Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
3 Ekim 2022 01:05
/
Güncelleme: 00:08

Yaz döneminin ardından birçok üniversite sezonu açtı, önümüzdeki haftalarda ise üniversitelerin tamamı açılmış olacak. Ancak genel manzaraya bakınca üniversite gençliği açısından akademik takvim dışında bir “dönem başlangıcı”ndan bahsedemeyiz. Dergimizin önceki sayılarına yansıdığı gibi yaz dönemi pek çok üniversitelinin sorunlarını “biriktirdiği” bir dönem oldu. ODTÜ ve Boğaziçi gibi ülkenin en nitelikli üniversitelerini dahi girdaba alan barınma sorunu ve açıkta kalma durumu, yaz aylarında yapılan yemekhane ve yurt zamları, üniversite açılışlarında gözlemlenen kantin fiyatlarındaki ve diğer eğitim masraflarındaki artışlar, üniversite gençliğinin problemleri açısından bir başlangıcı değil, “sürekliliği” gösteriyor.

Çoğu üniversiteli yaz aylarını geçici işlerde çalışarak, yaz okulu ya da yeni dönem masraflarını çıkarmak için günlerini heba ederek harcadı, bir kısmı ise aile evini daha masrafsız olduğu için tercih etmek zorunda kaldı. Üniversitelerin bulunduğu şehirlere erkenden gelip ev tutma fikri, ancak fikir düzeyinde kaldı. Yurttan çıkıp ev tutma “hayalinin” kendisi binlerce liradan başladığı için gerçekliğe dönüşmedi. Görünen o ki, dönem açılışında üniversite gençliğinin ekonomik/sosyal yaşam koşulları açısından yeni olan, bu koşulların “katlanılmaz” düzeye gelmesi olacak.

YENİ DÖNEM YENİ SALDIRILARIN HAZIRLIĞI

Yeni dönemde ağırlaşan sorunların dışında yeni bir şey yok demek de mümkün değil elbette. Kulüp ve topluluklar üzerindeki baskılara yönelik bürokratik hazırlıklardan tutalım valiliklere gönderilen ve öğrenci toplulukları ile olası eylemlilikleri hedef alan genelgeye kadar tek adam yönetimi ve “tek tip” üniversite yönetimleri dertsiz-tasasız bir yıl geçirmenin hazırlığına önemli yatırımlar yaptı. Dolayısıyla önümüzdeki dönem, üniversitelerin yalnızca memleketin politik atmosferine yönelik olası tepki merkezleri olacağı değil öğrenci toplulukları başta olmak üzere öğrenci gençliğin en temel tartışma/üretme mekanizmalarının dahi baskı altına alınacağı, hedef haline geleceği bir dönem olabilir. Boğaziçi Üniversitesinde Naci İnci rektörlüğünün kabul görmeyen iktidarını öğrencilerin temel sorunlarını da hedef alarak görülmedik uygulamalarla Boğaziçi kültürünü yok etmeye doğru bükmesi, YTÜ’de öğrencilerin tepkisine rağmen okul yönetimine devredilmeyen KYK yurdunun kampüsün özerk yapısına dair yarattığı huzursuzluk, Marmara’nın peyderpey iktidara peşkeş çekilen kampüsüne yönelik küçültme operasyonları, ODTÜ’de süregiden yol ve yurt tartışmaları, İÜ’de inşaatlar ve fakülte geçiş yasakları ile kampüs yaşamının yok edilmesine yönelik tepkiler…

Nihayetinde yeni dönem, bütün sorunları kapsayan bir “üniversiteli olma” sorunuyla üniversite gençliğini karşılıyor. Üniversite gençliğinin varoluşu, en temel demokratik kazanımlardan çalışmak zorunda kalmadan eğitim görme hakkına kadar saldırı altında. Dolayısıyla yeni dönem üniversite gençliği açısından bir “varoluş mücadelesinin” de dönemi olacak. Ya üniversiteli olmakta ısrar edeceğiz ya da artan zamların masraflarını çıkarmak için yarı zamanlı bir çalışan, kampüs yaşamı nedir bilmeyen bir üniversite figüranı olmaya razı geleceğiz. Ya sözümüzün, fikrimizin önemi olduğunu üniversite yönetimlerine hatırlatacak, bize sorulmadan alınan her kararın karşısına dikileceğiz ya da akademinin şirket yönetir gibi üniversite yöneten rektörlüklerin elinde oyuncak olmasını izleyeceğiz. Ya topluluklarımızdan temsilciliklere en temel birlik mekanizmalarımızı güçlendirecek ve büyüteceğiz ya da öğrencilerin olduğu bütün yapıların tek tek kapatılmasına, fiilen öğrencilerden koparılmasına sessiz kalacak, üniversiteyi öğrencisinden, akademiyi kültüründen koparan üniversite yönetimlerinin seyircisi olacağız. Ya akademik birikimin, bilimsel bilginin ve toplumsal ihtiyaçların merkezleri olarak üniversiteleri özerk kurumlar şeklinde savunacağız ya da start-up sirkine, şirket panayırına dönen kampüslerimizin, “ucuz eleman” avına çıkan sermayenin modern köle pazarı haline gelmesini seyredeceğiz.

ÜNİVERSİTELİ OLMAK İÇİN ÜNİVERSİTE İÇİN MÜCADELE DÖNEMİ

Tek adam yönetimi ve emrindeki rektörlükler üniversitelilerin yalnızca geleceğiyle değil bugünüyle de, “üniversiteli” kimliğiyle de kavga ediyor. İstesek de istemesek de bu kavganın parçasıyız. Bu kavgayı görmezden gelmek; yani itiraz etmeyen, üretmeyen, fikrini sakınan, topluluğu/temsilciliği elinden alınmış etkisiz elemanlar olmakla, KYK yurtlarında küflü peynir-kuru zeytinli fix menülerle, “Yurt yok sokakta kalın” gibi aşağılayıcı tutumlarla sürüklendiğimiz “üniversiteli olmayan” bir üniversiteli kimliğine teslim olmak da bir seçenek. Barınma-beslenme hakkımızdan, bilimsel bilgi mücadelemizden, kampüslerin birlikte üretme ve tartışma kültüründen, insanlığın en temel alışkanlıklarından biri olan dayanışma ve birlikte hareket etme alışkanlığımızdan vazgeçmemek de bir seçenek. İstesek de istemesek de bu seçeneklerin birinden yana yapacağız tercihimizi.

Üniversite gençliği; kazanımlarını korumadığı her gün haklarından oluyor, daha büyük saldırıların hedefi oluyor. Öyleyse bu kavgayı görmezden gelme, “Okuluma bakayım” kontrol komutuyla sıramızı bekleme, “Ben kendi işime bakarım”cılıkla kafayı kuma gömme zamanı değil. “Kendi işimizi”, üniversite okuma çabamızı, yani “eğitim hakkımızı” bile hedef alan bu kuşatmaya karşı bu kavgayı boşa düşürme; kulüp-topluluk, temsilcilikler, dayanışma ağları ya da mücadele birlikleri demeden isminden bağımsız en geniş öğrenci kesimlerinin taleplerini bir araya getirecek mekanizmaların sınıflardan, bölümlerden, fakültelerden büyütülmesi, yoksa kurulması, varsa güçlendirilmesi ve meşru mücadele zeminleri haline getirilmesi zamanı.

Ne iktidar-sermaye ortaklığı ne de üniversite yönetimleri bizim için, hayalimizdeki üniversite için, özlemlerimizi karşılayacak adımları kendiliğinden atacak, biliyoruz. Üniversiteyi savunma ısrarımızın, taleplerimizden vazgeçmemenin, yan yana durmanın ve geniş birlikteliklerin bu talepleri gerçek kılacak gücü ve potansiyeli yaratacağını da unutmamamız gerekiyor. Tahran’daki Amir Kabir Üniversitesinden Khaje Nasir Üniversitesine boykot ve işgallerle sıra arkadaşları Mahsa Amini’yi öldüren kolluk kuvvetlerine ve İran hükümetine karşı mücadeleyi büyüten kardeşlerimiz de aynı gücü, aynı yolla doğruluyor. Sihirli bir güce, tahmin edilemez uhrevi bir ana ihtiyacımız yok; çok somut bir gerçekliğe dayanarak birleşmek, mücadele etmek, örgütlü davranmak, hedef alınan varoluşumuzu savunmanın tek yolu.

Evrensel'i Takip Et