Kaza, kader değil; taammüden cinayet
“Gaz izleme sistemi devrede değil miydi? Devrede ise kritik seviye tespit edilip, neden önlem alınmadı” sorularına verilecek yanıtlar katliamda sorumluluğu olanların ortaya çıkmasını da sağlayacaktı.
Fotoğraf: Eren Ergine/Evrensel
Arzu ERKAN
Kocaeli
İçerisinde; üzerine kalın teller sarılı, çapı en az iki insan boyu genişliğinde metalden yapılmış bir makaranın bulunduğu bir yapı. Yapıda işçilerin kullandığı tuvalet ve duşun yanı sıra bu makaranın hareketlerini kontrol eden işçi için hazırlanmış ayrı bir bölme de bulunuyor. Duvarları camdan yapılmış bu küçük bölmede masası başında oturan işçinin gözlerini ayırmadığı ekranlar dikkatimi çekiyor. Ekranlarda farklı açılardan maden ocağına inen asansörün görüntüleri var. Dikkat kesildiğimi fark eden işçi hemen açıklamaya koyuluyor, “Sanılanın aksine bu asansör binalardaki gibi otomatik çalışmaz. Benim işim onun inip, çıkmasını sağlamak”…
Maden işçilerinin adına ‘kafes’ dedikleri bu asansörü, ilk kez 2016 yılında TTK’ya ait Karadon’a bağlı Gelik işletmesinde görmüştüm. Hayatın Sesi televizyonu olarak Gelik’te özelleştirmeye karşı direnen maden işçilerine mikrofon uzatmıştık. Gelişimizi haber alan işçilerin kafesle yerin üstüne çıkmalarını beklerken, yüzlerindeki gülümsemeye ve gözlerindeki heyecana tanıklık etmiştik.
KAFESLE YUKARI ÇIKARILAN İŞÇİLER İÇİN BEKLEYİŞ
Altı yıl sonra yine bir maden ocağı, yine biz ocak ağzında kafesle yukarı çıkacak işçileri bekliyoruz. Bu kez yerin üstüne çıkan madencilerin gözü yaşlı, yüzlerinde acı ve keder var. Yer Amasra, günlerden cumartesi.
Emek Partisi heyeti olarak Amasra’ya 15 Ekim cumartesi sabahı, hava yeni yeni aydınlanmaya başlarken ulaştık. Madende patlama yaşandığı haberini alan madenci yakınları ve yöre halkı gece boyunca arama kurtarma çalışmalarını takip etmiş, göçük altında kalan işçilerden iyi haberler almayı umut etmişti. Ocağa ulaştığımızda resmi ağızlar grizu patlamasında hayatını kaybeden işçi sayısının 28’e çıktığını açıklamışlardı. Saatlerdir yakınlarından haber almayı bekleyen ailelerin umutları azaldıkça ocak ağzını keder sarmıştı. AFAD tarafından ocak girişine işçi aileleri ve arama kurtarma çalışmasına katılan işçiler ve görevliler için kurulan çadırlardan yer yer ağıtlar yükseliyordu.
İşçi aileleri ile birlikte, polisin ocak ağzına yaklaşılmasını engellemek için kurduğu demir bariyerlerin önünden arama kurtarma için ocağa inen maden işçilerinin kafesle çıkışını izledik. Kafes iniyor, ocağa inen maden işçileri göçük altından arkadaşlarının cansız bedenlerini yerin üstüne çıkarıyordu. Bariyerlerin içinde ve çevresinde o kadar çok polis vardı ki kafesin önünden kapısı açık hazır bekletilen ambulanslara kadar iki, üç sıra etten duvar örmüşlerdi. Kafesten kaç işçinin cansız bedeni çıkarıldı, göçük altında işçi kaldı mı göremiyordunuz! İşçilerin hayatta kalması için alınmayan önlemler göçük altından çıkarılan cenazeler görülmesin diye alınmıştı! Not düşmekte fayda var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geleceğinin duyurulduğu cumartesi günü Bartın ve ilçelerinde adı konulmamış bir sıkıyönetim vardı. Bartın’a girişte, il merkezinde, Amasra’nın girişi ve ilçenin tamamında adım başı polisle karşılaşmanız işten bile değildi. Öylesine ki ocağa ulaşmaya çalışan heyetimizin bulunduğu araç dört kez durdurulup kimlik kontrolü yapıldı. Gün içerisinde öğrendik ki Halkevleri’nden dostlarımız kentte sokulmamış.
