Emek Partisi Amasra raporu: Cinayet göz göre göre geldi; sorumlu tek adam hükümetidir
Amasra’ya giden Emek Partisi heyeti yaptığı görüşmeleri ve incelemeleri bir rapor ile kamuoyuyla paylaştı: Toplu iş cinayeti göz göre göre geldi. Amasra’nın sorumlusu “Tek Adam Hükümeti”dir.
Fotoğraf: Ömer Ürer/AA
41 işçinin hayatını kaybettiği ve 11 işçinin de yaralandığı grizu patlaması nedeniyle Amasra’ya giden Emek Partisi heyeti, yaptığı görüşmeleri ve incelemeleri bir rapor ile kamuoyuyla paylaştı.
Genel Başkan Ercüment Akdeniz, MYK üyesi Arzu Erkan ile birlikte içlerinde partili maden mühendisi ve hukukçuların olduğu heyet, başta çalışma saatleri olmak üzere işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin hızla alınması ve bunun denetiminin bütün madenlerde işçilerin seçtiği işçi temsilcilerinin oluşturacağı komiteler tarafından yapılması gerektiğine dikkat çekti. Enerji Bakanı Sönmez’e istifa çağrısı yapan Emek Partisi heyeti, iş cinayetinin birkaç çalışana kesilerek üzerinin kapatılması asıl sorumluların da aklanmasına dair tehlikeye dikkat çekerek yargıya harekete geçme çağrısı yaptı. AKP iktidarının 20 yılında 1989 madencinin çalışırken can verdiğine dikkat çeken heyet, “Madenlerde işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri yetersizdir, çünkü can güvenliği için gerekli önlemler kapitalist mantıkla “maliyet”ten sayılmaktadır. Dolayısıyla diğer iş cinayetlerinde olduğu gibi Amasra’da da bu politikanın sürdürücüsü olan Tek Adam Hükümeti sorumludur” tespiti yaptı.
"NE KADER NE FITRAT BU BİR CİNAYET!"
Emek Partisi heyeti Türkiye Taşkömürü Kurumuna (TTK) ait Amasra Taşkömürü İşletme Müessesesinde meydana gelen grizu patlamasına ilişkin hazırladığı raporda, 2019 yılında yayınlanan Sayıştay Denetim Raporuna atıfta bulundu. Heyet hazırladığı raporda, Sayıştay’ın tespit ettiği önlemlerin hayata geçirilmiş olması halinde böyle bir işçi cinayeti yaşanmayacağına dikkat çekti.
Bölgede yapılan görüşmelerde maden ocağının faaliyete geçtiği ilk yıllarda çalışan işçi sayısının 6 bin civarında olduğu, yıllar içerisinde bu sayının yeraltı ve yer üstünde çalışanlarla birlikte 580’e kadar gerilediği ifade edilen raporda toplu iş cinayetinin göz göre göre geldiği belirtildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katliamı “kader ve fıtrata” bağladığı vurgulanan raporda, iktidarın sorumluluğunu bir kez daha üzerlerinden atmaya çalıştığı, “kader, yazgı” diyerek, madenci ailelerinin de dini duygularını istismar etmeye çalıştığı ve öfkeyi yatıştırma gayreti içerisinde olduğu vurgulandı.
Raporda “İşçi cinayetleri ne kaderdir ne de fıtrat. Kâr hırsı ve “maliyet” hesabı nedeniyle alınmayan önlemler bu işçi cinayetlerinin asıl nedenidir, bunu Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan da bilmektedir” denildi.
Amasra’da yaşanan iş cinayeti sonrasında Erdoğan’ın ailelere ve çocuklara “1 milyon 350 bin lira para yardımı” yapılacağını beyanının hatırlatıldığı raporda “kaynaklar neden işçi sağlığı ve iş güvenliğine harcanmadı ve neden madenciler canından oldu, asıl sorulması gereken soru budur. Kaldı ki, Soma, Ermenek, Sakarya iş cinayeti örneklerinde de görüldüğü üzere madenci ailelerine verilen sözler de tam olarak yerine getirilmemiştir” denildi.
"ENERJİ BAKANI İSTİFA ETMELİDİR!"
Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in 20 Eylül günü Amasra Taşkömürü İşletme Müessesesini ziyaret ettiği ve Dönmez’in alınan tedbirleri övdüğü, maden işçilerine de kullandığı şu sözler hatırlatıldı: “Bir kere şunu ilk baştan söyleyeyim. Önce güvenlik. Sizin canınızın güvenliği biz şu tesisin tamamına değişmez. Onun için de ilk talimatımız bir işçimizin kılına, tırnağına zarar gelmesin”
Bakan Dönmez’e ortaya çıkan bu tablodan birinci dereceden sorumlu olduğu için istifa çağrısının yapıldığı raporda, istifa olmadığı takdirde de el çektirilmesi gerektiği ifade edildi.
"ASIL SORUMLULAR AKLANMAMALI"
Bakan ve bakanlıkların doğrudan sorumlu olduğu bir maden işletmesinde yaşanan işçi katliamının sorumluluğunun salt birkaç maden mühendisine, çalışanlara yıkılarak kapatılamayacağının vurgulandığı raporda şu tespit yapıldı:
Siyasal erkin bürokrasiye müdahalesi sonucu ortaya çıkan kadroların liyakatsizliği, TTK’nın içinin boşaltılması sorgulanmak zorundadır. Asıl mesele bir bütün olarak TTK’nın özelleştirme sürecine itilerek çürütülmesi, tasfiye edilmesi ve özel maden şirketlerine peşkeş çekilmek istenmesiyle ilgilidir. Dolayısıyla bu politikalar sorgulanmak zorundadır. Soma’dan Ermenek’e, Zonguldak’tan Amasra’ya kadar yaşanan bütün iş cinayetlerinde siyasal iktidarların ve hükümetin sorumluluğu vardır. İSİG Meclisi verilerine göre AKP’li yıllarda 1989 madenci çalışırken can vermiştir. Madenlerde işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri yetersizdir, çünkü can güvenliği için gerekli önlemler kapitalist mantıkla “maliyet”ten sayılmaktadır. Dolayısıyla diğer iş cinayetlerinde olduğu gibi Amasra’da da bu politikanın sürdürücüsü olan Tek Adam Hükümeti sorumludur.
"YARGI HAREKETE GEÇMELİDİR"
Patlamada yaşamını yitiren 23 yaşındaki maden işçisi Rahman Özçelik’in ablasının Cumhurbaşkanı Erdoğan’a söylediği “Kardeşim 10-15 gün önce burada gaz kaçağı var, bizi yakında patlatacaklar” sözlerinin anımsatıldığı raporda şöyle denildi: Yaşananlar bu kadar açıktır ve patlamaya neden olan kusurlar bütün yönleri ile açığa çıkarılmalıdır. Haberlere de konu olan ve kaydı bulunan bu ifadeler yargı makamları tarafından suç duyurusu olarak ele alınmalı ve ivedilikle kamu davası açılmalıdır.
Raporda ayrıca şu ifadelere yer verildi:
"ÖNCE SESLERİNİ BOĞDULAR, SONRA TABUTLARINI TAŞIDILAR"
Amasra’da 7 Eylül 2017 tarihinde ocağa kapanan madenciler AKP hükümetinin Meclis’e getirdiği Torba Yasayı protesto etmişlerdir. Meclise gelen ve TTK’nin özelleştirmesinin önünü açan torba yasanın 58’nci maddesi, “Türkiye Kömür İşletmeleri, uhdelerinde bulunan maden ruhsat sahalarını işletmeye işlettirmeye, bunları bölerek yeni ruhsat talep etmeye ve bu ruhsatları ihale etmeye yetkilidir” demektedir. Yani bir kamu kurumu olan TTK, devlet eliyle işletmelerini kapitalist şirketlere peşkeş çekebilecektir. 2017 madenci eyleminin nedeni işte bu emek düşmanı yasadır. Ne var eylem Valilik kararıyla yasaklanmış ve buna gerekçe olarak güvenlik gösterilmiştir. Nihayetinde can güvenliğinden olanlar sesleri boğulan madenciler olmuştur. Hükümetinden mülki amirlere, yandaş medyadan sendika bürokrasisine kadar bu ses duymazdan gelinmiştir. Eğer o gün işçilerin sesine kulak verilse bugün 41 can yitmemiş olacaktı.
"MADEN MÜHENDİSLERİ ODASINA GAZ İZLEME SİSTEMİ VERİLERİNİN NEDEN VERİLMEDİĞİ AÇIKLANMALIDIR!"
Soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi açısından bağımsız bir kuruluş olan Maden Mühendisleri Odasına gaz izleme sistemi verilerinin neden verilmediği ivedilikle açıklanmalıdır. Sayıştay Denetim Raporunda da dikkat çekilen eksikliklerden biri olan “24 saat takip gerektiren tehlikeli gaz ölçümü sisteminin sağlıklı işlememesi” tespiti Maden Mühendisleri Odası ile neden paylaşılmamıştır, neden denetime açılmamıştır? Bu veriler gerçekten sağlıklı bir şekilde tutulmuş mudur? Nitekim Maden Mühendisleri Odası Genel Başkanı Ayhan Yüksel yapmış olduğu açıklamada; “metan sensörünün kritik seviyede uyarı verip vermediğinin, verdiyse ne çeşit önlemler alındığının ve uyarı vermediyse nedenlerinin incelenmesi gerektiğini” vurgulamıştır.
Raporda Yanıt bekleyen sorular da şu şekilde yer aldı:
- Maden ocağının nasıl bir acil durum planı vardır?
- Risk haritaları çıkarılmış mıdır?
- Ocak’ta yeterli sayıda maden mühendisi ve yeterli sayıda iş güvenliği uzmanı var mıdır?
- Sendika temsilcileri ve işçilerin de içerisinde yer aldığı işçi sağlığı ve iş güvenliği kurulları var mıdır ve nasıl bir işleyişe sahiptir?
- Ocak havalandırma sistemi mevzuata uygun olarak düzenlenmiş midir, olası bir durumda işçilerin yerüstüne çıkabilmelerini sağlayacak oksijen maskesi istasyonları var mıdır, bu istasyonlarda yeterli sayıda ve sağlam uygun maske mevcut mudur?
- Ortamdaki metan gazının patlamaya dönüşmesi için gerekli olan ateş kaynağı belirlenmiş midir?
- Yeraltında kullanılan ekipmanlar alev sızdırmaz özellik taşımakta mıdır ve son kontrolleri ne zaman yapılmıştır?
"SORUŞTURMA SÜRECİNE ODALAR, EMEK VE MESLEK ÖRGÜTLERİ DÂHİL EDİLMELİDİR!"
Raporda, soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi açısından; tüm sürecin, sendikalar, emek örgütleri, TMMOB’e bağlı odalar, Türkiye Barolar Birliği, Türk Tabipleri Birliği ve akademisyenlerin de içinde yer aldığı bağımsız bir heyet ile birlikte yürütülmesi gerektiği vurgulandı.
"KARATMA OLASILIKLARI DİKKATE ALINMALI"
Katliamda birinci derecede sorumluluğu bulunanların delillere ulaşma ve delilleri karatma olasılıklarına dikkat çekilen raporda, avukatların Bartın Cumhuriyet Başsavcısı’na verdiği dilekçenin işleme alınması gerektiği, maden sahasına girişler yasaklanması gerektiği, teknik inceleme için gerekli bilgi ve belgelere el konulmasına ve madende yapılacak keşif işlemlerinin bağımsız bilirkişilerce yapılması gerektiğine dikkat çekildi.
Raporun devamında şu tespitlere yer verildi:
"CEZASIZLIK PRATİĞİ KATLİAMLARIN ÖNÜNÜ AÇTI"
10 yıl önce çıkarılan 6331 sayılı İşçi Sağlığı İş Güvenliği Yasası ile işçi sağlığı ve iş güvenliği alınıp, satılabilir bir meta haline getirilmiş, çalışma hayatı giderek kuralsız hale gelmiş ve esnekleştirilmiştir. İş cinayetlerinin sorumlularına ödül gibi cezalar verilmiştir. Cezasızlık pratiği yeni katliamların da önünü açmıştır. Bu uygulamadan derhal vazgeçilmeli ve iş cinayetlerinde cezalar ağırlaştırılmalıdır. Nitekim 2003-2021 yılları arasında taş kömürü ve linyit madenlerinde toplam 152 bin 698 kişi iş kazası meydana gelmiş ve en az 921 işçi hayatını kaybetmiştir. Bütün bunların üzerine gidilmediği, üzeri örtüldüğü için Soma’ları Amasra’lar izlemiştir. “Soma Düzeni” olarak anılan “hadi hadi çalış düzeni” değişmediği sürece Amasra’ya ne yazık ki yeni işçi katliamları eklenecektir.
Soma’da Ermenek’te gelmeyen adalet Amasra katliamının önünü açmıştır. Katiller koruma zırhına alınmış, ödül gibi cezalarla verilmiş, Can Atalay, Selçuk Kozağaçlı gibi madencileri savunan avukatlar ise cezaevlerine atılmışlardır. Bu durum elbette madenci katliamlarında cezasızlık politikasını güçlendirmektedir.
"SENDİKACILAR, ENERJİ BAKANINA MADENCİLERE DAİR HANGİ SIKINTILARINI İLETMİŞ, HANGİ YANITI ALMIŞTIR?"
Türkiye Taşkömürü Amasra Müessesesi’nde Türk-iş’e bağlı Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) örgütlüdür. Grizu patlamasından bir gün sonra (15 Ekim 2022 tarihinde), yaşamını yitiren işçi sayısını açıklayan bakanların yanında Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay da bulunuyordu. Enerji Bakanı Dönmez’in “bizim için bir üzüntülü taraf da daha 3 hafta önce burada biz Türk-İş Başkanımızla birlikteydik. Bu kardeşlerimizle helalleştik ama arkasını getiremedik” sözlerini onaylayarak “Madencilerin sıkıntılarını, problemlerini; ne varsa Bakan Bey’e ilettik. Ama maalesef aradan 3 hafta geçti ve bugün de bu olayla ilgili olarak buradayız” ifadelerini kullanmıştır. Atalay’ın “sıkıntı” diye tarif ettiği, maden işçilerinin ailelerinin de aktardığı gibi; gaz birikmesi ve patlama riski midir? Bakan Dönmez’e ne iletilmiştir de çözülmemiştir? Bir konfederasyon başkanının görevi sadece sorun ve sıkıntıları iletmek midir? İletilen sorun ve sıkıntılar çözülmediği takdirde işçilerin örgütlü gücünü devreye sokmak neden gündeme gelmemiştir?
GMİS Genel Başkanı Hakan Yeşil de patlama ile ilgili basına verdiği demeçte “Bunu provokatif eylemlere çevirmenin anlamı yok” diyebilmiştir. Oysa memleketin birçok kentinde Amasra da yaşanan işçi katliamı protesto edilirken Bartın ve Amasra’da GMİS’ten ses çıkmamıştır. Sendikal bürokrasinin sendikaları getirdiği yer işte bu kadar gerilerdedir. Ortada bir provokasyon olmadığı gibi sendikacılar şu sorulara yanıt vermelidir:
- Sendikacılar Sayıştay’ın Denetim Raporunu görmüşler midir, gördüler ise raporda yer alan eksikliklerin giderilmesi için ne yapmışlardır?
- Eksikliklerin giderilmediği, uyarıların dikkate alınmadığı bir tablo ile karşılaştılar ise TTK yönetimi ve ilgili bakanlıkların harekete geçmesi için ne tür bir basınç uygulamışlardır?
- Maden işçilerinin ailelerine kadar ulaşan “ocakta gaz birikmesi var, patlama riski var” uyarıları kendilerine ulaş mıdır? Ulaştıysa ne yapmışlar ve hangi mekanizmaları devreye sokmuşlardır?
- Müessesede işçi sağlığı ve iş güvenliği kurulları var mıdır? Varsa bu kurullarda işçi temsilcileri ya da işçiler yer almakta mıdır? Alıyorlar ise ortaya çıkan riskleri ortadan kaldırmak için bu kurullar aracılığıyla ne tür adımlar atılmıştır?
- Maden işçilerinin sendika yöneticilerine sorun ve sıkıntılarını ulaştıracak ne tür mekanizmalar vardır? İşçiler bu mekanizmaların karar alma ve uygulama süreçlerinde etkin midir?
- Maden işçilerin gaz birikmesine dair uyarıları sendika yöneticilerine ulaştı ise çalışmaktan kaçınma hakkını kullanarak işyerinde sağlıklı ve güvenli koşullar oluşturulana kadar üretimi durdurma düşünülmüş müdür? Bu yönde adımları neden atılmamıştır?
Elbette bu sorular madenciler başta olmak üzere işçi sınıfımızın da sorgulaması gereken sorulardır. Ocak kapılarına asılı olan “Önce can güvenliği” tabelasının asıl sigortası madenlerde işçi denetiminin sağlanması, işçi sağlığı ve iş güvenliği için grev ya da iş bırakma hakkının etkin şekilde kullanılabilmesidir.
"TARİKATLARA BAĞLI VAKIFLARIN OCAK’TA NE GİBİ BİR GÖREVİ VAR?"
Patlama sonrası maden sahasında ve cenaze törenlerinde aileler; devlet, hükümet, sendika, bürokrasi, diyanet, tarikatlar ve onlara bağlı dernekler eliyle adeta abluka altına alınmıştır. Burada amaç hem olası protestoların önünü kesmek hem de “çocuklara eğitim yardımı”, “ailelere ev”, “iş imkânı”, “kan parası” vb. vaatlerle adalet mücadelesinin önünü kesmektir. İşçi örgütleri olarak sendikalar tam tersine bütün bu gerici ağdan bağımsız yerde konumlanmalı, bu ablukayı dağıtacak bir mücadele yaklaşımı içinde olmalıdır. Amasra’da olmayan budur! Soma’dan dersler çıkaran iktidar en gerici odakları kullanmak konusunda yeni hamleler yapmaktadır. İşçi sınıfı ve madenci aileleri uyanık olmalı, dayanışma ile bu kuşatmayı kırmalıdır. Hak savunucusu diğer hukukçu dostlarımızla birlikte partili hukukçularımız da Amasra İş Cinayeti Davasına müdahil olacaklardır. Bu dava sahipsiz, hesapsız kalmayacaktır.
İNSANCA ÇALIŞMA KOŞULLARI İÇİN: İŞÇİ DENETİMİ
Soma ve Ermenek’te yaşanan iş cinayetleri madenlerde özelleştirme politikasının ne olduğunu en açık haliyle ortaya koymuştur. Amasra TTK’daki katliamdan çıkarılacak sonuç maden işletmelerinin özelleştirilmesi değildir. Tersine başta çalışma saatleri olmak üzere işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin hızla alınması ve bunun denetiminin bütün madenlerde işçilerin seçtiği işçi temsilcilerinin oluşturacağı komiteler tarafından yapılmasıdır.
Emek Partisi, maden işçileri ve aileleriyle, emek ve meslek örgütleriyle, demokrasi güçleri ve hak savunucularıyla birlikte tüm bu sürecin takipçisi olacaktır. Hayatını kaybeden madencileri bir kez daha saygıyla anıyor, tedavileri sürenlere geçmiş olsun diyor ve ailelerle dayanışma içinde olmaya devam edeceğimizi ifade ediyoruz. (İstanbul/EVRENSEL)