16 Ekim 2022 01:22

Gıda hakkı, anayasayla güvence altına alınmalı

Gıda hakkının 1982 Anayasası’ndan çıkarıldığını hatırlatan Gıda Mühendisi Cemil Gülsu, bunun devletin, yurttaşının yeterli gıdalarla beslenmesini sağlamak zorunda olmadı anlamına geldiğini söyledi.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Özlem Songül ABAYOĞLU
İstanbul

Gıda güvencesi, sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için, herkesin her an yeterli ve sağlıklı gıdaya ulaşabilmesi anlamına geliyor. Fakat Türkiye’de maddi imkansızlıklar, her ürüne ve besine yüzde yüzün üzerinde zamların gelmesi, gün geçtikçe halkın gıda güvencesini yitirmesine sebep oluyor. Seçeneklerin çoğaldığı ama evimize giren besinin azaldığı bu günlerde Türkiye’de gıda güvencesi sorununu Gıda Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemil Gülsu ile konuştuk.

GÜLSU: YASADA ‘GÜVENİLİR OLMAYAN GIDA’ TANIMI VAR

Gıdaya erişimin fiziksel ve ekonomik bağlamda değerlendirildiğini ve Türkiye’nin gıdaya erişim konusunda potansiyeli olan bir ülke olduğunu söyleyen Gülsu, “Yeterli gıdaya ekonomik olarak kolay ulaşılması hedeflenir. TÜİK verileri incelendiğinde Türkiye ’90’lı yıllarda birçok ürün grubunda dünyada önemli üreticilerinden biriyken şu an ithalatçı konumuna geldi. Üretim planlama açısından tarıma verilen değer ve tarım politikaları verimli değil. Bu konuya ek olarak ürün fiyatlarında da istikrar yok, özellikle ithal edilen ürünlerin fiyatı döviz kuruna bağlı olarak çok fazla artıyor. Bu iki konu temelde Türkiye’de gıda güvencesini tehdit ediyor” dedi. Türkiye’de 1961 Anayasası’yla güvence altına alınan gıda hakkının 1982 Anayasası’ndan çıkarıldığını hatırlatan Gülsu, “Bu demek oluyor ki devlet, yurttaşının mikro besinler ve protein, yağ ve karbonhidrat bakımından yeterli gıdalarla beslenmesini sağlamak zorunda değil. Mevcut gıda yasası olan 5996 sayılı Kanun’da da gıda güvenliği tanımlı değil. Yasada güvenilir olmayan gıda tanımı var. Bu tanımın dışında kalan her gıda güvenilir gıda olarak kabul ediliyor” diye anlattı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bir soru önergesine verdiği yanıta değinen Gülsu, “2015-2020 yılları arasında 11 milyon 384 bin 479 yurttaş gıda zehirlenmesi nedeniyle hastanelere 18 milyon 314 bin 239 başvuru yapmış. Bu yurttaşlarımızın 1714’ü gıda zehirlenmesi nedeniyle hayatını kaybetmiş. Bütün bunlar Türkiye’nin gıda güvencesi konusundaki durumunu ortaya koyuyor” diye konuştu.

TÜRKİYE GIDA SATIN ALABİLİRLİKTE 113 ÜLKE ARASINDA 81. SIRADA

The Economist Intelligence Unit (EIU) tarafından yapılan ‘küresel gıda güvenlik endeksi’ istatistiklerine göre Türkiye’nin gıdayı satın alabilmek konusunda 113 ülke arasında 81. sırada olduğuna değinen Gülsu, “Önce pandemi, sonra Ukrayna-Rusya savaşı ülkemizi ekonomik olarak etkilemiş, gıda fiyatları çok yükselmiştir. Son yapılan araştırmalarda ülkemizde yaklaşık 51 milyon kişinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı tahmin ediliyor. İşçi sendikalarının açıkladığı açlık sınırının 7 bin 245 TL olduğunu göz önünde bulundurursak asgari ücretli çalışanların açlık sınırı altında kaldığı ve gıda güvencesinin tehlikede olduğu görünmektedir. Ülkemizde yaklaşık 10 milyon insanın asgari ücretle çalıştığı düşünüldüğünde gıda güvencesinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır” dedi.

Gıda güvencesinde, öncelikle gıdanın bulunabilirlik boyutunun, daha sonra da fiziksel ve ekonomik olarak ulaşılabilirlik boyutunun çözülmesi gerektiğini, ancak ondan sonra kullanılabilirliğin ele alınabileceğini vurgulayan Cemil Gülsu, “Ülkemizde sağlıklı gıdaya ulaşmak, ilk iki gereklilik yeterince sağlanamadığı için gerçekten zor. Bu konuyla ilgili kamunun bazı araştırmaları (Türkiye nüfus ve sağlık araştırması) durumun önemini ortaya koyuyor. Ülkemizde sıklıkla görülen yetersiz beslenme sorunları; düşük doğum ağırlığı, bodurluk, zayıflık, vitamin ve mineral yetersizlikleri, fazla kilo ve obezite olarak karşımıza çıkmaktadır. Yapılan son araştırmalarda ülkemizde 0-5 yaş grubu çocukların yüzde 50’sinde, okul çağındaki çocukların yüzde 30’unda, emzikli kadınların ise yüzde 50’sinde demir eksikliği anemisi bulunmaktadır. Bu sorun tamamen sağlıklı ve dengeli beslenme yetersizliğinden kaynaklıdır” diye konuştu.

