“Rüzgârın Mirası”nın gençliğe mirası
Din-bilim çatışmasının temelinde insanların vicdanen inancının olup olmaması ya da halkın bilimsel olarak dünyayı algılayıp algılamadıklarının ötesinde bir çatışma vardır.
Berkay GÖK
Hacettepe Üniversitesi
Evrimin ve Darwin’in devlet okullarında müfredattan kaldırılmasını ve müfredat dışı öğretiler yasalara aykırı olarak değerlendirildiği için genç bir biyoloji öğretmeninin tutuklanması sonrası gelişen din-bilim çatışmasını konu alıyor 1960 yapımı “Rüzgârın Mirası” filmi. Siyah beyaz olarak izlediğimiz filmin senaryosu, ABD’nin taşra eyaletlerinden birinde 1920’lerde yaşanmış gerçek bir olay olan “Ünlü Maymun Davası”ndan esinlenerek oluşturulmuş.
Biz ülke gençlerinin payına düşen ise bu hikâyeden yüz küsur sene sonra, lise müfredatından evrimin çıkartılması sonucu biyoloji-fen bilimlerinin bilimsel olmayan bir yapıya indirgenmesi gibi bilim karşıtı uygulamalardan piksel piksel kareler izlemek oldu adeta. Gerici kuvvetlerin tarihte var oldukları her noktada bilime neden savaş açtıkları eleştirisi üzerinden bu filmi şu günlerde hafızaya atmak ve üzerinde durmak bu ülkenin gençleri olarak farkındalık geliştirmemiz gereken bir konu bence.
“BİZE O ESKİ DİNİMİZİ GERİ VERİN”
Genç biyoloji öğretmeninin evrim dersi veriyorken tutuklanması üzerine izlediğimiz giriş sahnesinden sonra artık bu olay bir çeşit “Maymun Davası”dır kasabalıların gözünde. Bu olayın kasabadaki yaşantılarını nasıl etkilediğini tartışaduran yerliler, bu sırada tüm ülkenin bildiği ünlü bir avukat ve ayrıca dini otorite olan Mathew Bradley’in, bu din tanımaz biyoloji öğretmenini yargılamak için gönüllü savcı olarak geleceğinin haberini gazeteden haber alırlar. Bu haber üzerine kasabalılar savcıyı büyük bir coşkuyla karşılarlar. Çok iyi bir hatip olan Mathew Bradley’in feodal ahlakın ve orta çağ karanlığının temsilcisi olduğunu yerli halka hitap ettiği konuşmasından anlarız. Savcı olarak gönüllü olma sebebini ise, kendi deyimiyle tanrının sözüne karşı çıkan bir genci dava etmek değil, güneyde (taşradaki) bir okulda olanların kuzeyde, (gelişmiş sanayisi olan) büyük kentlerde büyük çatışmalara yol açacağına bağlayarak açıklar. “Bu kavgayı biz değil, çocuklara tanrının yolunu öğretmeye çalışmamıza rağmen yıldızlar arası mesafeyi ölçmelerini ve ellerinin arasında tuttukları tanrıyı unutmalarını amaçlayan putperestler çıkardı” sözleriyle bilimi karşısına alır. Kasabalılar ise kendilerini gerici savcıyla özdeşleştirir ve “Bize O Dinimizi Geri Verin” şarkısını hep bir ağızdan söyleyerek kendilerinden alındığını düşündükleri Hristiyanlık’ın dini otorite tarafından verileceği beklentisine girerler. Bizim filmi ele alacağımız odak ise din ve bilim çatışması olacak.
“SARDUNYA GİBİ DİKİLMEDİK”
Filmdeki Darwinci öğretmenimizin dogmalara ve gericelere meydan okuyan “sardunya gibi dikilmedik” görüşlerini ve dinin bu görüşlere karşıt olmasının nedenini tarihsel olarak irdeleyelim. Homininiler’de 6-7 milyon yıl önce görmeye başladığımız daha büyük bir beyin ve küçülmüş çiğneme kompleksi, daha sonraları, yaklaşık 2.5 milyon yıllık süreçte kendi biyolojik adaptasyonuna kültürel adaptasyonunu da ekleyerek “Homo Habilis”te ortaya çıkmıştır.
Bu türün Sapiens’in evrimine giderken önemli kilometre taşlarından sayabileceğimiz başlıca özelliği ise Oldowan kültür üretimi yapmaları diyebiliriz. Homo Habilis ile beraber insanın kültürel evrimi ve biyolojik evriminin birlikte ilerlemeye başlaması ve birbirlerini değiştirip dönüştürmesiyle birlikte, kendi geleceklerini ellerine aldıkları ve toplumsal yaşama doğru ilerledikleri bir durum söz konusu olmuştur. Bilimsel kayıtlarla desteklediğimizde günümüzde şüphesiz Darwinci öğretmenimizin ‘’Sardunya Gibi Dikilmedik’’ görüşleriyle bu tarihsel maddi gerçeklik yatıyor.
“Peki dinle nerede çatışıyor bu bilimsel görüşler?” diye sorarsak bilim gibi din de bir dünyayı anlama biçimidir diyebiliriz. Filmle pekiştirecek olursak Savcı Bradley’in, dünyanın yaşını Papaz James Usher’ın görüşlerini referans göstererek M.Ö. 4004 olarak kabul eden savunması örnek gösterilebilir. Yine de tartışmanın toplumsal hayattaki karşılığına gelirsek şu noktaya parmak basmak gerekir ki din-bilim çatışmasının temelinde gerçek-yalan ilişkisi, toplumdaki insanların vicdanen inancının olup olmaması ya da halkın bilimsel olarak dünyayı algılayıp algılamadıklarının ötesinde bir çatışma vardır. Bu çatışma, aslında kendilerini yönetici konuma getirmek için dine ihtiyaç duyan ve toplumu tahakküm altında tutmaya çalışan yönetenler ile yönetilen halk arasındaki çatışmadır. Toplumun inancını kontrol eden ve bunu siyasallaştırarak güç elde eden dinciler bu çatışmaya insanların inançlarını alet ederler. Mesela kilisenin ilk başta karşı çıktığı Aristo’nun görüşlerine bile ihtiyaç duyduğu anda onu aziz ilan ederek ve “varlık zincirini” işine geldiği gibi anlayarak nasıl çarpıttığı tarihte bir gerçekliktir.
KAYNAKÇA
*Tarih Boyunca Din ve Bilim Çatışması | Aydın Çubukçu
https://youtu.be/_0OcbsxqPzI