16 Ekim 2022 05:10

Konut krizi karşısında AKP iktidarının sosyal konut açmazı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘sosyal konut’ adı altında muştuladığı projenin “sosyal” kısmı en başından çökmüştür ve zaten projenin amacı ekonomiye “çarpan etkisidir”!

Fotoğraf: Özcan Yaman

Paylaş

Cihan Uzunçarşılı BAYSAL

Sistemin kenti ve konutu metalaştırarak, finansallaştırarak kendini yeniden ürettiği bir düzlemde konut ve barınma hakkı ihlal ve mağduriyetlerinin küresel ölçekte katlanması ve derinleşmesi eskiden yeniye devamla her daim normalimiz. Sosyal devlet politikalarının terkiyle kiralık sosyal konutların özelleştirildiği, sosyal konut üretiminin asgari düzeye indirildiği, soylulaştırılan mahallelerde konuta erişimin imkansızlaştığı Küresel Kuzey’den, çeşitli kentsel dönüşüm uygulamaları ve mega projelerle toprakları ve yaşam alanlarına el atılan Küresel Güney’in enformel konut alanlarına ve emekçi mahallelerine, kentlerden ve merkezlerden sürgünler, yıkımlar ve zorla tahliyeler neoliberal kentsel düzenin değişmezleri. Özellikle 2008 ekonomik krizinden bu yana ve kovid-19 pandemisinin etkisiyle yaşamaya elverişli şartlarda ödenebilir mülk ya da kiralığa erişim, dünya nüfusları için hayal oldu.

Yuva, küresel emlak ve finans şirketleri için birikim, küçük bir azınlık için paralarını park edecekleri yatırım ve spekülasyon aracına, gayrimenkule dönüştükçe, kısaca, konutun kullanım değeri, değişim değerine yenik düştükçe kent de kent olmaktan çıkıp çözülüyor; artık her sınıftan insanın kenti değil. Şirketleşmiş devletlerin döşediği yolda, yatırımcılar, spekülatörler ve küresel şirketlerin kenti olarak konut hakları ihlalleri üzerinden yükselip sistemin çarklarını döndürüyor. Ödenebilir şartlarda kiralıklara erişimin gezegen boyu imkansızlaşması da boş konut stokları yükselirken paradoksal olarak evsizliğin yükselmesi de bu yüzden ve elbette, dünyanın dört bir yanındaki protestolar, direnişler, boş konut işgalleri, kira grevleri, konut referandumları ve bilcümlesi de.

KONUT KRİZİNE TÜRKİYE’DEN BAKMAK

Yıllar içinde ev sahipliği oranının istikrarlı olarak düştüğünü kiracılık oranının ise istikrarlı bir şekilde yükseldiğini gösteren TÜİK verileri iktidara gelişinden bu yana TOKİ’yi adım adım yeniden yapılandırarak (ama kim/ler için?) ülkenin dört bir yanında evsizliğe çözüm ürettiğini öne süren AKP’nin iddialarını çürütmekte. TÜİK’in 2002 ve 2019 yıllarına ait hane halkı tüketim harcamaları verilerini karşılaştırdığımızda, 2002’de nüfusun yüzde 73’ü kendi evinde otururken 2019’da bu oranın yüzde 58.8’e indiğini, kiracılığın ise yüzde 18.7’den yüzde 25.6’ya yükseldiğini görmekteyiz1. Gidişatın en vahim veçhesi, pandemiden bu yana, özellikle büyük kentlerde ve kent merkezlerinde kiralık fiyatlarının erişilemez olmasıyla sayıları giderek artan kiracı nüfuslarını bekleyen evsizlik veya insan onuruna yakışmayan şartlarda emniyetsiz, altyapısız konutlara mahkumiyet. Kiralıkların nispeten ucuz olduğu ilçelere ya da kentlere kiracı göçleri başlamıştır. Devlet yurtlarında yer bulamayan, pahalı kiralıklara da erişemeyen üniversiteliler benzer bir süreci yaşamakta ya kayıtlarını dondurarak memleketlerine dönmekte ya da tercihlerinden vazgeçerek eğitimlerine ailelerinin ikametleri olan kentlerde devam etmektedirler. Devlet yurtlarının bazılarının kapasiteleri üzerinde öğrenci kabulleriyle 4 kişilik odaların 6 hatta 8 kişiye tahsis edilmesi de insan onuruna yakışmayan barınmanın üniversiteli yüzüdür. Türkiye’nin antisosyal konut politikaları devam ederse yakın gelecekte göç eden nüfuslar, evsizler ve yaşamaya elverişsiz barınma bizi beklemektedir.

