İş cinayetleri ve Muhammed’in oyun saati
Muhammed 13 yaşında, 3 yıldır konfeksiyon atölyesinde çalışıyor. Haftalık 250 liraya… İşte sömürünün ortasında, çürümüş bisikletiyle iş kazaları bildirisi dağıtan Muhammed'in hikayesi...
Fotoğraf: Mesut Baylav/Evrensel
Mesut BAYLAV
Antep
İşçi durağının hareketlenmesine dakikalar var. Seyyar çaycılar çaylarının demlenmesini, gökyüzü ise çamurunu akıtmayı bekliyor. Bartın’da yaşanan madenci katliamının üzerinden geçen üçüncü günün akşamı. Emek Partisi Antep İl Örgütünün geçen hafta iş cinayetlerine karşı başlattığı kampanyanın standı kurulu durağın içinde, parkın girişinde. Yavaş yavaş hareketlenmeler; standın ne için kurulduğunu anlamaya çalışan meraklı bakışlar. Yaşına göre küçük olduğu anlaşılan bir bisikletin üstünde etrafta dolaşan çocuk. Herkesten daha meraklı, yüzünde standa yaklaşıp ne olduğunu öğrenme heyecanı.
“Ben de dağıtayım abi” deyip bildirileri alıyor eline, bisikletle hızlı hızlı etrafta biriken kalabalığın arasında bir görünüp bir kayboluyor. Sonra tekrar hızlı hızlı gelip “Şurada üç kişi imza atmak istiyor” deyip tekrardan bildirileri alıp kayboluyor. Defalarca gelip imza atmak isteyenlerin olduğu bölgeyi gösterip yeniden aldığı işin sorumluluğunu yerine getirme heyecanıyla uzaklaşıyor.
Çay ocağında bir çay molası vermeye ikna ediyorum adını öğrendiğim 13 yaşındaki Muhammed’i.
- Bizim ne için imza topladığımızı biliyor musun? Bildiriyi verince ne diyorsun insanlara?
- Diyim ki daha fazla kardeşimiz ölmesin diye imza topliyik.
Saat 22.30. Gece vardiyasına giden işçiler, çaycılar dışında dışarıda kimseyi görmek zor. “Ne arıyor bu çocuk bu saatte dışarıda?” diye düşünmemin ardından tanımak ve anlamak için sorularımı ardı ardına soruyorum. Konuşmasından tam bir Antep çocuğu olduğunu düşündüğüm Muhammed aslında Suriyeliymiş. Üç yaşından beri Antep’te olunca ‘geliyik, gidiyik, yapiyik’ler eksik olmuyor. Okul falan yok, 3 yıldır konfeksiyon atölyesinde çalışıyor. 100 kişiye yakın insanın çalıştığı atölyede kendisi dışında iki küçük kardeşi de çalışıyor. Biri 10 diğeri 12 yaşında. Babası haftalık 850 liraya markette çalışıyor. Toplam altı kardeşler, evde okul yüzü gören yok. Haftanın altı günü, günde 12 eğer temizlik olursa 12 buçuk saatlik çalışma saati altında süren yaşam. Muhammed haftalık 250 lira, diğer iki kardeşten biri daha 250 lira, 10 yaşındaki ise 100 lira haftalık alıyor. Eve haftalık getirdikleri para 600 lira. Çocuk emeğinin amansız sömürüsünün ortasında havadan yağan çamur ve Muhammed’in dört bir yanı çürümüş bisikleti.
Ve saat 22.45.
İri gözleri çay bardağının tepesinde. Durak kalabalıklaşıyor; standa uğrayanlar, imza atanlar, bildiri okuyanlar.
-Az veriyler abi, burdan çıkacam, GATEM’e gidecem, orda 500 veriylermiş haftalık. Şimdiki çalıştığım yerin sahibi çok zengin ha. Bir tane BMW’si var, bir tane de doblo arabası var, evi de var. Bir tane makinesi var, 650 milyar.
Öğlen yemeğinde de eve geliyor kardeşleriyle. Yemek yok, yol parası yok; küfür var, hakaret var, dayak var.
- Öğlen yemeğinde eve gidik. Cimri, cimri abi. Haftalığı 250 veren adamdan ne bekliyin? Döviyler bir de, ensemize çok vuriyler. Küfür eden, bağıran da çok. Bana vuriyler makinede oturan büyükler. Ama acıyom gidip ustaya söylemim. Günah diyim.
Elinde çizikler, yaralar var.
-Hızlı hızlı yap diyi ustalar, yapınca da böyle oli.
Saat 23.00.
Muhammed’in çalışma saatini 12 saat sananlarımız yanıldı, benim gibi. İş çıkışı yemek yemeden gidilen bir de tatlıcı var. İki bazen üç saatlik bir mesai daha. 15-20 liraya.
-Onla da ekmek alim, eve gidim.
Saat 23.15.
Gökyüzü çamurunu kesti, işçiler servisine bindi, çay ocakları ocağın altını söndürdü ve Muhammed’in oyun saati bitti.