“Güneşi görmek için karanlığı kazıyoruz”
Yasin’in ve hayattan kopartılan binlerce genç işçinin elinden alınanların hesabını sormak ve sermayenin karanlığını parçalayarak güneşli günleri mümkün kılmaktır payımıza düşen.
Fotoğraf: Eren Ergine/Evrensel
Hazan İLİK
İstanbul
“Güneşi görmek için karanlığı kazıyoruz.” Bartın’daki maden faciasında yaşamını yitiren 22 yaşındaki Yasin Çelik’in sözleriydi bunlar. Geriye bıraktığı bu söz, Bartın’da hayattan koparılan birçoğu yirmili yaşlarında 41 işçinin daha hayattayken nasıl yaşamak ve çalışmak zorunda olduğunu ifade ettiği için bu kadar çarpıcı. Bartın’dan memleketin dört bir yanına, milyonlarca işçi ve emekçi her gün hayatta kalabilmek ve geçinebilmek için kölece çalışma koşullarına razı oluyor. Ve bu karanlığın, bu çalışma koşullarının ilahi olmayan kaçınılmaz sonuçları her yıl binlerce emekçinin güneşini söndürüyor.
KADER DEĞİL FITRAT DEĞİL!
Bartın’da yaşanan kader değil, çünkü 2019 yılında yayınlanan Sayıştay raporu eksi 300 kotta yoğun metan gazı olduğu için burada çalışmanın riskli olduğundan, çalışan sayısının olması gerekenden az olduğundan, üstelik alev sızdırmaz malzemelerin de eksik olduğundan bahsediyor.
Çünkü yapılan röportajlarda dahi aileler, kaybettikleri yakınlarının daha önce gaz kokusu aldıklarından, patlama riskinden söz ettiklerinden bahsediyor.
Çünkü henüz 20 Eylül günü, Enerji Bakanı Fatih Dönmez patlamanın yaşandığı maden ocağını ziyaret etmiş, denetim raporunda dikkat çekilen durumu görmezden gelerek tedbirleri övmüştü!
Yani Bartın’da yaşananlar, gerçekleşeceği herkes tarafından bilinen ama kimsenin engel olmadığı cinayetlerdendi. Az işçiyle, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin hiçbir önlem almaksızın minimum “harcama”yla çok fazla kömür çıkarma arzusunun, işçilerin hayatının hiçe sayılmasının sonucu olan cinayetler.
SERMAYENİN KARANLIĞINI MÜCADELEMİZLE DAĞITACAĞIZ!
İş cinayetleri, maden patlamaları, meslek hastalıkları kendiliğinden birer kader planı değil, fıtrat değil. Aksine, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin talep ve ihtiyaçlar göz ardı edilmediği koşullarda önlenebilir olmasına rağmen iş cinayetleri; sermaye egemenliğinin, kapitalist devletin ve kar hırsının “fıtrat”ında olan bir gerçek. Sermayenin bu doğasının Türkiye gençliğine “vadettiği” ise güvencesiz çalışma koşulları, karın tokluğuna yaşamak, gerektiğinde yirmili yaşlarında bile isteye ölüme göndermek.
Türkiye tarihinin en geniş, katliam niteliğindeki iş cinayeti Soma’dan bu zamana yaşananlar; yargının, güvenliğin ve devletin tüm kurum ve imkanlarının nasıl da apaçık patronların yararına kullanıldığını gösteriyor. Soma’da 301 maden işçisi yaşamını yitirirken Erdoğan’ı protesto eden işçiler tekmelenmiş, tokatlanmış, kimisi gözaltına alınmıştı. İşçilerin gönüllü avukatları bugün kimi bahanelerle tutuklu bulunurken zamanında Soma davasının mahkeme başkanı değiştirilirmiş, oluşturulan yeni mahkeme heyetinin kararından 9 ay sonra Soma Holding Patronu Can Gürkan tahliye edilmişti.
Soma’dan bugüne geçen yıllarda sermayenin bu “fıtrat”ı değişmezken çalışma ve yaşam koşulları daha da ağırlaştı, iş cinayetleri arttı, patronlar daha da zenginleşti. Türkiye gençliğinin karartılmaya çalışılan geleceğinin yanında genç işçilere çizilen “kader planı” ise daha az ücretle daha uzun süre çalışmak, eksi 300 kotunda ölümü göze almak zorunda kalmak oldu. Yasin’in ve hayattan kopartılan binlerce genç işçinin elinden alınan gülüşün, gençlik hayallerinin, umutlarının hesabını sormak ve sermayenin karanlığını parçalayarak güneşli günleri mümkün kılmak ise geride bıraktığı bizlere kaldı.