Devletin bu konudaki sorumluluklarını ve neler yapılabileceğini sorduğumuzda ise Gülsu, “Özellikle tarımda üretimin artırılması için etkin politikalar oluşturulması ve uygulanması gerekmektedir. Ayrıca kırsaldan kente göçün önlenmesi gerekmektedir. Kırsala hastane, okul gibi altyapı desteği sağlanmalıdır. Bu planlama ve uygulamalardan kamu sorumludur. Devlet, gıda hakkını anayasal güvence altına almalı. Gıda yasasını tamamen değiştirmeli. Ulusal gıda güvenliği kurumu kurulmalı. Denetim mekanizmalarını, kurumlar arası koordinasyonu yeniden inşa etmeli. Gıda suçları TCK’de net bir şekilde yer almalıdır. Bütün bunlar gıda güvencesinin sağlanmasının ilk adımıdır. Sistemde iyileştirmeler yaparak herhangi bir şey elde edebilecek seviyeyi çoktan aşmış bulunmaktayız. Ciddi reformlar yapılması gereklidir” ifadelerini kullandı.

ÇOCUKLAR YETERSİZ BESLENME NEDENİYLE HASTALIK VE ÖLÜM TEHLİKESİNDE

Gıda güvencesinin olmamasının gelişmemiş ülkelerde çocukların sağlığını tehdit ettiğini söyleyen Gıda Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Cemil Gülsu, “Son çalışmalarda 6 yaş altı 50 milyon çocuğun yetersiz beslenme nedeniyle hastalık ve ölüm tehlikesinde olduğu tahmin ediliyor. Gelişme çağında olan çocukların beslenmesinde yeterli beslenmenin yanında dengeli beslenme de önemlidir. Yani sadece ekmek, makarna gibi tek tip beslenme değil, protein ve vitamin kaynağı et, süt, yumurta gibi besinler de tüketilmelidir. Sadece yetersiz beslenme değil, son yıllarda obezite de çocukları olumsuz etkiliyor. Ayrıca dengeli beslenen çocukların okul hayatında ve sosyal hayatta daha başarılı olduğuna dair çalışmalar bulunuyor” dedi. Gıda güvencesinin halkın psikolojisine nasıl yansıdığını sorduğumuzda ise Gülsu, “Kendi ve varsa ailesinin gıda ihtiyacını karşılayamayacağını düşünen birey kaygı ve stres bozukluğu yaşar. Ekonominin kötü olması sadece fiyatların artmasına neden olmaz, toplumun etik ve ahlak değerlerinin bozulmasına da neden olur. Gelir dağılımında yaşanan adaletsizlikler de benzer toplumsal sorunlara neden olmaktadır” diyerek gıda güvencesinin önemini vurguladı.

KATKI MADDELERİNİN VARLIĞI DENETLENİYOR, LİMİTLERİ DENETLENMİYOR

Gıdalardaki katkı maddeleri konusunda, “Gıda katkı maddelerinin bir kullanım miktarı var. Bu miktara kadar katkı maddeleri oldukça güvenli. Bu limitler aşıldığında sorunlar başlıyor. Katkı maddesi kullanarak kâr maksimizasyonunu artırabilirsiniz” diyen Cemil Gülsu, bakanlığın ürünleri katkı maddeleri bakımından denetlediğini fakat katkı maddelerinin limitleri açısından yeterli bir kontrolün yapıldığından bahsedemeyeceklerini söyledi. Ülkemizde son yıllarda yaşanan ekonomik problemlerin gıda güvencesi ve sağlıklı gıda üretiminin önünde engel oluşturduğunu söyleyen Gülsu, “Üretim aşamasında yapılması zorunlu kontroller, analizler ve yetkin personel istihdamı maliyetler bahane edilerek göz ardı edilmektedir. Kamuoyunun gıda güvencesi ve gıda güvenliği açısından doğru bilgilendirilmesi, kamu denetimlerinin her alanda sıklaştırılması bu tip sorunların önüne geçecektir” ifadesini kullandı.

ÖNCEKİ HABER

PEN’DEN sansür yasası açıklaması: Düşünce ve ifade özgürlüğüne bir darbe daha

SONRAKİ HABER

Bartın'da maden alanında görüştüğümüz kurum temsilcileri: Facia önlenebilirdi, kaza değil cinayet!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa