09 Ekim 2022 10:48

Marlboro işçiliğinden Boğaziçi Üniversitesine bitmeyen sorunlar

“En iyi üniversitelerden birisine gidiyorum fakat yaşadığım zorluklar sebebiyle sevinemiyorum. Koşulları düşünmekten mutlu olamıyorum.”

Fotoğraf: Eda Aktaş/Evrensel

Paylaş

Emre GÖKMEN

İzmir

 

Geçtiğimiz hafta DİSK/Gıda İş Sendikası’na üye oldukları için Marlboro Philip Morris Fabrikası’nda Euroserve şirketine bağlı 13 işçi işten çıkarılmıştı. İşten atmaların ardından işçiler, atılan arkadaşlarının geri alınması talebiyle kısa süreli iş durdurma eyleminden süresiz iş durdurma eylemine geçiş yaptı. Eylemdeki işçilerin yarısı fabrika içinde yarısı dışarıdan kararlılıkla direnişlerini sürdürmeye devam ettiler. İşçilerin fabrika önündeki dayanışması, birliği ve mücadele azmi görülmeye değerdi. Tüm zorlukların üstünden birlikte gelen işçiler yemekten suya, battaniyeden yastığa her şeyi birbirleriyle hem paylaşarak hem de direnişin verdiği güç ve heyecanla son derece istekli bir biçimde yapıyorlardı.

Eylemin üçüncü gününde Gıda-İş Sendikası’nın çağrısıyla bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklaması, yarısı içeride yarısı dışarda olan işçilerin coşkusuyla geçti. Fabrika yönetimi işçilerin eylemini engellemek, sekteye uğratmak ve zora sokmak için çağ dışı yöntemler uyguladı. İşçilerin kullandığı tuvaleti kapattılar. Yemek ve su imkanlarını ellerinden aldılar. Fabrikanın çevresindeki tel örgülere bir günde gölgelikler çekip, tellerin üzerine yeni dikenli teller eklettiler. Yani işçileri aç, susuz, ihtiyaçlarını karşılayamayacak durumda bırakmakla yetinmediler dışarıdan herhangi bir yardım ulaşmasının tüm olanaklarını da kaldırmak için uğraştılar. Bu bahsettiğimiz marka bir dünya tekeli. Katlayarak kazandığı servetler dudak uçuklatacak cinsten. İşçilerin sendikalaşması ve çalışma koşullarında, ücretlerinde iyileştirme istemesinin karşılığı ise biraz önce sıraladığımız insanlık dışı yöntemler oldu.

Direnişe dair saydığımız bu zorluklar ve gelişmelere rağmen işçiler bir an olsun yılgınlık göstermedi. Fabrika önünde gözle görülür biçimde genç işçiler göze çarpıyor. Yaşları 18 ve 25 arasında değişen bu gençler de eylemin en dinamik güçlerinden. Kimisi bir yıldır çalışıyor kimisi sezonda çalışmaya girmiş ve yeni dönem için para biriktiriyor. Bu gençlerden birisiyle yürüyüş sırasında tanışıyoruz. İşe sezonluk girmiş ve üniversiteyi yeni kazanmış. Hangi üniversite olduğunu sorduğumda ise Boğaziçi cevabını aldım. Sonra sohbet etmeye devam ettik…

“DÖNEM BAŞLADIĞINDA İHTİYAÇLARIMI KARŞILAMAK İÇİN İŞE GİRMİŞTİM”

Turizm İşletmecilik Bölümünü kazanan arkadaşımız akrabaları aracılığıyla burada işe girmiş. Yaz dönemi boyunca çalışıp İstanbul’a gittiğinde ekonomik anlamda rahat etmek için çalışıyormuş. Asgari ücretin biraz üstünde maaş aldığını söyleyen işçi, bu maaşın yetmeyeceğini en azından bazı ihtiyaçlarını karşılayabileceğini belirtiyor. Fabrikada yaşadıklarının üzerine bir de fakültesinin taşındığını anlatıyor. Bu taşınmadan kaynakları yurt imkanlarının da değiştiğini aktaran arkadaşımız, kayyum rektörün yurtlarla ilgili yaptığı açıklamanın aksine okulun kendi yurdunda değil yarı özel yurtta kalmak zorunda kaldığını söylüyor. Kendisine yurt çıksa da hala yurt çıkmayan yüzlerce öğrencinin olduğunu, esas mağdurun onlar olduğunu söyleyen arkadaşımız, “Sözlerinde duramadılar. Özel yurtla okulun yurdu arasında bir ücrete kalacağım bu yarı özel yurtta. Resmen ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler” diyor.

HEM İŞÇİYKEN HEM ÖĞRENCİYKEN ZORLUKLAR SİLSİLESİ

İstanbul’daki ev kiralarının ya da yurt ücretinin altından nasıl kalkabileceğine dair bir fikri olmadığını söylerken “Bu kadar sıralama yapıp en iyi üniversitelerden birisine gidiyorum fakat yaşadığım zorluklar sebebiyle sevinemiyorum. Koşulları düşünmekten mutlu olamıyorum” diye ekliyor. Öğrenci olarak geçinmenin zorluklarına değinirken bir taraftan da işçi olarak deneyimlediği süreçten bahseden arkadaşımız her ikisinde de haklarını ve taleplerini elde edemediğini, engellerle karşılaştığını söylüyor.

“ÇALIŞACAĞIM İÇİN ÇİFT ANADAL YAPMAKTAN VAZGEÇMEK ZORUNDA KALACAĞIM”

“İstanbul’a gittiğimde de part-time işe girmeyi düşünüyorum. Başka türlü geçinemem” diyen arkadaşımız zor olsa da hem çalışıp hem okumak zorunda kalacağını söylüyor. Çift anadal programıyla bir bölüm daha okumak istediğini, böyle bir planı olduğunu fakat böyle giderse çalışmaktan dolayı buna zamanının olmayacağını, yetiştiremeyeceğini düşünüyor. Arkadaşımız, fabrikada yasal hakları için karşılaştığı engellerin üstüne bir de üniversitede öğrenci olarak yararlanamadığı imkanların, barınamamanın sorunlarıyla boğuşmak zorunda kalıyor.

ÖNCEKİ HABER

Brüksel'de kira artışları sınırlandırıldı

SONRAKİ HABER

10 Ekim Ankara Katliamı'nda hayatını kaybedenler Ankara'da anıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa