03 Ekim 2022 14:25

Öğretmenlerin derdi kariyer değil, geçim derdi ve mesleki saygınlık

Böyle bir meslek kanunu ilk defa mı gündeme geldi? İçeriği nasıl ve neler var? Öğretmenler bundan hoşnut mu, ne istiyorlar? Bütün bunlar üzerinden neler yapılabilir?

Fotoğraf: MA

Paylaş

İsmail SAĞDIÇ
Eğitim Sen üyesi

TBMMM’de 3 Şubat 2022’de kabul edilen ve 14 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK), 19 Kasım 2022’de uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik için yapılacak sınav yaklaştıkça öğretmenler arasında ve kamuoyunda daha fazla tartışılmaya başlandı. Böyle bir meslek kanunu ilk defa mı gündeme geldi? İçeriği nasıl ve neler var? Öğretmenler bundan hoşnut mu, ne istiyorlar? Bütün bunlar üzerinden neler yapılabilir? Bu yazıda bu sorular ve yanıtları tartışılmaya çalışılacak.

Milli Eğitim Bakanı tarafından 60 yıllık bir rüyanın gerçekleşmesi olarak ifade edilen ÖMK, geçmişte düzenlenen eğitim şuralarının bazılarının gündemine alınarak tek taraflı tartışılmış ve bazı kararlar alınmıştı. Kariyer basamakları AKP iktidarı tarafından da 2004 yılında gündeme getirilmişti. Bir kanun olarak çıkarılmasa da ÖMK, 13 Ağustos 2005 tarihinde “Öğretmenlik Kariyer Basamaklarında Yükselme Yönetmeliği” olarak Resmi Gazete'de yayımlanarak bugünkü halinden küçük farklılıklar içeren şekliyle uygulamaya konulmuştu. Sonrasında acele ile sınav yapılmış, sınavdan 60 puan alanlar uzman öğretmen yapılmış ve maaşlarında ek bir miktar artış olmuştu. O günden bugüne bu sınav bir daha yapılmamıştı. ÖMK, sadece AKP tarafından gündemleştirilmemiştir. Bugün halen Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu’nun da üyelerinden olan Selçuk Pehlivanoğlu’nun yönetim kurulu başkanı olduğu Türk Eğitim Derneği’nin düşünce kuruluşu olan TEDMEM tarafından da 2017 yılında “Öğretmenlik Meslek Kanunu Öneri Metni” olarak gündeme getirilip tartışmaya açılmıştı. Bazı milletvekilleri tarafından da Öğretmenlik Meslek Kanunu adı altında teklifler hazırlanmış, kamuoyunda tartıştırılmıştı. ÖMK, 2005 yılında çıkartılan “Öğretmenlik Kariyer Basamakları Yükselme Yönetmeliği” nin özüne dokunulmadan, uzmanlık için konulan öğretmen sayısının yüzde 20’si ve başöğretmenlik için konulan öğretmen sayısının yüzde 10’u oranlarının kaldırılarak, sınav başarı puanının 60’tan 70’e çıkartılarak ve bu sınavlara başvuruda bulunmak için istenen yıl şartının yükseltilerek, birkaç küçük değişikli birlikte kanunlaşmış halidir.

ÖMK NE İÇERİYOR?

ÖMK ile öğretmenlik mesleği, aday öğretmenlik döneminden sonra gelmek üzere öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olmak üzere üç kariyer basamağına ayrılıyor. En az 10 yıllık öğretmen olanları ve bunlardan kademe ilerlemesi cezası almamış olanları, başvuruda bulunmaları halinde 180 saatten az olmamak üzere düzenlenecek uzman öğretmenlik ile ilgili kursa alınıyor. Kursu tamamlayanlar merkezi yapılacak yazılı sınava başvuruda bulunabiliyor. Bu sınava girip 70 ve üzeri puan alanlar başarılı sayılıp uzman öğretmen yapılıyor.

Uzman öğretmenlikte en az 10 yıl hizmeti bulunan, kademe ilerlemesinin durdurulması cezası bulunmayan uzman öğretmenler de 240 saatten az olmamak üzere düzenlenen Başöğretmenlik Eğitim Programını tamamladıktan sonra, başöğretmenlik için yapılacak yazılı sınava başvuruda bulunabiliyor. Yazılı sınavdan 70 ve üzeri puan alanlar başarılı sayılıp başöğretmen yapılıyor.

Yüksek Lisansı tamamlamış 10 yıllık öğretmenler 180 saatlik kursu tamamlamak koşuluyla uzman öğretmenlik için yapılacak sınavdan, doktorasını tamamlayan 10 yıllık öğretmenler de başöğretmenlik için yapılacak sınavdan muaf tutuluyor.

Uzman öğretmen veya başöğretmen unvanı alanlara her unvan için ayrı ayrı olmak üzere bir ilave derece veriliyor.

Tüm bunların yanında; uzman öğretmenler için eğitim öğretim tazminatının yüzde 60'ı kadar, başöğretmenler için eğitim öğretim tazminatının 120'si kadar ek ödeme yapılıyor.

Genel bir kanunla diğer memurlara da kısmen verilen 3600 ek gösterge 15 Ocak 2023 yılından geçerli olmak üzere 1. dereceye gelen öğretmenler için de geçerli oluyor.

Ayrıca; aday öğretmen olarak atanabilmek için yargı kararları ile bir çok defa iptal edilmiş olmasına rağmen “güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmış olma” şartı ÖMK’ye de konulmuş durumda. Bunun anlamı iktidar için sakıncalı olanların aday öğretmenliğe ataması yapılmayacak. Ataması yapılmış olanların da bu durumu belirlendiğinde adaylık süreci içerisinde görevine son verilecek. Adaylık süreci içerisinde maaş kesim cezası veya kademe ilerlemesini durdurma cezası alanların meslekle ilişkisinin kesilmesi de bir diğer düzenleme. ÖMK ile aday öğretmenlikten, öğretmenliğe geçişte yapılan “Adaylık Sınavı” kaldırılmış, sınavın işlevi değerlendirme komisyonuna devredilmiştir. İktidarın daha önceki pratiğine bakıldığında; değerlendirme komisyonunda mülakat, torpil gibi uygulamaların ve ayrımcılığın gündeme gelmesi de kuvvetle muhtemeldir.

ÖĞRETMENLER BU YASAYI BENİMSEYİP, SAHİPLENDİ Mİ?

Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre resmi kurumlarda görev yapan yaklaşık bir milyon civarında öğretmen var. Yine MEB tarafından yapılan açıklamaya göre; uzman öğretmenlik eğitim programı için 543.515, başöğretmenlik eğitim programı için 70.931olmak üzere toplamda 614.446 başvuru olmuş. MEB’ in açıklamayı yaptığı tarihe kadar, eğitim programlarını tamamlayan öğretmen sayısı; uzmanlık için 468.111, başöğretmenlik için 56.937, toplam tamamlayanların sayısı da 525.048’ dir. Toplamda 89.398 öğretmen başvuruda bulunduğu halde çeşitli nedenlerle eğitim programlarını tamamlamamış durumda. Halen 75.701 uzman öğretmen, 90 da başöğretmen var. Uzman öğretmenlik için getirilen sınavdan muaf olanların sayısı 88.997, başöğretmenlik için getirilen sınavından muaf olanların sayısı 226’dır.

MEB’in iddia ettiği gibi bu yasaya öğretmenler sahip çıkıp, heyecanlandı mı? Yoksulluk sınırınınçok altında, açlık sınırının biraz üzerinde maaş alan öğretmenler sırf maaşlarında bir miktar artış olması amacıyla mı bu sınava girecekler? Bu eğitimler, iddia edildiği gibi öğretmenlerin mesleki gelişimine katkıda bulunacak, onların bilgi ve becerilerini güncelleyip, mesleğini yapmasını kolaylaştıracak nitelikte mi?

