istedi. Cebimde para var diye hatırlıyorum, girdim fırına. İki ekmek istedim, baktım cebimde para yok. Ceplerimi kurcaladım, fırıncı ‘Arama, sonra verirsin’ dedi. Her ay 2-3 bin lira açığım oluyor, kredi kartlarıyla çeviriyordum. Borç alıyor, borç veriyorsun. Evi döndürmek için aklınıza gelebilecek her yolu deniyordum” diye konuştu.
İlk zamanlar eşinin kaygıları olduğunu söyleyen Pesen, “Şimdi o da sürece alıştı. Yanlış bir şey yapmıyoruz, hakkımız olanı istiyoruz. Çocuklar da durumun farkında, hatta evde onlar da slogan atıyor. Bir seferinde onları da direniş alanına getirdim, gördüler. Onlar da ‘Tablet hakkımız engellenemez’ diye slogan atıyorlar” dedi.
‘PULVER’E SENDİKA GİRECEK’
Pulver’de patronun yüzde 20 zam vereceğini açıklamasıyla hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlamış işçiler. Bunca zorluk üstüne insanca geçinebilecekleri zam da alamayınca işçiler sendikalaşmayı tercih etmişler. Süreci şöyle anlatıyor Pesen: “Zam açıklandı, yine sendika muhabbeti dönmeye başladı içeride. Son kredi taksitimi ödeyememiştim. Bu benim canımı sıkıyordu, sinirlenmiştim. Petrol-İş’e üye oldum. Ekran görüntüsünü WhatsApp’ta gruplarda, her yerde paylaştım. Artık işten ayrılma noktasına gelmiştim. Aldığım maaş hiçbir şeye yetmiyordu. Paylaşımlarımı gören direkt beni arıyordu, onlara da söyledim, ‘Ya çıkaracaklar ya da Pulver’e sendika girecek’ diye. O gün onlarca arkadaş sendikaya üye oldu. Sayı arttıkça daha ciddi durduk üzerine. Normalde ben fabrikadan çıkmak istiyordum, vazgeçtim savaşma kararı aldım. 800 işçinin yarısından fazlası üye oldu, çoğunluğu sağladık. İçerideki işçi arkadaşlardan çok ciddi bir destek var. Biz de sendikamızla beraber içeri girip, işbaşı yapacağız” dedi.