12 Ekim 2022 23:44

Yıllardır süren birikimle nesilden nesile taşınan mücadele Taşkışla’nın seçilmiş önderi: Ekrem Ekşi

“Ben Ekrem Ekşi, İTÜ öğrencisiyim. Beni polisler bu hale getirdi. Ama ben kazandım.”

SAV 

Paylaş

Berzan SÖNMEZ

İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğrenci Temsilcisi

 

 

Bundan tam 42 yıl önce, 12 Eylül 1980 yılında uluslararası emperyalist güçlerin de desteğiyle Türkiye siyasi tarihinin en acımasız darbesi yapıldı. Bir buçuk milyonun üzerinde kişi fişlendi, yüz bine yakın kişi yargılandı, otuz bin kişi yurt dışına kaçtı, on dört bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı binlerce kişi ya idamla ya da işkenceyle öldürüldü. Bunlardan biri Ekrem Ekşi’ydi.

1956 Rize doğumlu Ekrem, 1974 yılında girdiği İTÜ Mimarlık Fakültesinde öğrenciydi. Derslerde hocalarıyla ve arkadaşlarıyla oldukça iyi ilişkiler kuran Ekrem, İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğrenci Temsilcisi seçildi. Yurtlardan yemekhaneye, derslerden sosyal yaşama birçok hukuksuzluk karşısında her zaman arkadaşlarıyla birlikte en ön saflarda mücadele etti. Hatta neoliberal dönüşümün hayata geçirilebilmesi için alınan “24 Ocak Kararları” sonrası sıkı yönetim ilan edildiğinde, İTÜ’yü ve birçok üniversiteyi karargâh olarak kullanan siyasal iktidara karşı Öğrenci Temsilcisi Ekrem Ekşi, arkadaşlarını arkasına alarak faşist yönetimlere karşı mücadeleyi sürdürdü.

İşçi ve emekçilerin, öğrencilerin, artan mücadelelerini bir türlü bastıramayan faşist yönetici güçler, çareyi darbe yapmakta aradı. Darbeden sonra “bayrak operasyonu” adı altında baskınlarla mücadele önderlerini gözaltına alan darbeciler, darbe karşısında örgütlenebilecek halk muhalefetinin önünü kesmeyi amaçlıyordu. Darbeciler bu operasyonla Ekrem’i de almıştı. Kırk günlük işkencenin ardından Ekrem, 14 Ekim’de bırakıldığı hastanede yaşamını yitirdi. Doktoru Besim Yiğiter’in aktardığına göre Ekrem’in son sözleri şunlardı: “Ben Ekrem Ekşi, İTÜ öğrencisiyim. Beni polisler bu hale getirdi. Ama ben kazandım.”

MÜCADELEYİ SÜRDÜRENLER ASLA YENİLMEYECEKLER

Öğrencilerin ve halkın mücadelesine defalarca darbe vurulmasına rağmen, mücadelemiz kesilmeden bugüne kadar ulaşmayı bildi. Biz biliyoruz ki Ekrem haklı, o kazandı. Mücadeleyi bugüne taşıyan arkadaşlarımızı anarken, onları ve mücadelelerini bir kez daha anlamaya çalışıyoruz. İTÜ Taşkışla koridorlarında sıra arkadaşlarıyla birlikte haksızlıklara karşı mücadele eden Ekrem’i, sokaklarda sömürüye ve faşizme karşı mücadele eden Ekrem’den ayırmadan; baskı koşullarını yaratan asıl sömürü mekanizmasına karşı bulunduğu her alanda mücadele eden bir öğrenci temsilcisi ve devrimciyi anıyor ve mücadelesini sahipleniyoruz. Tıpkı onun lisede okuduğu yıllarda halkların bağımsızlığı için sömürü düzenine karşı mücadele ederken yakalanıp idam edilen Denizlerin mücadelesini sahiplendiği gibi. Bizler de üniversitelerimizde bugün yaşadığımız problemleri aşmanın yollarını aramaya Ekrem’in ve arkadaşlarının üniversite içerisinde verdiği mücadelenin biçimini ve yöntemini bir örnek olarak önümüze almakla ve bu deneyimlerden yararlanmakla başlıyoruz  

SUSKUNLUĞUN YERİNİ HAREKET ALDIĞINDA

Ekrem’i bu kadar önemli kılan bulunduğu fakültede doğal bir öğrenci önderi olarak öne çıkmasıydı. Arkadaşlarıyla ilgilenen, onların sorunlarının çözümü için uğraşan, onlarla kuvvetli bağlar kuran bir arkadaştı. Onlardan biriydi. Ekrem hakkında makalelerin ve anıların derlendiği bir kitapta* arkadaşları onu anarken, güleç yüzünü, gür sesini ve ona duydukları güveni ısrarla vurgulamaktan geri durmuyor. Şöyle anlatıyor Tulga Kumbasar, “Dayanışmayı, dostluğu öğrendim. 1979 yılıydı, sıkıyönetim ilan edilmiş, askeri güçler tüm binaları işgal etmiş, ders sırasında bile açık kapı önlerinde silahlı nöbet tutmaya başlamıştı. Rütbeli bir subay peşinde askerlerle amfileri dolaşıp yeni sıkıyönetim kuralarını anlatıyordu. Bizim amfiye girdi ve sert bir sesle herkesin oturmasını istedi. Arka sıralardaydım ve ayakta duruyordum, oturmadım. Eliyle beni işaret ederek “sen de otur” dedi. Oturmayacağımı, bana emir veremeyeceğini, ne yapmam gerektiğini söyleyemeyeceğini, burasının askeri bir kışla değil bir üniversite olduğunu söyledim. Tamamen anlık ve bireysel bir eylemdi benimkisi. Sonunun nereye gideceğini kestiremiyordum ama her şeye hazırlamıştım kendimi. Emrini birkaç kez yüksek sesle tekrarlayan subay, sonuç alamayacağını anlayınca öfkeyle üzerime yürüdü ve kimliğimi istedi. Bütün havası kaçmıştı, kimliğimi aldı ve hışımla dışarı çıktı. Suskunluğun yerini hareketlilik almıştı koridorlarda. Sonra gür bir ses, duvarları çınlatan bir konuşma yankılandı. Üzerinde gri bir palto uzun kaşkol olan, kıvırcık saçlı, kocaman gözlü bir genç gördüm. Pencere pervazına çıkmış ve koridorda toplanan kitleye konuşma yapıyordu. Her söz, her ajitasyon kitlenin cesaretini artırıyor, askerlerin engelleme çabalarına rağmen, tüm amfiler boşalıp sloganlarla bina dışına yürünüyordu. Sıkıyönetimin de sökmeyeceğini göstermiştik. Ekrem yanıma gelip hiçbir şey söylemeden ama aslında çok şey söyleyerek sarıldı, kucakladı beni. Sonra kimliğimi uzattı bana. Nasıl başardığını sordum. Sadece güldü ve tekrar sarıldı. Fakülte temsilcimizdi.”

Ekrem’in arkadaşlarına verdiği güvenin, arkadaşlarının kendi aralarındaki güvenin onları asıl güçlü yapan şey olduğunu bu anıdan daha da net anlıyoruz. Öğrenci Temsilciliğinin öğrencileri etrafında toplayıp, onlara mücadele etme cesaretini verdiği, mücadele deneyimini birlikte öğrenmeyi sağladığı, tamamen öğrenci ürünü bir kurum olduğu açıkça anlaşılıyor. Bugün bizlerin üniversitelerimizde, liselerimizde bu türden birliklerin etrafında bir araya gelinmesi, hayatı yaşanmaz kılan her türlü soruna karşı bu birliğin güçlenmesi gerektiği sonucu karşımıza çıkıyor. Evet bugün üniversitelerimizde postallarıyla gezen darbeciler, ilan edilmiş bir sıkıyönetim ve açıktan saldırıya geçen mekanizmaları yok. Ancak tek adam yönetiminin ve onun temsilcisi rektörlüklerin baskı ve şiddet koşullarını yaratan adımları, bir darbe kurum olan YÖK’ün üniversite özerkliğini ortadan kaldıran varlığı, kapatılan kulüpler, yayınlanan KHK’larla, bakanlık genelgeleriyle akademisyenlerden üniversitenin iç işleyişine kadar yapılan müdahaleler bu açık saldırıların hangi yolla ve kimler tarafından gerçekleştirildiğini gösteriyor. Üniversiteler antidemokratik uygulamaların, özerkliğin ihlal edilmesinin, talepler mücadelesinin bastırılmasının deney merkezleri gibi, sürekli sınanıyor.

EKREM’İN BIRAKTIĞI YERDEN: ÖTK’LERDE BİRLEŞMELİ

Bugün üniversitelerde üzerimizde kurulan baskı ve sömürü düzenine karşı mücadele etmek o günlerde olduğu kadar önemlidir. Hayatımızın her döneminde bize sömürüyü dayatan kapitalizm, bugün üniversitelerde, yarın iş sahalarında baskı koşullarını sürdürecek. Bugün ÖTK’ler etrafında, kulüplerde ve topluluklarda bir araya gelip mücadele etmek ne kadar önemliyse, yarın sendikalarda, meslek odalarında ve topluluklarda bir araya gelmek, mücadele etmek o kadar önemlidir. Yaşamımız üzerinde sömürüyü sürekli kılan kapitalist düzene karşı mücadeleyi sürdürmek bizlere kurtuluşu getirecek olan şeydir.

Bugün varsa üniversitede resmi olarak seçtiğimiz ÖTK’lerde, yoksa fiili olarak bizlerin kurduğu ÖTK’lerde bir araya gelmek, Ekrem’in ve arkadaşlarının da deneyimlerinden öğrendiğimiz gibi, bizleri birlik kılacak, güçlü kılacak ve üniversitede kendi taleplerimizi savunmamızın bir aracı olabilecektir.

O yüzden bir kez daha hep birlikte hatırlayalım; üniversitelerimizde kurulu ÖTK’lerde bir araya gelip, onları güçlendirmek, üniversitelerimizi demokratik özerk hale getirmek için bu mekanizmaya sahip çıkmak bugün açısından yapmamız gereken ilk şeylerden biridir. Gelin işler ve hesap sorulabilir bir ÖTK mekanizmasını hep birlikte kuralım. Bu mekanizmanın her adımında kitlesel katılımı sağlayacak çalışmaları birlikte yürütelim. ÖTK kurumu olmayan üniversitelerde fiili ÖTK’leri kurmakta öncülük edelim. Temsilcilik mekanizmasını hep birlikte işletelim. Sonunda hep birlikte “biz kazandık” diyelim!

 

*Ekrem Ekşi ve mücadele arkadaşlarının o günlerdeki mücadelesinin anlatıldığı, “Ben kazandım” EKREM EKŞİ kitabı SAV yayınıyla basıldı.

ÖNCEKİ HABER

Sorunu çözme, seçime kadar hafiflet taktiğinin sonucu: Önce geçici rahatlama ardından büyük sancı

SONRAKİ HABER

Farklı lise koridorlarında ortak sorunlar yankılanıyor!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa