İlm-i İctimaî 111 yıl sonra okurla buluştu
Mustafa Suphi’nin 1911’de Fransızcadan çevirdiği “İlm-i İctimaî” kitabını Hamit Erdem günümüz Türkçesine çevirerek yayımladı.
Hamit Erdem (Fotoğraf: Ramis Sağlam)
Ramis SAĞLAM
İzmir
20. yüzyılın ilk çeyreğinde Fransa ve Avrupa, vahşi kapitalizmin yarattığı ekonomik ve toplumsal sorunları bütün ağırlığı ile yaşamaktadır. Yüzyılın başında emek cephesi kendi toplumsal ve ideolojik programlarını henüz oluşturma yolundayken, bir bilim olarak sosyolojinin yolculuğu da bu dönemde başlar. Célestin Bouglé “Sosyoloji Nedir?” kitabını bu atmosferde yayımlatır. 1907’de Paris’te okurla buluşan bu kitabı Mustafa Suphi dört yıl sonra “İlm-i ictimaî” adıyla Osmanlıcaya çevirir. 111 yıl sonra Araştırmacı Yazar Hamit Erdem tarafından çevrilip, derlenerek Sosyal Tarih Yayınları tarafından tekrar okurla buluşturuldu. Erdem ile Mustafa Suphi’nin çevirdiği “İlm-i ictimaî” kitabını konuştuk.
NEDEN SOSYOLOJİ KİTABI ÇEVİRDİ?
Mustafa Suphi’nin çeviri için neden ekonomi, tarih, felsefe ve benzer konular değil de bir sosyoloji kitabı çevirdiği akla gelen ilk sorulardan biri. Erdem, Mustafa Suphi’nin bu soruya genel olarak sosyolojik yaklaşım, toplumu tüm yönleriyle görmeye-kavramaya çalışması olarak değerlendiriyor. O dönemde Avrupa’yı kasıp kavuran krizin ve yaşanan toplumsal sorunların ancak böyle sosyolojik bir analizle çözülebileceğinin düşünüldüğünü söyleyen Erdem, “Mustafa Suphi’de henüz sosyolojinin fazla bilinmediği o günlerde bu bilim dalının ülkemizde tanınması için emek veren aydınlardan biridir. Fransız Yazar Célestin Bouglé’nin, ‘Sosyoloji Nedir?’ kitabını bu nedenle çevirmiş, Osmanlı devletinin ve Osmanlı toplumunun sosyolojik olarak analizinin, sorunların çözümüne katkı sunacağını düşünmüştür” diyor.
İLM-İ İCTİMAÎ NE ANLATIYOR?
“İlm-i ictimaî”, Osmanlı aydınlarının “sosyoloji”ye karşılık kullandıkları kavramdır. Sosyal bilim veya toplum bilimi anlamındadır. Hamit Erdem, Fransız Sosyolog Bouglé’nin kitabında, Saint Paul adlı küçük bir kasabada yaşayan insanlardan yola çıkarak, insanların toplumsal değişimle nasıl farklılaştıklarını, toplumsal değişimin insanın davranışlarını ve moral değerlerini nasıl etkilediğini irdelediğini söylüyor. Kitapta eski ve geleneksel toplumsal yapının parçalandığının anlatıldığını ifade eden Erdem, “Yeni bireyi temel alan bir iktisadi sistemi hakim kıldığını anlatmaktadır. Kapitalizmin insanlığın gündemine soktuğu ‘iktisadi iş bölümü’ ve ‘ihtisaslaşma’ kavramları da kitapta yer alan konular arasındadır” ifadelerini kullanıyor.
"İFADE" BAŞLIKLI ÖN SÖZ VE FEDERASYON FİKRİ
Sosyolog Yeliz Okay, “İlm-i İctimai Nedir?” kitabının Türkçede sosyolojiyi başlı başına tanıtan ilk çeviri kitap olduğunu yazarken, Hilmi Ziya Ülken de 1911 yılında Emile Durkheim adının bile henüz duyulmadığı dönemde Mustafa Suphi’nin Célestin Bouglé’nin kitabını Türkçeye çevirerek “İlm-i İctimai Nedir?” adıyla yayımlamasının önemini vurguluyor.
Kitabı bir kat daha önemli hale getiren özelliğinin Mustafa Suphi’nin kitabın başına yazdığı kısa ön söz olduğunu belirten Erdem, burada kitabı neden çevirdiğinin yanıtını da verdiğini söylüyor. Mustafa Suphi, “İfade” başlıklı ön sözünde; sosyolojinin genel yararları üzerinde durduktan sonra, asıl gelmek istediği konuya gelir. Suphi, “1910’lu yıllarda siyasi ve toplumsal pek çok sorunun çözümsüz hale geldiği çok milletli Osmanlı İmparatorluğu’nda en önemli iç sorun -etnik sorun- nasıl çözülecektir? İmparatorluğu meydana getiren milliyetleri bir arada tutmak; onların aralarındaki ilişkileri düzenlemek, farklılıkları izah etmek ve çatışmaları önlemek nasıl mümkün olacaktır?” sorularına yanıt arıyor.
Erdem buna dair “Mustafa Suphi’nin, İmparatorluğun kaderinin tartışıldığı platformlarda, diğer Osmanlı aydınları arasındaki farklı çözüm önerilerine karşı; onu oluşturan milliyetlerine dayanarak ayakta tutmayı savunan, bu bütünlüğü daha eşitlikçi ve demokrat bir platformda korumayı amaçlayan bir düşünceyi savunmuş, sosyolojinin olanaklarını ülkenin bu hayati sorununun çözümünde kullanmak istemiştir. 1913’de sorumlu müdürlüğünü yaptığı İfham gazetesinde de ‘Balkanlara huzur ve barışın bütün Balkan halklarını içine alacak bir demokratik federasyonla gelebileceğini’ yazan ünlü Fransız Sosyalisti Jean Jaurés’in ilgili makalesini İfham’da yayımlayarak, milliyetlerine bölünerek ‘dağılışı’ değil, demokratik yolla bütünlüğü koruma düşüncesinin takipçisi olduğunu göstermiştir” diyor.
SUPHİ’NİN KISA BİYOGRAFİSİ
Araştırmacı-Yazar Hamit Erdem kitabın sonuna eklediği Mustafa Suphi biyografisinde; “liberal-demokrat” düşünceleri olan bir Osmanlı aydınından, Türkiye Komünist Fırkası başkanlığına uzanan Mustafa Suphi’nin yaşamının önemli dönemeçlerinin satır başlarına işaret ediyor. Mustafa Suphi’nin biyografisinde, yaşamı, mücadelesi ve katledilmesi sürecini aktaran Erdem, “Mustafa Suphi çok milletli Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan halklar için öngördüğü federasyon şeklinde örgütlenmiş yönetim yapısını komünist olduktan sonra da sürdürmüş. Bu yapıyı Marksist modele de uydurmuştur. Türkiye’deki Türk, Kürt, Ermeni, Rum ve diğer ulusların yaşadığı tespitinden yola çıkılarak federatif yönetim düşüncesi Mustafa Suphi’de hep canlı kalmıştır” ifadelerini kullanıyor.