HER İŞÇİ KATLİAMININ ARDINDAN ‘KADER, FITRAT’ SÖYLEMİ
Öğlen olmadan 12 işçinin cansız bedenine ulaşılmış, göçük altındaki Mustafa Can Yıldırım için arama çalışmaları sürdürülüyordu. Bu gerçek orada bulunan herkes tarafından bilinmesine karşın tıpkı Soma faciasında olduğu gibi resmi açıklama saatler sonra yapıldı. Gerçekler bir kez daha saatlerce halktan saklandı. Sansür yasasının etkileri gazeteciler üzerinde de kendisini göstermiş olacak ki maden önünden anbean canlı yayın yapan kanallar bu bilgiyi izleyicileri ile paylaşmadı. Bakanların açıklama yapması beklendi. Her işçi katliamının ardından “kader, fıtrat” diyen Erdoğan’ın artık kimseyi şaşırtmayan konuşması ile tüm Türkiye katliamda hayatını kaybeden işçi sayısının 41’e ulaştığını öğrenmiş oldu.
“NASIL DERİM OĞLUNUN ÖLDÜĞÜNÜ”
Ocak önünde görüştüğümüz vardiya saati olmadığı için patlamadan kurtulan ve arama kurtarma çalışmalarına katılan maden işçileri göçüğe ilk girdikleri anda bunun grizu patlaması olduğunu anladıklarını aktardı. İçerde çok büyük tahribata neden olan patlama, madencilerin feci şekilde can vermelerine de neden olmuştu. Gözü yaşlı işçiler, kendilerine göçük altındaki yakınlarının durumunu soran ailelere yanıt vermemek için gözlerden ırak olmaya çalışıyor, telefonlarını açmıyorlardı. Bir madencinin ağzından “nasıl derim oğlunun öldüğünü” sözlerini dökülüyordu.
Gün boyu ocakta bulunan hava ağzından çıkan gazların içerde biriken metan gazı olduğunu da bu madencilerden öğrendik. Sarımtırak renkli, yoğun gaz çıkışı gün boyu sürerken, Amasra’yı adeta dumana boğmuştu!
NEDEN ÖNLEM ALINMADI?
Gerek ocak önünde gerekse de taziye için gittiğimiz köylerde konuştuğumuz işçi ailelerinin aktardıklarına göre işçiler madende gaz birikmesi olduğunu söylemişler, bu tehlikeye işaret etmişler ve amirlerine durumu bildirmişler. Lakin işçilerin uyarıları dikkate alınmamış. “Gaz izleme sistemi devrede değil miydi? Devrede ise kritik seviye tespit edilip, neden önlem alınmadı” sorularına verilecek yanıtlar katliamda sorumluluğu olanların ortaya çıkmasını da sağlayacaktır.
Hiç kuşkusuz daha vahimi Sayıştay denetçilerinin hazırladığı raporlara rağmen eksikliklerin giderilmesi için gerekli adımların atılmamış olmasıdır. TTK yönetimi sadece işçileri değil Sayıştay raporunu da dikkate almamış, adeta faciaya davetiye çıkarılmıştır. Bu katliamdan maliyet hesabıyla gerekli önlemleri almayan yöneticiler kadar 25 gün önce maden ocağını ziyaret eden ve her şeyin dört dörtlük olduğunu söyleyen Enerji Bakanı ve ilgili bakanlıklar da sorumludur. Katliamın failleri ayan beyan ortadadır. Hızla görevlerinden el çektirilmeli ve haklarında soruşturma açılmalıdır.
