İstanbul’da konut sorunu düğümü: Çözüm nerede?
İstanbul’da halkın en az yüzde 70’i uygun fiyatlı konuta erişemiyor. Bu erişim sorunu konut yetersizliğiyle değil konutun kim için ve hangi işlevlerle üretildiğiyle ilgili.
Fotoğraf: DHA
Metin Berk SÜER
Asgari ücretin maksimum yüzde 50 arttığı Türkiye’de konut fiyatlarına ve kiralarına gelen yüzde 200-300 civarındaki fahiş artışlar karşısında bütçeye uygun bir ev bulabilmek uzun zamandır neredeyse bir hayal. Bu hayalin en somut yansımalarının yaşandığı kent ise 17 milyonluk dev nüfusu ve 1 milyon 528 bin 782 yapı stoku ile şüphesiz İstanbul.
Peki, bu sorun nasıl ortaya çıktı ve ortaya konan öneriler bu soruna çözüm olabilir mi?
Çoğu kişinin iddia ettiği gibi İstanbul’da konut sorununu yaratan neden yeterli sayıda konut yapılmaması değil. Aksine İstanbul’da bugün 1 milyon 800 bin adet boş konut bulunuyor. Bu konutlar senelerdir boş halde dururken ve sürekli yeni inşaatlar başlıyorken İstanbul’da halkın en az yüzde 70’i uygun fiyatlı konuta erişemiyor. Bu erişim sorunu konut yetersizliğiyle değil konutun kim için ve hangi işlevlerle üretildiğiyle ilgili.
Sorunun temeli, Türkiye’de kentleşmenin hız kazandığı 1960’lı yıllardan itibaren kendi piyasasını oluşturan ve kapitalist diğer ülkelerde olduğu gibi kâr getiren bir sektör tarafından yürütülmesinde yatıyor. Özellikle 1980’li yıllar ile başlayıp 2002 sonrası arşa çıkan bir düzlemde devlet, ekonomik riskleri de üzerine alarak yerli ve yabancı inşaat sermayesine kâr garantisi sağladı. Böylece şirketlerin kâr-zarar tablolarına göre ilerleyen bir yapı yaratılırken, yurttaşlar ise devamlı şekilde tablonun müşteri kısmına yazıldı.
İKTİDARIN İSTANBUL KARNESİ
AKP, iktidara geldiği 2002’den beri, konut üretiminde özel sektörün kârını garanti altına almayı temel alan kapitalist devlet anlayışının en kararlı savunucusu. İnşaat sermayesi ile olan ilişkilerini en üst düzeyde tutan ve İstanbul’un her alanını koşulsuz şartsız sermayenin hizmetine sunan bir noktada konumlandı. İstanbul’da senelerdir kentsel rantın en yüksek olduğu alanlarda yapılan yüksek getirili konut yatırımlarının izinleri ve ihaleleri, AKP tarafından büyütülen inşaat şirketleri ve ortaklarına gitti, gidiyor.
Türkiye’yi tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birine sokarak konut fiyatlarının erişilmez derecede yükselmesinin sorumlusu olan iktidar; ‘çözüm’ adına kimsenin uymadığı yüzde 25 kira artışı sınırlaması getirmekle yetindi. Bunu yaparken yabancı ülke vatandaşlarına vatandaşlık vaadi ile gayrimenkul satışını ve bu şekilde yapılan satışlara teşvikler verilmesini salık vererek piyasada fiyatların iyice yükselmesine sebep oldu. Bugün İstanbul’da yaşayan milyonlarca emekçi senelik bazda yüzde 238.8 yükselen konut fiyatlarının dayattığı evden çıkarılma-yeni ev bulamama kısır döngüsü ile birlikte ne geçinebiliyor ne de barınabiliyor.
AKP’nin “Cumhuriyet tarihinin en büyük hamlesi” olarak açıkladığı son ‘sosyal konut’ projesinin de soruna çözüm olacağına dair hiçbir veri yok! Ülke genelinde 250 bin, İstanbul’da ise 50 bin civarında konutun üretimi ekonomik olarak nasıl garanti altına alınacak, emekçiler şartlardaki değişimlerden nasıl etkilenecek?.. Bu soruların somut yanıtı yok ama hemen her yerde TOKİ mağduru vatandaşların varlığı somut bir gerçek.
1984’te sosyal konut üretimi için kurulan TOKİ (Toplu Konut İdaresi Başkanlığı), aslında hiçbir zaman tamamıyla alt ve orta gelirli yurttaşları merkeze alan topyekün bir konut edindirme programı üretmedi. (TOKİ’nin İstanbul’da inşa ettiği 51 bine yakın dairenin sadece 678 tanesi alt gelir grubu tarafından kullanılabiliyor.) AKP döneminde ise yapılan kanun değişiklikleriyle birlikte TOKİ, tamamıyla ‘sosyal konut’ adı altında farklı şirketlere ihale sağlayan bir pozisyona geçiş yaptı. Böylece sosyal konut üretimi yerine inşaat sermayesi için “teşvikli konut” alanı yaratılmış oldu.
MUHALEFETİN ELİNDE SİHİRLİ DEĞNEK Mİ VAR?
İktidar bunları yaparken İstanbul’da belediye yönetimini elinde bulunduran CHP de konut sorunuyla ilgili yurttaşlar için acil ve kapsamlı çözüm olabilecek bir yöntem geliştirmedi. İstanbul’da önü alınamaz şekilde yükselen konut fiyatlarına karşı yurttaşların barınma hakkını garanti altına almak için ne yapılacak sorusuna “Seçimden sonra düzelecek” yanıtını vermek aslında çözüm üretmemektir. İBB’nin öğrenci yurtları veya Kiptaş’ın bazı sosyal konut adımları olsa da bunlar İstanbul genelinde emekçiler, öğrenciler için kapsayıcı ve bütünlüklü bir çözüm hattı sunmuyor. Çünkü burjuva muhalefet de sorunun kaynağının kapitalist bir kentleşme ve konut üretimi metodunda olduğunu düşünmüyor; tıpkı iktidar gibi. İktidara alternatif olduğunu iddia eden muhalefetin geçmişinden bugüne getirdiği ilişkiler içerisinde konut üretimine bakışı; yine şirketlerin kârını artıran ve onları ana aktör olarak konumlandıran bir noktada
ÖĞRENCİLERE YURT YAPMAYAN GÜÇLÜ İKTİDAR!
Bugün İstanbul’da barınma sorununu en yakıcı şekilde yaşayan kesimlerin başında öğrenciler geliyor. Yurt yetersizliği ev kiralarındaki fahiş artışlarla birleşince öğrenciler ve aileleri için barınma kriz haline geldi. Kaydını donduran, sadece sınav zamanları okula gelen, yarı ya da tam zamanlı işlerde çalışan üniversiteli öğrencilerin sayısı artıyor.
Her fırsatta gençler için “Yeni bir çağ açtığını” ifade eden iktidarın, üniversite öğrencilerinin her geçen yıl büyüyen barınma sorununu çözmeye niyeti yok. Onun yaptığı bir yandan gençleri tarikat-cemaat yurtlarına mecbur bırakmak; diğer yandan öğrencilerin ücretsiz barınma hakkı için harcanması gereken kamu kaynaklarını “barınma bursu” veya “teşvik” altında yandaşlara, özel sektöre aktarmak...
En azından veriler böyle söylüyor: Türkiye’de 2020-21 eğitim ve öğretim döneminde 773 olan KYK yurdu sayısı, 2021-22 döneminde sadece 3 artışla 776’ya çıktı. Vakıf, dernek, şahıslara ait özel yurtların sayısı ise 1 yılda 286 adet artış göstererek 4 bin 692 oldu.
İstanbul’da durum daha da vahim; 2020-21 döneminde 604 olan özel yurt sayısı 2021-22 döneminde 660’a çıkarken, aynı dönemde devlet yurdu sayısı sadece 1 artışla 22 oldu. Fakat her ne hikmetse yurt kapasitesinde 4 bin 963 artış meydana geldi. Nasıl mı? Zaten koşulları kötü olan kamu yurtlarına yatak atarak koğuşa çevirmekle…
Öğrenciler yurt yetersizliği nedeniyle devasa bir barınma sorunuyla baş başa bırakılmışken iktidarın sadece bu yılın ilk yarısında vakıf ve derneklere aktardığı para 287 milyon 689 bin TL’ye ulaştı.
GERÇEK BİR ÇÖZÜM MÜMKÜN
İktidarın da burjuva muhalefetin de konut üretimi ve kentleşmenin öncelikleri konusunda benzer düşündükleri bir düzlemde, çözümün bu iki odaktan beklenemeyeceği aşikar. Gerçek çözüm için her şeyden önce, sağlıklı konutlarda barınma hakkının sadece parası olanların sahip olabileceği bir ayrıcalık olmadığı, tüm emekçilerin en temel haklarından olduğu kabul edilmeli. Kaynaklar bir avuç sömürücünün daha da zenginleşmesi değil emekçilerin ihtiyacı için kullanılmalı. Büyük kentlere göç akınının durdurulması için tüm ülkeye yayılan planlı üretim ve planlı kentleşme şart. Kapitalizm ise buna yanaşmaz; çünkü kapitalist sistemde her üretim gibi konut üretiminin de amacı kârdır. Bu yüzden konut sorununun kökten çözümü için kapitalizme ve onun yarattığı barınma sorununa karşı bütünlüklü bir mücadele gereklidir.
Kapitalizm koşullarında barınma hakkının belli açılardan iyileştirilmesi mümkün ama emekçilerin talepleriyle iktidarları buna zorlaması gerekiyor. Dünyada benzer taleplerle alanlara çıkan halk kitlelerinin kazandığı birçok toplumsal iyileştirme örneği var. Almanya’da, İskoçya’da yüksek kiralara, konut eksikliklerine karşı ucuz ve nitelikli konut talebi ile sokağa çıkan halk kesimlerinin mücadeleleri sonucunda yerel ve merkezi iktidarlar ucuz konutlar için kamulaştırmalar, kira yardımları gibi uygulamaları hayata geçirmek zorunda kaldı. İstanbul’da da işçi ve emekçilerin barınma hakkıyla ilgili somut kazanımlar elde edebilmesi, burjuvazinin iktidardaki ve muhalefetteki ittifaklarının sözde çözümlerine kanmayarak, benzer bir yoldan ilerlemesiyle mümkün olacaktır.