Sorun, söylenegeldiği üzere konut arz-talep açığında değildir. Metalaştırılmış konut sisteminde, daha çok kâr getiren lüks konut üretiminin ödenebilir konut üretimi pahasına arttırılmasındadır. Gayrimenkul yatırım ortaklıları ile kâr odaklı lüks projelere yönelen TOKİ’nin ve dolayısıyla devletin gidişattaki sorumluluğu büyüktür. Son 20 yılda, yeni hane başına 3 konut üretildiğine göre, mesele nitelik meselesidir, arz yetersizliği değil. İBB İstanbul Planlama Ajansı verilerine göre İstanbul’da 1 milyon 800 bin boş konut bulunması da bunu doğrulamaktadır2.

İnşaat-emlak üzerinden iktidarını inşa eden AKP’nin iktidarını sürdürebilmesinin yolu konutun ve kentin metalaştırılmasından ve “Arazinin arsaya dönüştürülmesinden” geçmektedir. İktidarın politikalarında konutun kullanım değerini önceleyen bir konut politikasının, örneğin kiralık sosyal konut seçeneğinin tasavvuruna dahi yer yoktur.  Açmaz tam buradadır. Böyle bir sistemde, sosyal konut sadece mülk konut olarak tanınmakta, mülkiyet özendirilmekte, borçlanma teşvikiyle de konutun finansallaştırılmasının önü açılmaktadır. Nüfuslar 15-20 yıl sürecek bir borç yükü altına girmekte, memur maaş artışlarına göre senede iki kere yapılan zamlarla borçları katlanmakta ve borçları bitmeden tapularını alamamaktadırlar. Hak sahipleri, üç ay üst üste kredilerini ödeyemediklerinde hacizler ve zorla tahliyeler kapılarındadır. Sosyal konut adı altında prekarya bir konut sistemi dayatılmakta, yaşamaya elverişli konut hakkının en temel kriteri “Yasal güvenceye sahip konut” ihlal edilmektedir.

Yakınlarda bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından muştulanan “Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut hamlesi” de iktidarın konut cephesinde değişen bir şey olmadığının kanıtıdır. Bir önceki hamle, 2019’da açıklanan ama ihaleleri bile yapılmadığından belirsizliğini koruyan3 “Her yıl 100 bin sosyal konut4” projesiydi. Şimdi de nüfusların acil barınma ihtiyaçları kullanılarak sosyal konut ile alakası olmayan ama hem inşaat-emlak sermayesini besleyecek hem de istihdama geçici çare olacak yeni bir konut hamlesiyle karşılaşmaktayız. Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleriyle: “Bu büyüklükteki bir proje, yaklaşık 900 milyar liralık yatırım değeri demektir. Çarpan etkisiyle 2 trilyon liradan fazla ekonomik hareketliliğe yol açacak…5. Kredi taksitleri sözleşmelerin imzalanmasından itibaren başlayacağından hak sahipleri her ay hem kiralarını hem taksitlerini ödeyecekler demektir ki hedef kitle alt ve alt-orta gelir grupları, enformel sektör çalışanları ve kent yoksulları için  ise bu imkansızdır.  Projeye dair herhangi bir plan ya da bilgi ortada yoktur; aslında ortada proje yoktur! Her ne kadar yer seçimleri belirsiz olsa da kentsel rantı düşük çeperlerde, merkezlerden uzaklarda inşa edileceklerini söyleyebiliriz. Kısaca, sosyal konut adı altında sunulan bu projenin “sosyal” kısmı en başından çökmüştür ve zaten projenin amacı ekonomiye “çarpan etkisidir”!

SOSYAL KONUT?

Sosyal konut, alt gelir grupları ve kent yoksullarına yönelik kâr amacı güdülmeden ve devlet eliyle -kâr amacı gütmeyen kuruluşlar ve kooperatifler de olabilir- üretilen mülk ve/ya kiralık konuttur. Konutun kullanım değerini öncelediğinden piyasa üretimine alternatif bir barınmadır. Refah devleti uygulamalarında sosyal konutu, daha çok, mirasçılara devredilebilen güvenceli kiralık konut olarak görmekteyiz.