Yine işçilerin aktarımlarına göre yaşamını yitirenler madencilerin büyük bölümü 2019 yılında İŞKUR’a yapılan başvurulardan çekilen kura ile işbaşı yaptırılanlar. Yaşamını yitirenler arasında askere gitmemiş olan da var, yeni evlenen işçiler de. Bu genç ölümler sadece Amasra’yı değil tüm ülkeyi yasa boğmuş durumda.
ÖZELLEŞTİRME, YETERSİZ EKİPMAN, YOĞUN ÇALIŞMA
Madenciler bu göz göre gelen facianın nedenlerini şöyle açıklıyor: Özelleştirme gündeminin hiç eksik olmadığı TTK’da modern teknikler ve makineler kullanılmıyor, işçi sağlığı ve işçi güvenliği için alınan önlemler ve koruyucu ekipmanlar yetersiz, yeni işçi alımları yapılmıyor, işçi sayısı yetersiz olunca da az işçi ile çok iş yapılıyor. Üretim baskısı, yoğun çalışma, alınmayan önlemler… 41 işçinin can vermesine neden olan katliamın perde arkasında yatan gerçekler…
Özelleştirme kapsamına alınan işyerlerinin adım adım nasıl ölüme terk edildiğini biliyoruz. Bölge insanın ağzından düşürmediği bir şey de Amasra maden ocağının TTK’nın gözden çıkardığı ocaklardan biri olduğu. Faaliyete geçtiği ilk yıllarda 6 bin işçinin çalıştığı Amasra’da bugün yeraltı ve yer üstünde çalışan işçi sayısı 580.
SENDİKALARIN SORUMLULUĞU VE ÇALIŞMAKTAN KAÇINMA HAKKI
TTK’ya ait maden ocaklarında Türk-İş’e bağlı Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) örgütlü. Ocak önünde bulunduğumuz saatler boyunca sendika yöneticilerini yalnızca bakanlar ve Cumhurbaşkanı’nın peşi sıra dolaşırken gördük. Haksızlık etmeyelim tabi Ergün Atalay bakanların yaptığı açıklamada da yanlarında yer alarak bir iki kelam etti. Yukarıda aktardığımız tanıklıklarımızdan sendikacılara birkaç soru sorarak bitirelim.
Sayıştay raporunun bilgisine sahip değil miydiniz? Sahipseniz alınması gereken önlemler konusunda yetkilileri uyardınız mı? Sendika olarak nasıl bir denetim uyguladınız? Ocakta gaz birikimi olduğuna dikkat çeken işçiler seslerini size neden duyuramadı? Ocakta işçi sağlığı, iş güvenliği kurulları yok mu? Bu kurullarda sendika temsilcileri yer almıyor mu? Sorunları gözlemlediğinizi, hatta ilgililere ilettiğinizi, kurum yöneticilerinin sizi de dikkate almadığını varsayalım, bir işçi örgütü olarak neden harekete geçmediniz? Çalışılan yerin güvenliğinden endişe edecek bir tablo ortaya çıktığında “çalışmaktan kaçınma hakkı”nı kullanarak işi durdurmak hiç mi aklınıza gelmedi?
Sendikacılar bu sorulara ivedilikle yanıt vermelidir. Amasra’da yaşanan ne kaza ne fıtrat apaçık bir cinayettir. Bu cinayetin failleri bellidir. Soma’dan Ermenek’e, Torunlardan Amasra’ya tanık olduğumuz tüm işçi katliamları bir gerçeğin altını çizmiştir. Bütün fabrika ve işyerlerinde insanca çalışma koşulları için işçi denetimi şarttır. Çalışmaktan kaçınma hakkı dahil risk görülen her durumda işçilerin üretimi durdurabileceği bir denetim olmadan bu katliamlar önlenemeyecektir.