Kentsel dönüşüm ve çevre sağlığı
Hafriyat ve molozlar, asbest, toz, gürültü… Kentsel dönüşüm birçok çevresel risk taşıyor. Bir kent insana, doğaya, canlılara, gıdaya zarar vermeden dönüştürülebilir mi?
Fotoğraf: Evrensel
Dr. Cavit Işık Yavuz
Halk Sağlığı ve Çevre Sağlığı Uzmanı
Sağlığımız; hem kendimizin hem çocuklarımızın, yakınlarımızın hem de çevremizin sağlığı en değerli varlığımız. Çevremizi bozan her şey doğrudan sağlığımızı etkiliyor. Soluduğumuz hava, içtiğimiz su, yediğimiz sebze ve meyve temiz olmadığında, kullandığımız malzemeler, yaşadığımız ev, çalıştığımız işyeri “sağlıklı ve güvenli” olmadığında sağlığımızdan oluyoruz. Türkiye’nin depremlerle sarsılan ve ağır kayıplar veren bir ülke olduğunu, sellerin de arttığını, iklim değişikliği nedeniyle farklı sorunlar yaşadığımızı düşündüğümüzde bu durumlara hazırlanmak en öncelikli işlerimizden biri olmalı hem bizim hem toplumun hem yönetimlerin.
Bu açıdan kentsel dönüşüm depreme hazırlık amacıyla önemli hatta belki de İstanbul’un en önemli gündemi. Çünkü İstanbul ve Marmara’da en öncelikli işimiz depreme hazırlanmak, beklenen büyük depremde ortaya çıkacak kayıpları en aza indirmek olmalı. Aslında bütün işi gücü bırakıp depreme hazırlanmalıyız. Bu yönde çabalar elbette var, ancak gerçekten bu çabalarda da bir dönüşüm gerekiyor. Evet, kentsel dönüşümle depreme hazırlanıyoruz. Ama gerçekten bu amacın ne kadarı gerçekleşiyor, birçok açıdan tartışılabilir, tartışılıyor da ciddi sorunlar yaşayan kesimler hiç de az değil.
HAFRİYAT VE MOLOZLAR NE YAPILIYOR?
Gelin biz kentsel dönüşüme farklı bir pencereden bakalım, çevreye etkilerini inceleyelim.
- Kentsel dönüşüm sosyal çevremizi değiştiriyor, yani ailemiz arkadaşlarımız akrabalarımız komşularımız mahallemizdekilerle birlikte yaşadığımız sosyal ortamı. “Barınma hakkı” meselesinden başlayan derin bir tartışma bu.
- Kentsel dönüşüm çok boyutlu bir yıkım-yapım süreci. Dolayısıyla yıkmak ve yapmak büyük bir moloz ve hafriyat sorununu da beraberinde getiriyor.
- Kentsel dönüşüm sırasında ortaya çıkan atıklar “betonarme, beton, sıva, tuğla, briket, tahta, cam, metal parçası (çelik, alüminyum, bakır, pirinç), alçı kartonpiyer, kiremit, plastik, elektrik malzemeleri, borular ve asfalt” başlıklarında sıralanıyor. İnşaat ve yıkım atıklarının yüzde 40-50’si beton ve karışık moloz, yüzde 20-30’u ahşap, yüzde 5-15’i alçıpan, yüzde 1-10’u asfalt çatı kaplama malzemesi, yüzde 1-5’i metal, yüzde 1-5’i tuğla ve yüzde 1-5’i plastik. Kentsel dönüşüm sırasında ortaya çıkacak bu yıkım ve inşaat atıklarının çevreyi kirletmeyecek bir şekilde yok edilmesi, depolanması, geri dönüşümü gerekiyor. Çevre açısından en kritik başlıklardan biri bu. İstanbul gibi mega bir kentin kentsel dönüşüm sırasında ortaya çıkan atıklarını ne yapacağız, çevreye zarar vermeden bu hafriyat ve molozlarla nasıl baş edebileceğiz? Yerel yönetimler ve merkezi idare neler yapıyor? Bu soruları hep gündemde tutmalıyız.
- Moloz ve hafriyatlarda çok tehlikeli atıklar da var ve bunlar çevreye çok çok zararlı. Dolayısıyla bu moloz ve hafriyatların nereye götürüldüğü bu alanlarda nasıl bir işlem uygulandığı ve çevreye zarar verip vermediğinin kontrolü önemli. Çünkü bu atıklar havayı, suyu, toprağı ve gıdayı kirletiyor.
Dolayısıyla dönüşümde ortaya çıkan bu malzemelerin geri dönüşümü ve geri kazanımı ile kalanların zararsız hale getirilmesi önemli bir çevre sorunu.
ASBEST TESPİTİ YAPILMALI
- Ortaya çıkan malzemeler arasında özel programlar oluşturulan ve üzerinde önemle durulan bir konu da “asbest” sorunu. Asbest kansere neden olan ve özellikle eski binaların yapı malzemelerinde yoğun olarak kullanılmış bir madde. Asbest havaya karıştığı zaman solunum yoluyla vücudumuza giriyor ve akciğerlere yerleşiyor. Burada uzun yıllar boyunca kalıyor ve özellikle akciğer zarı kanserine neden oluyor.
- Bu nedenle asbestli binaların yıkımının çok özel tedbirler alınarak ve uzmanlar gözetiminde yapılması gerekiyor. Eğer bu şekilde yapılmaz ise asbest çevreye yayılıyor ve asbesti soluyan hem yıkım ve inşaat işçileri hem de yıkılan binanın çevresinde yaşayanlar uzun yıllar sonra kansere yakalanabiliyor. Bu nedenle de öncelikle yıkılacak binada asbest olup olmadığının tespit edilmesi, varsa özel önlemler alınması gerekiyor.
- Yıkım işlemleri sırasında ortaya çıkacak tozun da kontrol altına alınması gerekiyor. Oluşan toz hem içindeki bazı maddeler nedeniyle hem de doğrudan tozun kendisi nedeniyle vücuda zararlı. Özellikle astım, bronşit, nefes darlığı gibi hastalığı olanlar için toz tehlikeli.
- Gürültü de ayrı bir sorun. Yıkım ve yapım çalışmaları sırasında ortaya çıkacak gürültünün de kontrol altına alınması gerekiyor. Gürültü hipertansiyondan uyku bozukluklarına rahatsızlık hissi yaratmasından işitme sorunlarına kadar birçok sağlık sorununa yol açabiliyor.
Görüldüğü gibi kentsel dönüşüm birçok çevresel risk taşıyor. Kenti dönüştürürken hem insanların sosyal yaşamına hem çevreye, toprağa, suya, denize, gıdaya, canlılara zarar vermemek gerekiyor. Aksi halde kentsel dönüşüm “kentsel yıkım” haline gelecektir. Bunu önlemek önceliğimiz rant değil insanı ve çevreyi korumak olabilirse mümkün.