Yasa, çıkış sürecinde sadece iktidar partilerinin ve onların yandaşı olan sendikalar tarafından destek görmüştür. Ne öğretmenlerin görüşü, ne yandaşların dışında kalan sendikaların görüşü, ne de öğretmen yetiştiren kurumların ve eğitimin diğer bileşenlerinin görüşü alınmamış, onların itirazları önemsenmemiştir. Öğretmenlerin dışında hazırlanmış, onlara rağmen çıkmış ve öğretmenleri güçlendirmeyen, tam tersine onları bölen ve aralarında rekabet yaratan, mesleki itibarlarını yükseltmeyen bu yasa karşısında öğretmenlerin heyecanlanması ve yasaya sahip çıkması mümkün değildir. Nitekim Eğitim Sen’ in yaptığı anketin sonuçlarına göre de öğretmenlerin yüzde 98’i, mevcut haliyle bu yasaya destek vermemektedir.

Öğretmenler bu yasayı ne heyecanla karşıladılar, ne de “60 yıllık bir rüyanın gerçekleşmesi” olarak algıladılar. Yoksulluk sınırının çok altında, açlık sınırının biraz üstünde aldıkları maaşla çok zor koşullarda yaşayan ve mesleğini yapmaya çalışan öğretmenler, bu sınava ehven-i şer olarak girip, ekonomik olarak biraz da olsa rahatlamak amacıyla rağbet gösterdiler. Eğitim programlarına başvuruda bulan öğretmenler,yaz tatili boyunca, elindeki metni okumaya çalışanların görüntülerden oluşturulan videoları izlemek ve 500 sayfalık pdf çıktılarını ezberlemek zorunda bırakıldılar. Bu “eğitimlere” katılanlar, mesleki gelişimleri, bilgileri ve becerileri açısından da hiçbir katkı elde edemediler. Zaten eğitime katılmak için başvuruda bulunanlardan 89.398 öğretmen “eğitimleri” tamamlamadan bırakmış durumda. Bu sayı “eğitim” için başvuruda bulunanların yaklaşık yüzde 15’ ine denk düşmektedir. Muhtemelen “eğitimi” tamamlayanların da bir kısmı da sınava başvuruda bulunmayacaklardır.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir diğer iddiası da öğretmenlerin lisansüstü eğitim yapmalarının bu yasayla teşvik edildiğidir. MEB’in, OECD ortalamaların çok altında olan (yüksek lisans yaklaşık yüzde 12, doktora 0,23) öğretmenlerdeki yüksek lisans ve doktora oranının bu sınavla yükselmesi beklentisi içerisinde olduğu anlaşılıyor. Yasada geçen lisansüstü eğitimini tamamlamış olma şartıyla sınavdan muaf olma durumu, yasanın çıkmasından önce yandaş sendikalar tarafından da dillendirilmiştir. Buna hazırlık amacıyla; yurt içi ve yurt dışındaki çeşitli üniversitelerle anlaşmalar yaparak, kendi üyeler için kampanyalar düzenlemiş, parayı verenin, tezsiz yüksek lisans programlarından uzaktan eğitimle mezun olmaları sağlanmıştır. Ayrıca çeşitli üniversiteler, promasyon gibi, para ile diploma sattıkları tezsiz yüksek lisans kampanyaları düzenlemişlerdir. Buralarda yüksek lisans yapan azımsanmayacak sayıda öğretmen bile MEB’in koyduğu OECD ortalamasının yakalanmasına yetmemiştir. Üstelik lisansüstü eğitimin, eğitim alanında ya da öğretmenin kendi branşı ile ilgili olması da şart değildir. Öğretmenlik mesleği yapılırken katkısı olmayacak, en kolay tamamlanabilecek bir alanda tezsiz yüksek lisans yapan öğretmenler sınavdan muaf tutulacak. Bu açıdan bakıldığında bile MEB’in, bu yasayı gündeme getirirken kamuoyuna duyurduğu amaçların baştan itibaren gerçekleşme olasılığının yanıltıcı bilgilere dayalı olduğu bir olduğu görülüyor. Açıklanan verilerin de kelime oyunları ile ya da yüksek lisans ve doktora yapanların alanları açıklanmayarak OECD ortalamasının çok altında kalan lisans üstü eğitim oranın, daha da aşağılarda olduğu görülmektedir. Parayla alınan, çoğu da eğitim alanının dışından, tezsiz yüksek lisans diplomalarıyla oluşan uzmanlığın, Milli Eğitim Bakanının eğitimde “kalite” nin artacağına yönelik öngörü ve beklentisinin sahada ve realitede bir karşılığının olmadığı eğitimciler tarafından görülmekte ve ifade edilmektedir. Bakanlık, eğitimde “kalitenin” artmasının koşulunu öğretmenlerin lisansüstü eğitimde OECD ortalamasını yakalamasıyla mümkün olacağını düşünüyor. Öğretmenlerin gelirlerinin, çalışma saatlerinin ve çalışma koşullarının da OECD ortalamasının çok çok altında olduğu da unutuluyor. Gerçekten nitelikli bir eğitim isteniyorsa; öncelikli olarak öğretmenlerin gelirinin, çalışma saatlerinin ve çalışma koşullarının OECD ortalamasını yakalaması gerekiyor. O zaman öğretmenlerin lisansüstü eğitimi meselesi de çözülecektir.

Milli Eğitim sistemindeki öğretmenlerin statüleri ortaya konulurken kanuna yazılan öğretmenlerin çalışma şekilleri de gerçeği ifade etmemektedir. Sanki hiç yokmuş gibi davranılan, bu kanunun da görmediği ücretli ve sözleşmeli öğretmenlik statüsü aynen devam ediyor. Bu statülerde çalışan 200.000’in üzerinde öğretmenin hakları bir kez daha yok sayılmıştır.

Bu yasayla öğretmenlerin emeği yok sayılıyor. Aynı okulda, aynı sayıda öğrenciyle, aynı müfredata göre, aynı koşullarda eğitim öğretim faaliyetlerini sürdüren, aynı görev ve sorumlulukları olan öğretmenlerin emeğinin karşılığı olarak verilen ücret farklılaştırılarak öğretmenin emeği ve yaptığı iş değersizleştiriliyor. Yasa, bu haliyle eşit işe, eşit ücret ilkesine vurulmuş bir darbe niteliğindedir. İçerisinde emek gaspını da barındırmaktadır.

Bir sınavla öğretmenin “yeterliliğini” veya “yetersizliğini” bir sınavla ölçmeyi hedefleyen bu yasa, bu haliyle öğretmenlik mesleğinin itibarsızlaştırılmasına hizmet etmektedir. Nitekim sınav tartışmaları yapılırken iktidarın çeşitli düzeylerde temsilcileri tarafından öğretmenlere yönelik kullanılan; “öğretmenlerin yeterliliğini ölçeceğiz”, “korkmayın, sınav basit olacak”, “çapulcu”, “provakatörlük”, “troll”, öğretmenleri ahlaksızlıkla suçlamaya yönelik söylemler, sınava yönelik örnek soruların yayınlanması vb. ile iktidarın eğitime, öğretmenlik mesleğine ve öğretmenlere yönelik bakışı bir kez daha ortaya konulmuştur.

Bu yasa öğretmenleri ayrıştırarak, ararlındaki dayanışmayı rekabete, meslektaşları rakibe, okulları şirkete, öğrencileri ve velileri müşteriye dönüştürerek, eğitimi; kamusal bir hak olmaktan çıkararak piyasacı anlayışa tamamen teslim etmeye hizmet edecektir.

ÖMK, bir meslek kanununda olması gereken asgari koşulları bile taşımamaktadır. ÖMK, AKP’nin 2002 yılından itibaren çıkarmaya çalıştığı Kamu Yönetimi Temel Kanunu, sözleşmeli ve performansa göre çalışmayı esas alan düzenlemelere yönelik girişimleri, iş güvencesini ortadan kaldırmaya yönelik hamleleri ile birlikte düşünüldüğünde; eğitim emekçilerinin hak arama ve haklarını koruma mücadelesini bölen bir Truva Atı işlevi görecektir.

Gerek sosyal medyada ortaya konulan tepkilere, gerekse sahada öğretmenler odalarındaki tartışmalara, yapılan anketlerin sonuçlarına bakıldığında öğretmenlerin ezici çoğunluğunun ÖMK’ ye ve onun getirdiği sınava karşı olduğu anlaşılıyor. Öğretmenler bu sınav ile yapılacak ekonomik artışın sınav ve yıl şartından bağımsız bütün öğretmenleri kapsamasını, kariyer hiyerarşisinin olmamasını, mesleki ve özlük sorunlarının çözülmesini, mesleki itibarlarının yükseltilmesini talep ediyorlar.

GERÇEK BİR MESLEK KANUNU NASIL OLMALIDIR?

Öğretmenler ve kamuoyu “Bir meslek kanununa ihtiyaç var mıdır, yok mudur?​” tartışmasını yapmadan kendilerini ÖMK ile karşı karşıya buldular. Bu tartışmadan bağımsız olarak bir meslek kanunu olacaksa neleri içermelidir bunu da açmak gerekiyor. Öğretmenlerin hakları düzenlenirken dünyada referans alınan belgelerin en önemlisi 1966 yılında İLO/ UNESCO ortak belgesi olarak kabul edilen Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi’ dir. Eğer gerçek bir meslek kanunu hazırlanmak isteniyorsa13 başlıktan oluşan ve öğretmenlerin statüsünü tanımlayan bu kararlar temel alınmalıdır.

Bir meslek kanunu olacaksa eğer, gerçek bir meslek kanunu olmalıdır. Gerçek bir meslek kanunu; tartışma aşamalarından, oluşma aşamasına kadar, konunun birinci dereceden muhatabı olan öğretmenlerin(özel okul öğretmenleri ve ataması yapılmayan öğretmenler de dahil), sendikaların ve öğretmenlik mesleği ile ilgili diğer bileşenlerin katılımı ile hazırlanmalıdır.

Gerçek bir meslek kanunu:

  • Eğitim emekçilerinin mesleki ve özlük sorunlarını çözmeli, çalışma koşullarını iyileştirmelidir.
  • Her türden farklı çalışma statüsü (ücretli, sözleşmeli, usta öğretici vb. gibi) kaldırmalı; kadrolu güvenceli çalışmayı esas almalıdır. Mesleğe başlarken yapılan mülakat, güvenlik soruşturması ve arşiv taramasını kaldırmalıdır. Mesleğe yeni başlayan öğretmenleri her açıdan desteklemeli ve kendilerini yetiştirmelerini teşvik edici olmalıdır.
  • Öğretmenlerin ekonomik sorunlarına çözüm üretmeli. Her türlü ayrımcılığı kaldırmalı eşit işe eşit ücret ilkesine dayanmalıdır.
  • Öğretmenlerin mesleki ve kültürel gelişimin önünü açmalı. Öğretmenlerin diğer ülkelerdeki eğitim ve eğitimcilerin deneyimlerinin ve birikimlerinin edinmesini sağlamalıdır.
  • Çocuğun üstün yararı ile öğretmenin yararını birleştirmeli ve bunu güvenceye almalıdır.
  • Rekabeti ortadan kaldırmalı, dayanışma ve iş birliğini esas almalıdır.
  • Öğretmenlerin toplumda ve sosyal hayattaki itibarını yükseltmelidir.
  • Öğretmeni güçlendirici politikaların uygulanmasını güvenceye almalıdır.
  • Öğretmene karşı şiddeti ortadan kaldırmaya yönelik düzenlemeler içermelidir.
  • Öğretmenlerin yetiştirilmesi, mesleğe alınmasında, eğitim politikalarının belirlenmesinde öğretmenlerin katılımını ve söz hakkını güvenceye almalıdır.
  • Öğretmenin sınıf içindeki özerkliğini güvenceye almalı, mesleğini yaparken oluşabilecek olumsuzluklara karşı koruyucu önlemler içermelidir.
  • Öğretmenlerin meslek hastalıklarını tanımlamalı, koruyucu önlemlerin alınmasının yasal güvencelerini tarif etmelidir.
  • Okul ve kurum yönetimlerinin seçimle oluşması ve eğitim emekçilerinin bu konudaki söz hakkını güvenceye almalı, yönetimlerin oluşmasında cinsiyet eşitliğini esas almalıdır.
  • Tayin, atama ve yer değiştirmelerde kayırmacılığı ve torpili önlemeli, bunun denetiminin eğitim emekçileri ve sendikalar tarafından yapılmasını sağlamalıdır.
  • Sendikal örgütlenme ve hak arama özgürlüğünü güvenceye almalıdır.
  • Disiplin ve cezalarla ilgili mevzuatı demokratikleştirmeli, eğitim emekçilerinin disiplin işlemleri ve soruşturmalarında sendikaların her aşamasında taraf olmalarını sağlamalıdır.
  • Kısaca söyleyecek olursak öğretmenlerin talepleri ve İLO/UNESCO Ortak Belgesi ile kabul edilen Öğretmen Statüsü Tavsiye Kararları doğrultusunda düzenlenecek meslek kanununda; öğretmenlerin ekonomik, sosyal, fiziksek, zihinsel, bilişsel ve öznel iyi oluşları güvenceye alınmalıdır.

Yukarıda sayılanlara daha birçok madde eklenebilir kuşkusuz. Böyle bir meslek kanunu için uzun erimli bir mücadelenin örgütlenmesi gereklidir. Fakat eğitim emekçilerinin gerçekleşmesi gereken acil talepleri de ortadadır. Bu talepler için yürütülecek etkili ve sürekliliği olan bir mücadelenin örgütlenmesi zorunluluğu da yakıcı bir durum olarak kendini hissettirmektedir. Acil talepler için verilecek mücadele diğer taleplerin kazanılmasının da önünü açacaktır.

Bugünün sendikalar ve örgütlü kesimler açısından acil görevi; ÖMK’nin geri çekilmesi, öğretmenlerin ekonomik durumunun iyileştirilmesi için maaşlarının yoksulluk sınırının üzerinde olmasını sağlayacak artış yapılması, mesleki itibar, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, ücretli, sözleşmeli çalışma gibi statülerinin kaldırılıp, kadrolu güvenceli çalışmanın esas alınması vb. talepler etrafında birleşik mücadelenin örgütlenmesidir.

Birleşik mücadelenin örgütlenmesine yönelik yapılan merkezi girişimlerin sonuç vermediği görülmektedir. Ayrıca en fazla üyeye sahip iki sendikanın da ÖMK konusunda iktidar ile aynı fikirde oldukları pratiklerine bakılarak görülebilir. Başkaca etkenlerin yanına bu durum da eklendiğinde birleşik mücadelenin örgütlenmesi bugün daha da zorlaşmış durumdadır. Zorlukları aşmak da öğretmenlerin tarihinden bugüne devraldığı bir gelenektir. Bu bakımdan; 15- 19 Aralık 1969 tarihinde TÖS’ün İLK-SEN ile birlikte gerçekleştirdiği Büyük Öğretmen Boykotu ve yakın tarihte yapılan birleşik eylemler bu zorlukların aşılarak sonuç alındığını gösteren eylemlerdir. Bugün eğitim emekçileri ve onların gerçek örgütlerinin üzerine düşen de mücadeleyi işyerlerinden, ilçelerden, illerden birleştirerek ilerletmektir... Başta Eğitim Sen olmak üzere bazı sendikalar bu yasaya karşı çeşitli faaliyetler ve eylemler yaptı ve yapacağı da belirtiliyor. Eylem boyutu ile yapılacaklar, sınav yapılmadan ortaya konulmalıdır. Eğitim emekçilerinin tabandaki tepki ve öfkesi, sınavın boykotu fikriyatını tartıştırmak da dahil yapılacakların ortaklaştırılmasına ve tabanın kararının sendikalar tarafından sahiplenmesine hizmet edecektir. Bunun için bir yandan birlik zorlanmalı ve birlikten kaçan sendikalar teşhir edilmelidir. Tabanın(sahanın) gücünü ve istemlerini sahiplenerek; sabırlı, bilinçli ve birleştirici çalışmalarla, hizmet üretiminden gelen gücün etkili ve sonuç alıcı kullanımı için seferber olunmalıdır.

ÖNCEKİ HABER

TGS 6 ilde sokağa çıktı, partilere dilekçe gönderdi: Bu sansürü kabul etmeyeceğiz

SONRAKİ HABER

Emine Şenyaşar'a "hakaret" suçlamasıyla açılan dava yarın görülecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa