Prof. Dr. Esergül Balcı: Kaynaklar tarikat-cemaatlere değil eşit eğitim hakkına ayrılmalı
Eğitim Politikası Uzmanı Prof. Dr. Esergül Balcı’yla tarikat-cemaat çemberindeki çocukları ve Ekmek ve Gül’ün başlattığı “Okullarda bir öğün sağlıklı ücretsiz yemek” kampanyasını konuştuk.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
Elif Ekin SALTIK
Milli Eğitim Bakanlığının eğitimi adeta başta Diyanet olmak üzere dini vakıflara, cemaatlere, tarikatlara bıraktığı bir süreçte pek çok aile ve çocuk yaşadıkları çaresizlik nedeniyle de cemaat ve tarikatların çemberine giriyor.
2018 yılında yaptığı “Eğitimde Tarikat ve Medrese Gerçeği, 1 Milyon Öğrenci Tarikatların Elinde” konulu çalışmayla bu meseleye dikkat çeken Eğitim Politikası Uzmanı Prof. Dr. Esergül Balcı’yla tarikat ve cemaat çemberindeki çocukları ve Ekmek ve Gül’ün eylül ayında başlattığı ve pek çok kesim tarafından sahiplenilen “Okullarda bir öğün sağlıklı ücretsiz yemek” kampanyasını konuştuk. Balcı geniş toplum kesimlerini tarikat ve cemaatlere mecbur bırakmak için yoksulluğun bilinçli olarak sürdürüldüğünü söylerken, “Tarikatlara aktarılan kamu kaynakları ve imtiyazlar derhal kesilmeli. Bu kaynaklar yoksul halkın eşit eğitim hakkından yararlanması için harcanmalıdır. Zira Türkiye bir neslini daha bu çağ dışı yapıların menfaatleri için heba edemez” dedi.
Okullar pek çok sorunla açıldı. Ekonomik kriz, ailelerin eğitim masraflarına yeterli bütçeyi ayıramaması ve en önemli sorunlardan biri olan sağlıklı, yeterli beslenme… Ekmek ve Gül olarak “Okullarda bir öğün sağlıklı ücretsiz yemek” kampanyası başlattık. Okullarda ücretsiz sağlıklı bir öğün yemek verilmesinin yoksulluk nedeniyle cemaat ve tarikatlara yönelmek zorunda kalan çocukların durumuna etkisi ne olur? Buna karşı bir bariyer yaratır mı?
Ülkemiz cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşıyor. Eğitim hiç olmadığı kadar ticari bir meta haline getirildiği için ekonomik kriz, aileleri ve en önemlisi okul çağındaki çocukları doğrudan etkiliyor. Toplumun yüzde 20’si yoksul. DİSK 2022 raporuna göre, 10 milyon kişi asgari ücretle geçinmeye çalışırken, bunlara ilaveten işsizler de var. Zaten geçinmekte zorlanan aileler çocuklarının en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor. Beslenme çantasına koyacak yiyeceği olmadığı için çocuklar, okula gidemiyor devamsızlık yapıyorlar. Bu nedenle aileler, çocuklarını okuldan alıp aile ekonomisine katkıda bulunması için çalışmaya sevk ediyor.
Evdeki çeşitli malzeme ve naylon poşetlerden okul çantası yapmak zorunda kalan aileleri görüyoruz. Kış günü yazlık kıyafetlerle okula giden çocuklar, açlık sınırında yaşayan, çocuklarına sağlıklı ve yeterli beslenme sağlayamayan aileler var. Bu durumdaki aileler ‘Hiç olmazsa sofradan bir boğaz eksilir’ çaresizliği ile çocuklarını tarikatlara ve cemaatlere teslim etmek zorunda kalıyor. Artık herkes bunun planlı bir süreç olduğunun farkına varmalı. Çocuklar yoksulluk ve çaresizlik nedeniyle tarikatlara yem ediliyor. İstismara uğrayacağı; beyninin yıkanıp insana, emeğe, doğaya, kadına düşman olarak yetiştirileceği bilinmesine rağmen bu uygulama kasten sürdürülüyor.
Elbette bu kampanyalar çocukların sağlıklı ve ücretsiz yemeğe ulaşması bakımından çok değerli. Aileler ve çocuklar için sahipsiz olmadıklarını görmeleri açısından bu çarpık düzene karşı bir bariyer oluşturacaktır. Ancak geçici ve yetersiz bir çözümdür. Eğitim kamusal bir alandır ve sağlık, adalet, eğitim gibi alanlarda görülen büyük toplumsal sorunlar kamusal müdahaleyle çözülebilir.
‘YOKSULLUK BİLİNÇLİ OLARAK SÜRDÜRÜLÜYOR’
Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden Maarif Vakfına 2022, 2023 ve 2024 yıllarında toplam 4 milyar 529 milyon lira aktarılacak. Pek çok vakfa pek çok bütçe ayrılır, böylesi dernekler ve vakıflar devlet eliyle beslenirken bu bütçeler çocukların sağlıklı gelişimine, iyi, nitelikli, ücretsiz eğitim almalarına neden ayrılmıyor?
Bu tür vakıflar dinci siyaset için bir tür propaganda merkezi ve iktidarda kalma aracı olarak çalışır. Bu bir döngüdür. Kaynaklar kamusal alanın iyileştirilmesi ve geliştirilmesine değil, kendi propagandalarını yürüten sivil görünümlü yapılara aktarılır. Burada çaresiz aileler için doğal bir yönlendirme oluşur. Devletin sahipsiz bıraktığı yoksul aile çocukları bu yapılara mecbur edilir. Aileler bu yapıların kamu kaynaklarından, yani kendi parasıyla beslendiğini bilmeden dinci yapılara yani tarikatların ve cemaatlerin eline düşer. ‘Rızkımız kesilir’ korkusuyla da iktidarın devamını sağlar. Bugün yaşanan derin yoksulluk, tüm uyarılara rağmen devam ediyorsa sebebi bu mecburiyetin sürdürülmesini sağlamaktır. Geniş toplum kesimlerini kendilerine mecbur bırakmak için yoksulluğun bilinçli olarak sürdürüldüğünü görmek zorundayız.
SENDİKALAR, DERNEKLER, VELİLER, ÖĞRENCİLERLE ORTAK BİR PLATFORM, ALTERNATİF BİR EĞİTİM ŞURASI…
Bugün eğitimcilere, eğitim alanındaki farklı kesimlere, sendikalara, velilere nasıl bir sorumluluk düşüyor? Ne talep etmeli/edebilir, tablo nasıl değiştirilir?
Bir zamanlar Eğitim Sen’in önderliğinde yapılan büyük mücadelelerle bazı hakların kazanılması sağlanmıştı. Yanlış politikalar ve baskılar nedeniyle dernek ve sendikalar, bu gücünü yitirdi. Eğitim sistemini darmadağın edip, çağ dışı yapılara teslim eden mevcut sisteme karşı, tüm sendikalar, sivil toplum örgütleri ve diğer paydaşlar, ortak bir platformda bir araya gelmeli. Her kesimin fikrini söyleyebileceği ve modern eğitim modelinde buluşabileceği alternatif bir eğitim şûrası toplanmalıdır. Üniversiteler, eğitimciler, iktisatçılar, sendikalar ve velilerin içinde yer alacağı geniş bir yapıyla önce teşhis konulmalı, ihtiyaçlar belirlenmeli ve ortak çözümler geliştirilmelidir. Cumhuriyetin temel nitelikleri çerçevesinde yeni bir eğitim politikası yerleştirilmeli ve hiçbir siyasi partinin kolay kolay ortadan kaldıramayacağı bir yapı kurulmalıdır. Bir eğitim politikası uzmanı olarak, eğitimin her zaman iktidarın güdümünde olduğunu bilerek, ancak bundan çıkılması ve toplumsal bir uzlaşı ile eğitim politikası yapılmasının gerektiğini söylemeye çalışıyorum. Yoksul kesimlerin eğitiminde fırsat eşitliği sağlanmasını engelleyerek, tarikatlara aktarılan kamu kaynakları ve imtiyazlar derhal kesilmeli. Bu kaynaklar yoksul halkın eşit eğitim hakkından yararlanması için harcanmalıdır. Zira Türkiye bir neslini daha bu çağ dışı yapıların menfaatleri için heba edemez.
‘4406 ÖZEL YURDUN 3331’İ VAKIF VE DERNEKLERE AİT’
Barınma sorunu da çok yakıcı bir sorun olarak karşımızda. İktidar “Çözeceğiz, çözüyoruz” dese de sorun büyüyerek katmerleniyor. Özellikle sorunun çözümü konusunda tarikat ve cemaat yurtları devreye giriyor. Aileler ve gençler neden mecbur bırakılıyor, bu durum iktidarın eğitim politikasıyla nasıl kesişiyor?
Yaptığımız çalışmalarda, özellikle üniversite öğrencilerinin barınma sorununun çözülemediğini gördük. Yurt sayıları son derece yetersiz, olanlar da niteliksiz. Devlet yurtlarında öğrenciler her bakımdan sağlıksız koşullarda yaşamak zorunda bırakılıyor. Yurda son giriş saati erken olduğu için öğrencilerin sosyalleşme ve kültürlenmesine engel oluyor. Öğrencilerin internet kotası da çok düşük. Hal böyle olunca kendilerine daha iyi ve ucuz imkan sunan tarikat ve cemaat yurtlarına adeta itiliyorlar. Zaten bu yurtlar için öğrenci avlayan gruplar, sene başında üniversitelerin bahçelerinde tanıtım için stant açarak, yeni gelen ve ekonomik durumu kötü olan ailelerin çocuklarına sahip çıkma bahanesi ile kendilerine çekiyorlar. Daha sonra da kendi görüşleri doğrultusunda eğitiyorlar. Bazı aileler de iyi niyetle ‘Dinimizi öğrensin bunda ne sakınca olabilir’ diye düşünmekteler. Oysa oralarda öğretilen, ‘gerçek din’ olmayıp, yozlaştırılmış Emevi-Selefi zihniyete ait dini dogmalardan ibarettir.
ÇOCUKLAR İSTİSMARA AÇIK HALE GETİRİLİYOR
MEB istatistiklerine göre, 2021’de 4 bin 406 özel yurt var, bunlardan 3 bin 331’i vakıf ve derneklere ait. Tarikatlar vakıf ve dernek adı altında gizli olarak işlevlerini yerine getiriyor. Devlet yurtlarının kapasitesi ise 2021’de 695 bindir. Örgün öğretim gören üniversite öğrenci sayısı 2021-2022’de, 3 milyon 400 bin civarında iken geriye kalan 3 milyona yakın öğrenci nerede kalacak? Sorunun cevabı aslında belli. Tarikat yurtlarında ve evlerinde kalan bu çocuklar denetim yapılmadığı ve denetimi yapacak olanlar da tarikat üyesi olduğu için her türlü istismara açıklar. Bu yurtlarda pek çok olay yaşandı, çocuklar taciz ve tecavüze uğradı, kimisi intihar etti, kimisi intihar süsü verilerek öldürüldü, bunlar hâlâ yaşanmaya devam ediyor.
‘DEVLET EĞİTİMDEN ÇEKİLİYOR BOŞLUĞU TARİKAT VE CEMAATLER DOLDURUYOR’
Aslında iktidarın eğitim politikası halkı yoksullaştırarak tarikat ve cemaatler kanalıyla kendine mecbur bırakma stratejisi üzerine kurulu. Hem aileler zorunlu olarak tarikatlara bağlanıyor hem de çocuklar dinci siyasal ideolojinin birer askeri olarak yetiştiriliyor. Devlet eğitimden kademe kademe çekiliyor. Devletin boşluğunu doldurmak üzere tarikat ve cemaatlerin önü açılıyor. Kamu kaynakları barınma, beslenme, ulaşım gibi sorunların çözümüne değil bu yapılara aktarılıyor. Yoksul kesimler de sorunlarının çözümünü tarikat ve cemaatlerde arıyor. Çocuk okula gidiyor, yurdu tarikat sağlıyor, yemeği tarikat yurdunda yiyor. Okul bitince işe girmek için mezun genç tarikattan referans almak zorunda, yoksa iş bulamıyor. Sistem bu kısır döngüye hapsedilmiş durumda.
Bugün Türkiye’de binlerce konut stoku ve kullanılmayan binalar bulunuyor. Bu stokların öğrencilerin barınması için değil; tarikatların yurt, Kur’an kursu ve medrese olarak işletmesi için tahsis edildiğine ilişkin duyumlar var. Tarikatlara bedava arsa ve bina veriliyor. Bazı yerlerde inşaatı TOKİ müteahhitleri yapıyor. Yani maliyet sıfır! Bir örnekle açıklayalım: Diyelim ki, bir şehirde KYK yurt ücreti 100 lira ise özel yurtların 150 lira olması normal. Fakat tarikat yurtları 80 liraya öğrenci kabul ediyor. FETÖ de bu yöntemi uyguladı. Peki aradaki fark nereden karşılanıyor? Tabii ki yine kamu kaynakları ve ‘himmet’ türü zorunlu bağışlardan. Maarif Vakfı da zaten FETÖ’nün eğitim ağının üzerine kurulup, binaları, okulları ve yurtları Maarif Vakfına devredilmedi mi?