Sosyal konut, tüm diğer konut biçimleri gibi insan onuruna yakışır konut olmalı, “Yaşamaya elverişli konut hakkı” kriterlerine uymalıdır. Konutla ilgili mağduriyet ve ihlallerin tavan yaptığı ve dolayısıyla yaşamaya elverişli konut hakkından beslenmemiz gereken zamanlarda, tam aksine, en cahil olduğumuz hakkımızın konut hakkı olması şaşırtıcıdır.

Hakkın 7 çekirdek kriterini kısaca açarsak:

  1. Ne çeşit olursa olsun (Yasa dışı işgal veya iskan da dahil edilerek, mülk, kiralık, lojman, sosyal konut, afet konutu, yurt vb.) kullanım hakkının yasal güvenliği;
  2. Hizmet, malzeme, tesis ve altyapısı elverişli, yeterli su, kanalizasyon, aydınlatma, ısıtma ve özel alana sahip;
  3. Sadece kredi taksitlerinin ya da kiranın değil, site aidatı, ulaşım, altyapı ve elektrik, su, doğal gaz gibi hizmetlerin tümünün hane bütçesinin yüzde 30’unu aşmadığı, maddi olarak karşılanabilen, ödenebilir;
  4. Afetlere ve iklim şartlarına dayanıklı, oturmaya elverişli, sağlam, emniyetli;
  5. Engelliler, bekar anneler, LGBTIQ+ bireyler, mülteciler, göçmenler, yoksullar gibi marjinalleştirilmiş gruplar da dahil, ayrımcılık yapmadan herkes için erişilebilir;
  6. Diğer haklara erişimi kolay, ek maddi yük getirmeyecek elverişli bir lokasyona sahip;
  7. Kullanıcılarının gündelik yaşamları ve kültürel pratiklerine uygun, kültürel yeterliliğe sahip.

Yaşamaya elverişli/yeterli konut hakkı, BM insan hakları sistemi içinde her ne kadar bu yedi çekirdek kriterle tanımlansa da zamanın gerekliliklerine göre geliştirilerek yeni kriterlerle ilerici bir içerik oluşturulmuştur. Örneğin, konut projelerinin her aşamasında katılımcılık, kadının şiddet görmesini engelleyen mekansal düzenlemeler gibi.

TOKİ projelerinin çoğu, 7 çekirdek kriterin 7’sini de ihlal etmektedir. Yeni sosyal konut hamlesinin bilinen/tahmin edilen özelliklerini incelediğimizde, konutun yasal güvencesi, ödenebilirliği, mevkii ve ayrımcılık (Yoksulların erişimi olanaksız) kriterlerinin ihlal edildiklerini görmekteyiz. Sosyal konut projesi diye önümüze sürülen, “İnşaat ya Resulullah” ekonomisine yeni bir can suyu olup yaşamaya elverişli barınma/konut gereksinimlerinin çözümünü bekleyen kitlelerin, sosyal konut aldatmacasıyla 15-20 yıl boyunca kredili yaşamlara prangalanmasıdır. Ve zaten antikonut iktidarından sosyal konut beklemek de abesle iştigaldir!

1 “İstatistiklerle Aile 2020” (2021, 6 Mayıs). TÜİK; “Türkiye’de kaç hane oturduğu evde ev sahibi?​” ( 2018, 1 Ağustos). Emlakjet. 

2Semra Kardeşoğlu ( 2022, 26 Mart).  “Binlerce ev boşken konut sorunu var”. Birgün

3 “TOKİ Tuzla 5750 Projesi!” (2022, Ekim). ŞikayetVar. “TOKİ Antalya 250/ 100,000 Toplu Konut Projesi” ( 2022, Eylül).

4 “100 bin sosyal konut projesinin ayrıntıları belli oldu” (2019, 12 Aralık).TRT Haber.

5 “Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesi”. TC Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı.

ÖNCEKİ HABER

Neoliberal politikalarla kent yağması örneği: İstanbul

SONRAKİ HABER

Pertek'teki cinsel istismar olayının ilk duruşması görüldü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa